Her
ibadetin şartları vardır. Şartları yerine getirilerek yapılan ibadetler bir mânâ
ifade eder. Aksi halde o ibadet yapılmamış sayılır. Hacc'ın makbuliyeti için de
şartlar vardır. Makbul bir Hacc için istenilen şartların yerine getirilmesi gerekir.
İslâm ümmetinin başında Halifesi bulunmadığı için Müslümanlar günümüzde
farz-ı ayn olan ilimlerden maalesef yoksundurlar. Bunun için herşeyimiz
karmakarışık. Şer güçlerin tasallutu altındayız. En azından Müslümanlardaki
kendi kendilerini sorgulama kımıldayışı kurtuluş ümidimizi kuvvetlendiriyor,
elhamdülillah...
Tabiinden Abdullah
İbni Mübarek isminde bir zat var. Bu zat Hadis ve Fıkıh âlimi idi. Hicrî 118'de
doğdu, 181'de vefat etti. Bu mübarek, bir yıl Hacc, bir yıl cihad, bir yıl da ticaret
yapardı. Hacc yaptığı yıl, Hacc görevini bitirdiğinde Harem'de otururken
uyuyakaldı. Uyuduğunda, rüyasında iki meleğin gökten inip konuştuklarını gördü.
Bir melek diğerine:
- Bu yıl kaç kişi
Hacc'a geldi? dedi. Diğeri:
- Altıyüzbin kişi
geldi, dedi. Bunun üzerine melek:
- Kaç kişinin Hacc'ı
kabul oldu? diye sorunca:
- Hiç birinin Hacc'ı
kabul olmadı, diye melek cevaplandırdı.
Abdullah İbni
Mübarek diyor ki:
Bunu duyunca çok
üzüldüm. Ve yüzbinlerce insan dünyanın her köşesinden bunca eziyetlerle buraya
geldiler, fakat hiçbirinin Hacc'ı kabul olmadı, dedim. Bunun üzerine meleklerden biri
bana:
- Dımışk'ta
(Şam'da) bir ayakkabıcı vardır. İsmi Ali İbni Muvaffak'tır. O, Hacc'a gelmedi.
Gelmedi ama Hacc'ı kabul oldu; bu sene Hacc'a gelenlerin Hacc'ı da onun hürmetine kabul
edildi.
Bu konuşma bitti, ben
de uykudan uyandım. Kendi kendime Şam'a gidip bu zatı mutlaka ziyaret etmeliyim, dedim.
Bu kararım ile birlikte hemen yolculuğa çıktım. Şam'a vardım. Bu zatı buldum.
Kendisine rüyamı anlattım. Sözlerimi dinledikten sonra figan ile bayıldı. Bir süre
sonra ayılıp kendine gelince:
- Bu işin sırrını
bana anlat, dedim. Şöyle dedi:
- Otuz yıldır Hacc'a
gitmek arzusundayım. Yaptığım ayakkabı tamirlerinden 300 gümüş biriktirerek bu
yıl Hacc'a gitmeye karar verdim. Birgün, hamile olan hanımımın burnuna komşuda
pişen etin kokusu geldi. Benden, pişen etten bir parça istememi söyledi. Komşuya
gittim. Durumu söyledim. Komşum dedi ki:
- Yedi gün, yedi
gecedir çocuklarım açtır. Bu gün ölmüş bir merkep gördüm. Bir yerinden biraz et
kesip getirdim ve onu şimdi evde pişirip yemek yaptık. Size bu et haramdır. Kusura
bakma size bundan veremem, deyince; biriktirdiğim üçyüz gümüşü bu adama verdim.
- Bunu çocuklarına
nafaka yap, benim Hacc'ım da bu olsun, dedim. Bunun üzerine Abdullah İbni Mübarek:
-O melek doğru
söyledi, buyurdu.
***
Bu menkıbeyi ben
nakletmiş oldum. İnanıyorum ki çok ders alınacak bir menkıbe. Okuyanların ve
haberdar olanların, bu menkıbeden paylarına düşeni almaları dualarımla...
Mevlüt
ÖZCAN
Kaynak: Milli gazete, 23.02.2000
Hazirlayan: Muhammed
Faruk
|