- ANKARA
Koskoca irmagin, önce suyunun satilmasi konusunda görüsmeler yapildi... Krizle birlikte
üç ahbap çavuslar iktidari, 80 kilometrelik irmagi satin almak için bastiran Israile
boyun egme noktasina geldi. Israil, anlasmanin imzalanmasi halinde Manavgat Irmaginin
sahibi olacak.
Irmagin sagli-sollu çevresindeki 2 kilometrelik araziye de serit halinde irmagin güvenlik
ve temizligini saglamak gerekçesiyle el koyacaklari belirtiliyor.
Irmagi, kaynagina kadar kontrol altina alacak olan Israilin, böylece Türkiyede
hükümran oldugu bir bölge olusacak.
Sanliurfa, GAP bölgesindeki girisimlerine paralel olarak Israilin Manavgata
da ayak basmasi; Yahudinin arz-i mevud/vaadedilmis topraklar hayalinde
de önemli bir adim teskil ediyor.
Bilindigi gibi; muharref Tevratta, Nilden Firata kadar uzanan topraklar
Yahudilere Allahin vaadettigi Israil olarak tanimlaniyor.
Türkiyenin su sikintisi çektigi, bu nedenle enerji sorunu yasadigi konusunda resmi
makamlardan art arda açiklamalar gelirken, Manavgat Çayinin Israile tahsisi
projesine hiz verilmesi akillara bazi kuskulari getirmeye basladi.
Türkiyenin, küresel isinma ve kuraklik tehlikesi nedeniyle yakinda Afganistana
dönebilecegi uyarisinda bulunan ve acil olarak tedbir alinmasi gerektigini ifade eden
Tarim ve Köyisleri Bakani Hüsnü Yusuf Gökalpin bu uyarilarina ragmen, Manavgat
Çayinin 40 yilligina Israile tahsisi konusunda Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanligi, Israil makamlariyla görüsmek için Nisan ayi sonuna randevu verdi. Bakan Gökalp,
bilinenin aksine, Türkiyenin su zengini bir ülke olmadigini, Dünya Su Günü
dolayisiyla yaptigi açiklamada vurgulamis olmasina ragmen, Manavgat Çayindan içme
suyu satin almak isteyen Israille yapilan görüsmelerde, suyun transferi
projesinden vazgeçilip çayin tamamen tahsisi projesinin gündeme geldigi belirtiliyor.
ESKIDEN TRANSFERDI, SIMDI TAHSIS OLDU
Türkiye, Manavgat Çayindan Israile deniz yoluyla yapilacak bir boru hattiyla
su transferi gerçeklestirmeyi, daha sonra da boru sistemini gelistirerek bölgedeki diger
ülkelere de su satmayi planliyordu. Ancak; Israil, bu projede Türkiyeye bagimli
bir ülke haline gelecegini düsünerek, çayin en az 40 yilligina kendisine bütünüyle
tahsis edilmesini istiyordu. Hem böylece Türkiye, boru hattiyla alâkali harcamalara da
katilmamis olacak, bu alanda yatirim yapmadan gelir elde edecekti. Ancak stratejik açidan
Israilin bu cazip gibi gözüken teklifi hiçbir zaman kabul edilmemisti.
Çünkü ilerde Türkiye, su sikintisi çektigi taktirde Manavgat Çayinda hak iddia
edemeyecek ve ancak para karsiliginda Manavgat Çayindan su satin alabilecekti; o
da, Israil kabul ederse.
KRIZ BAHANE
Son ekonomik krizle birlikte Israil makamlari, söz konusu taleplerini tekrarladilar.
Enerji Bakanligi ise, Tarim Bakanliginin kuraklik uyarilarina ragmen, tahsis isini görüsmek
için Israillilere Nisan ayi sonuna randevu verdi. En son görüsmeler, 2000 yilinin Eylül
ve Kasim aylarinda gerçeklesmis ve bir anlasmaya varilamamisti.
BURAYA KADAR NASIL GELDIK?
Suyun uluslararasi düzeyde degerinin henüz belirlenmemis olmasi nedeniyle metreküp
fiyatinin ne olacagi konusunda büyük tartismalar vardi. 23 sent ile 15 sent arasinda
pazarlik yapildigi haberleri Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanligindan sizan bilgiler
arasindaydi. Oysa asil tartismanin, suyun metreküp birim fiyati üzerinde degil, çayin
tahsisi üzerinden yapildigi hep gizlendi. Yabanci yayin organlarinin da konuya alâka
göstermesi ve Israil tarafindan aldiklari bilgiler neticesinde, Israilin amacinin
tahsis oldugunu ortaya çikardi. Öte yandan, Türkiyenin ulusal menfaatlerini
savunan çevrelerin, konuya ilgi duymasi üzerine Israil ile yapilan su pazarliklarina bir
süre ara verilmisti. Ekonomik krizler nedeniyle zora giren ekonomiyi kurtarmak bahanesi,
görüsmelerin yeniden ve bu kez tahsis pazarligi üzerinden baslamasina gerekçe teskil
etti.
1980LERDEKI PROJE BÖYLE DEGILDI
Türkiyenin su sikintisi çeken bölge ülkelere içme suyu pazarlama projesi ilk
kez Turgut Özal tarafindan gündeme getirilmisti. Gündeme geldigi ilk günlerde Irak ve
Suriyeden büyük tepki alan Türkiye, projeyi Firat ve Dicle nehirleri üzerinden
gelistirmisti. O günlerde Manavgat Çayi, böylesi bir proje için düsünülmemisti.
Çünkü Manavgat Çayi, Akdenize akiyordu ve bu suyun borularla baska ülkelere tasinmasi
fikri, bir rüya olarak görülüyordu. Oysa diger iki irmak, zaten Arap topraklarina
gidiyor ve giden suyun para karsiligi verilmesi önerisi tartisiliyordu. Zaman içinde
Israil ile Türkiye arasindaki iliskiler, 28 Subat sürecinin belirli kanatlari tarafindan
gelistirilince, Israil, Türkiyenin bu eski projesini tekrar gündeme getirdi ve
Manavgat Çayina talip oldugunu ilan etti. Böylece, Türkiyenin su pazarlama
isi, Firat ve Dicle Nehirleri üzerinden Manavgat Çayina kaydi. Israil, öncelikle
suyu metreküp birim fiyati üzerinden almayi öne sürdü, daha sonra da bu önerisinden
kendisi vazgeçip, uzun süreligine çayin tümünü tahsis etme projesini gündeme
getirdi. Bugün, Özalin projesi gibi sunulan su satisi meselesi, süreç içinde baska
alanlara kaymis ve Israil bu konuda bas aktör olarak sivrilmisti.
INGILIZ DERGISI BILE SASTI BU ISE... BENZERI GÖRÜLMEMIS BIR OLAY
Ingilterede aylik yayin yapan The Middle East dergisi, Nisan 2001
sayisinda, Türkiye ile Israil arasindaki su projesini isledi. Dergide, Ankara, son
20 yil içinde yasanan en kötü kuraklik sonrasinda Suriye ile Iraka, Dicle ve
Firat nehirlerinden su akisini azaltmak zorunda kalabilecegini söylerken, Türkiye,
müttefiki Israile su satmak üzere benzeri görülmemis bir anlasma görüsmesi
yapiyor. Bu, Ankara ile Arap komsulari arasindaki gerilimi muhtemelen yükseltecektir
denildi.
HAZIRAN AYINDA ISRAILLILER ÇAYI ZIYARET ETTI
Dergide, Israilli uzmanlarin, Manavgat Çayinda incelemelerde bulundugu belirtilerek
söyle denildi: 26 büyük nehir yatagi ve bereketli su kaynaklari olan Türkiyenin,
Israile su satma fikri uzun süredir vardi, ancak kuraklik bu duruma bir aciliyet
kazandirdi. Israilli uzmanlar, Türklerin halihazirda ayrilikçi Kuzey Kibris Türk
Cumhuriyetine su tasimak için kullanilan ve Akdenize akan Manavgat Çayi
agzinda bulunan aritma tesislerinde incelemelerde bulunmak amaciyla Haziran ayinda Türkiyeyi
ziyaret ettiler. Zamanin Israil Maliye Bakani Avraham Shochat, Kasim 2000de, Ankara
hükümetiyle resmi görüsmelerin baslatilmasi talimatini verdi. Buradaki ana engel,
fiyat konusu. Türkler, metreküp basina 23 sent istiyorlar, bu da maliyeti, tasima ile
beraber metreküp basina 55-60 sente çikiyor. Israilliler 15 sentlik bir satis fiyati
istiyorlar ve maliyeti metreküp basina 50-55 sent yapmak amaciyla tanker tasimaciligi için
ihaleler açtilar.
VAZGEÇILEN PROJE
Dergide, Israilin birkaç ay önce vazgeçtigi projeye de deginilerek, söyle
denildi: Anlasildigi üzere, Israilliler bes veya on yilligina ve ileride iki katina
çikarma olasiligi dahilinde, yilda 15-25 milyon metreküp su almayi düsünüyorlar.
Bununla yillik ihtiyaçlarinin yüzde 2.5 kadari karsilanmis olacak. Su, özel
tankerlerle, Israilin güney kiyisindaki Askelona tasinacak ve buradan da
Negev Çölüne pompalanacak.
INGILIZLER BILE HAYRET EDIYOR: TÜRKIYE KENDISI BILE SU SIKINTISI ÇEKIYOR
Su siralarda, Türkiyenin büyük bir su sikintisi çektigine de deginilen yazida söyle
denildi: Bütün bunlari iki kat daha büyük sorun haline getiren sey ise, bölgedeki
kuraklik yüzünden Türkiyenin de su sorunu çekmeye baslamasidir. GAP bölgesindeki
rezerv seviyeleri tehlikeli sekilde düstü ve projenin gerçeklesmesi gereken enerji
üretimini tehlikeye soktu. Sonuç olarak, kis yagmurlari ve bahardaki buz çözülmeleri
Dicle ve Firat nehirlerindeki eksikligi tamamlayamazsa, Ankara tehlikeli bir seçim yapmak
zorunda kalabilir. Giderek artan bir sekilde, Avrupanin bu parçasi veya Türk dili
konusan Orta Asya ülkeleri için bir ekonomik güç kaynagi olma istegi arasinda kalan Türkiye,
aylardir, kuraklik yüzünden büyük bir enerji açigiyla karsi karsiya oldugunu söylüyor
ve Devlet Su Isleri Genel Müdürü Dogan Altinbilek, Subat ayinda yaptigi bir açiklamada,
51 milyar metreküp kapasiteli hidroelektrik baraj ve santrallara giden suyun 1998 yilindan
bu yana düstügünü söyledi. Subat 2000de 10 milyar metreküp kapasiteye sahip
olan bu barajlarda Subat 2001de sadece 6 milyarlik bir kapasiteye ulasildi. Bu da,
su anda yilda 120 milyar kilovatsaat elektrik harcayan Türkiyede güç üretim
kapasitesini düsürdü. Bu rakamin 2010 yilinda 290 milyar kilovatsaat ve 2020de
ise 547 milyar kilovatsaate ulasmasi bekleniyor. Bütün bunlar belki de, Türkiye, kendi
ihtiyaçlarini karsiladiktan sonra arta kalanlarin, siyasi sermayenin en yüksek oldugu
yere gidecegi anlamina geliyor.
|