Çözülmüslerin” arasinda

Çürümüslü”lüge ve

Gözüdönmüs”lüge karsi

Yasadigimiz günler birçok kesimden birçok insanin zihnindeki ve yüregindeki zindanlari, zincirleri, depremleri çogaltiyor.

Kendisi basli basina büyük/devasa bir afet olan devlet, insan teklerini ve topluluklarini da çözen, yipratan nefret uyandiran uygulamalarina hiz kazandiriyor. Marmara depremiyle birlikte, filtreden geçirilse bile her kesimden büyük bir elestiri bombardimanina maruz kalan sistem, insana bakisini degistirmek yerine büyük bir öfke ile yasak üretmeye, ayrimcilik yapmaya, insanlari susturmaya ve sindirmeye devam ediyor. Ve artik “mizragin çuvala sigmadigi" açikça görülüyor.

Devlet, en ilkel toplumlarda bile görülen/görülmesi gereken sosyal, hukuki yükümlülüklerini icra ve ifa edemiyor. Toplumu ahtapot gibi daha fazla kusatma ve bogma yolunu tercih ediyor. Üstelik deprem yardimi için gönderilen paralari iç ediyor, yaralari sarmak yerine kangrenlestiriyor, sivil yardimlara engel oluyor, kirli odaklara ihaleler veriyor. Bu arada kendince aykiri buldugu onurlu duruslari da kötüleme ve cezalandirma yollarina basvuruyor. Kirlilik, rezillik ve zorbalik büsbütün kurumsallasiyor. Halk, bütün zorlamalara ragmen, "devlet"ine güvenmiyor. Sadece korkuyor belki. Trafik polislerinin bulundugu kimi yerlerde trafigin daha da bozulmasi, aksamasi gibi; sistemin yönetmeye ve yönlendirmeye çalistigi her alan içinden çikilmaz bir hal aliyor. Zulüm, sömürü, beceriksizlik ve talan koyulasiyor, katmerlesiyor.

“Bir sahip, bir kurtarici bekleyen” insanlarin sayisi artiyor hizla. Umudun, özgürlesmenin ve uyanmanin dili, isleyen eli olmasi gereken insanlari ariyor, insanligini enkaz altinda birakmak istemeyen herkes.

II

O umut çagrisi, o özgürlük türküsü, o uyanis çigligi her seye ragmen filizleniyor hayatin içinde.

Ilginçtir ki marmara depreminin enkazi altinda kalan devletin, dozaji artarak devam eden baski ve dayatmalarina, bu yil yogunluklu olarak Marmara Üniversitesi önlerinden onurlu bir cevap geliyor. O cevap, niceligi küçümsense bile nitelik olarak kendini aritiyor, artiriyor. Sansürlere ragmen sayfalardan, ekranlardan tasiyor ve yürekleri tutusturuyor. Korku ve zillet inine dönüyor yeniden ve onuru direnmeyi, insan kalabilmeyi hatirlatiyor bir çok insana. Birçok insani utandiriyor, birçogunu uyandiriyor. Basörtüsü mücadelesi; bir kimlik ve varolus kavgasinin eksenine yerleserek bu topraklarin en sahih, en özgün ve en anlamli direnislerinden biri oluyor. Kimi zaman "bir avuç" diye küçümsenen insanlar; cuntacilara, çetecilere, zorbalara nedense sürekli korku saliyor. Güzel ve erdemli yasamanin kollektif tanikligi yapiliyor böylece. Ve o çingi, derinden derine cesur yüreklerde yumaklasiyor, çogaltiliyor, özenle biriktiriliyor. Hakki, adaleti ve ahireti unutmuyoruz bu sayede. Azigimiz azaliyor gibi görünse de inancimiz, aydinligimiz ve adanmisligimiz artiyor.

Yüce Allah, güzel yüzleri isaret ederek günleri aramizda dolastiriyor.

Dili tutulanlarin, dimagi kamasanlarin, etegi tutusanlarin, agzi bozulanlarin arasinda; kaçaklarin ve alçaklarin arasinda; degerlerimize dil uzatan, dili sarkmis köpek gibi soluyan densizlerin, tabansizlarin arasinda; çözülenlerin ve artik sadece üzülmekle ve izlemekle yetinenlerin arasinda, çürümüslüge ve gözüdönmüslüge karsi onurlu bir yürüyüs bize can veriyor.

Yarinin tarihini kuracak/olusturacak olan o güzel ve kararli adimlarda atiyor hayatin kalbi. 

Kaynak: Ali Degirmenci, Haksöz Aylik Dergi Sayi: 104 Kasim 1999

Hazirlayan: Musa Dogan