.  

TÖVBE

Rücu etmek, geri dönmek, pisman olmak, nedamet duymak, yaptigi günahi birakip Cenab-i Hakk'a yönelmek.

Asil anlami geri dönmek olup, tövbe kelimesinin türemisi olan "tevvâb" kelimesi tövbe isini çok çok yapan anlaminda asirilik ifade eden ism-i faildir. Yüce Allah'in bir ismi, bir sifati olarak "et-Tevvâb" ise itaata yönelerek Allah'a dönen kisinin istedigi bagislanmayi kabul edip, o tövbekâr kulunu huzuruna alan ve onu affeden anlamindadir. Bu itibarla tövbe, kul hakkinda günahlardan dönmeyi, yüce Rabb'imiz hakkinda da cezalandirmaktan dönmeyi ifade eder, yani kul Rabb'ine döner, Rabb'i de onun bu yönelisini kabul eder ve onu cezalandirmaktan vazgeçer. Iste bu mânâda "et-Tevvab" sifati, kullarin tövbelerini her yönelislerinde rahmet ve magfiretiyle kabul eden demektir.

Islâm'da tövbe; birisi Allah, digeri kul yönünden iki farkli anlam tasir. Allah yönünden tövbe, yapilan kötülügü, islenen günahi veya kabahati affedip bagislamaktir. Kul yönünden, yaptiginin kabahat veya günah oldugunu bilip, onu birakip terk ederek Allah'a dönmek, yani O'nun emirlerine uymak ve yasak ettigi seylerden kaçinmak suretiyle Allah'a siginarak O'ndan affetmesini, bagislamasini dilemek, yaptiklarindan pisman oldugunu da belirterek yalniz O'na yalvarmak demektir. Meselâ, bir kabahat, söz gelisi içki içmeyi sirf bedenine yapmis oldugu bir zarardan dolayi veya malina yahut da serefine zarari dokundugu için terk etmekte oldugu gibi, Allah rizasi ve Allah korkusu düsünülmeyecek olursa, bu gerçek mânâda tövbe sayilmaz. Çünkü tövbe, yaptigi isin günah oldugunu, kusur veya kabahat oldugunu, suç isledigini kabul etmekle baslar. Iste bu anlamda tövbe, bir ibadet olarak da sadece yüce Rabb'imize tahsis edilmelidir.

1- Bazi alimlere göre tövbe anlayisi

Gazâlî'ye (ö: 505/1111) göre tövbe, ilim, hâl ve fiil gibi sirasiyla birbirini gerektiren üç seyin birlesmesinden meydana gelen degismez ilâhî bir sünnettir.

Ilimden maksat, günahlarin ve büyük zararlarin, kul ile Allah'in rahmeti arasinda, Allah ile kulu birbirinden ayiran bir perde teskil ettigini bilmektedir. Insan kalbinde ve zihninde, bunu böylece kesin olarak kavrayinca, yüce Rabb'ini, yani sevgili Mevla'sini kaybettigi için bir elem ve aci duyar. Hele kusur ve kabahat kendi tarafinda ise, bu üzüntüsü elem ve izdirabi daha da artacaktir. Iste Rabb'ini kaybedip O'ndan uzak kalmasina sebep olan bu kusur ve kabahatindan dolayi duydugu aci ve çektigi eleme pismanlik veya nedamet denir.

Bu aci ve elem kalbini ve gönlünü iyice kapladigi zaman, yeni bir hâl, yeni bir durum ortaya çikar ki, bu da simdiki, geçmis ve gelecek zamanla alakali olan bir isi, bir fiili tasarlayip kasit ve niyet etmektir.

Simdiki zamanla alakasi, yapmis oldugu kabahati hemen terk edip birakmaktir.

Gelecek zamanla alakasi, kendisini Rabb'inden ayiran bu kötülügü veya kabahati ömrünün sonuna kadar asla yapmamaya azimli ve kararli olmaktir.

Geçmis zamanla alakasi ise, kaybettigini, zararlarini iyilik etmekle veya kâzâ etmekle telâfi etmeye çalismaktadir.

Iste ilim burada tövbenin birinci unsurudur ki, bundan da maksat imân ve yakîndir. Çünkü imân, günahlarin öldürücü bir zehir oldugunu akla gösterip kalp ve gönüle tasdik ettirir. Yakîn ise bu tasdiki daha da kuvvetlendirip süpheyi ve zanni ondan uzaklastirarak kalbe onu tam mânâsiyla yerlestirir. Bu imânin nuru kalpde parladigi an, orada pismanlik atesini yakar. Kalp bu iman nuru sayesinde yüce Rabb'inden ve O'nun sevgisinden uzaklastigini anlayinca aci duyar ve elem çeker. Böylece tövbe eden kimsenin kalbini bu ayrilik ve sevgi atesi öylesine yakmalidir ki, bu atesin verdigi heyecanla kaybettigini tekrar elde etmeye yönelsin.

Su halde ilim, pismanlik ile simdiki ve gelecek zamanda bu isi yapmamaya azimli olmak ve geçmisteki zarari da telâfiye çalismak gibi birbirini takip eden üç unsurdur ki, hepsine birden tövbe denir. Çok kere yalniz geçmiste olan bir ise pisman olmaya tövbe demislerse de, ilim onun evveli ve öncesidir; kabahati, günahi birakip terketmek de onun neticesidir. Iste bu manada sevgili Peygamberimiz, "pismanlik tövbedir" buyurmustur. Çünkü pismanlik, pisman olmayi gerektirir ve onu neticeye götüren ilimden ve onu takibeden azim ve irade gücünden uzak olamaz. Ilimsiz ve azimsiz pismanlik mümkün degildir. Bundan dolayi tövbenin tarifinde "geçmis hatalarin verdigi bir iç sancisidir" denilmistir; zira bu, yalniz içteki, gönüldeki aci ve elemle ilgilidir.

Fahreddin er-Râzî (ö: 606/1209), "Mefatihu'l-Gayb" adli tefsirinde el-Keffal'den (ö: 507/1113) naklen tövbe için gerekli olan seyleri söylece siraliyor: 1- Isledigi bu günah olan isi veya kabahati terketmek, 2- Geçmiste, yani önceden yapmis oldugu bu isten veya kabahati terketmek, 3- Bu günah olan isin veya kabahatin bir benzerine asla bir daha dönmemeye azmetmis olmak, 4- Bütün bu seylerin hepsini bir daha yapmaktan korkup çekinmek. Iste bunlarin hepsi tövbe için muhakkak gereklidir." dedikten sonra sebeplerini de söyle açikliyor: "1- Terk sunun için gereklidir, zira kul günah olan o isi veya kabahati terk etmezse, yapiyor demektir ki, bu durumda tövbe etmis olmaz. 2- Pismanlik su bakimdan lüzumludur, çünkü pisman olmazsa, yaptigi ise rizasi, gönlü var demektir. Bir seye râzi olmak ise, çok kere onu yapmayi gerektireceginden yine tövbe etmis olmaz, 3- Isledigi günahin bir benzerine dönmemeye kararli ve azimli olmak sunun için gereklidir, zira yaptigi is günahtir, günaha tekrar niyyet edip azmetmek de günahtir, 4- Korkuya gelince, bu korku insana tövbe etmeyi emreder ve tövbe ederek bu isi kesip atmaktan baska yol olmadigini hatirlatir. "

Iste Yüce Allah'in, "Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten korkup çekinen ve Rabb'inin rahmetini dinleyen kimse, inkâr eden kimse gibi olur mu? Ey Muhammed de ki, bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Dogrusu ancak akil sahihleri ögüt alirlar" (ez-Zümer, 39/9) buyrugunu kanaatimizce bu manada anlamak gerekir.

II- Müminler için tövbenin lüzumu Cenab-i Hakk, Ey inananlar (müminler) hepiniz Allah'a tövbe edin ki, korktugunuzdan emin olup umdugunuza kavusasiniz” (en-Nur, 24/31) buyurmaktadir.

Bu ve benzeri ayetlerde tövbenin butun müminlere emir ve tavsiye edildigini görüyoruz. Bunun sebep ve hikmetini Zemahserî (ö: 538/1 114) ve ondan nakleden Fahreddin er-Râzî söyle açikliyorlar: "Öncelikle zayif yaratilisli kullar, Allah'in her hususta olan tekliflerini, yani emirlerini ve yasaklarini kendilerine hakim olup gayret etseler bile geregi gibi yerine getiremezler ve böylece kendilerinin sebep oldugu kusur ve kabahatlerden de uzak duramazlar. iste bundan dolayi tövbe ve istigfar etmeyi Yüce Allah inananlarin hepsine emir ve tavsiye ediyor. Tövbe edip bagislanmayi diledikleri zaman, kurtulusa ulasip saadete ereceklerini ümit etmelerini de ögütlüyor. "

III- Müminlerin tövbesi nasil olmalidir?

Bu konuda Yüce Allah'in Ey müminler (inananlar) yürekten tövbe ederek (nasuh tövbe ile) Allah'a donün ki, Rabb'iniz kötülüklerinizi örtsün ve sizi içlerinde irmaklar akan Cennetlere koysun" (et-Tevbe, 9/8) buyruguna dikkat etmek gerekir.

Bu ayette geçen (nasûh tövbe) "yürekten, ihlasla tövbe edin" sözlerini Zemahserî söyle açiklamistir: "Tövbeyi kendilerine tavsiye edenler, günahlari mahvedecek ve asiriliklari telâfi edecek sekilde tövbe ederler. Kötülüklerden tövbe etmeleri, o seylerin kötü oldugu içindir. Yaptigina pisman olmak da çok siddetli bir sekilde üzülmek demektir. Kötülüklerden birine bir daha dönmemeye azmetmek de, sagilmis olan sütün hayvanin memesine dönmesi nasil mümkün degilse, öylece o günaha bir daha dönmemek anlaminadir. Bütün bunlari böylece içine sindirmek yürekten tövbe etmek demektir. el-Kelbî'ye (ö:146/763) göre "nasûh tövbe", kalp ile pisman olmak, dil ile istigfar etmek, beden ile de onu terkederek yapmamak ve"ondan uzak durmaktir. Ayrica pismanligindan dönmemek üzere gönül rahatligina kavusmaktir.

Gazzâlî'ye göre de ayette geçen "nasûh" kelimesi nasihat kelimesiyle ilgili bir sözdür. Her türlü sâibeden uzak olarak tam bir ihlas içerisinde Yüce Allah'a tövbe etmek anlamindadir.

Ayrica, "Hiç süphesiz Allah hem çok tövbe edenleri, hem de çok temizlenenleri sever” (el-Bakara, 2/222) âyeti de tövbenin lüzum ve faydasina isaret etmektedir. Sevgili Peygamberimiz de bir hadisinde Tövbe eden Allah'in sevgilisidir, günahlardan tövbe eden, hiç günah islememis gibidir" buyurmustur. Tövbenin nasil olmasi hususunda Hz. Ali (r.a)'den söyle bir rivayette bulunuluyor: Bir gün bedevilerden biri Hz. Peygamberin mescidine girer ve "Allah'im, süphesiz ben sana tövbe ve istigfar ediyorum" der ve namazini kilar. Bunu gören ve duyan Hz. Ali, adam namazini bitirince ona: "Ey kisi! Yalnizca dil ile sür'atle yapilan tövbe, yalancilarin tövbesidir, halbuki senin bu tövben, tövbeye muhtaçtir" dedi. Bunun üzerine o kisi: "Ey müminlerin emiri, o halde tövbe nedir?" diye sordu. Bunun üzerine Hz. Ali: "Tövbe su alti seyle mümkün olur" dedi: 1- Geçmiste islenmis olan günahlardan pisman olmak ve yerine getirilmemis farzlari iade etmek, 2- Baskalarina haksizlik ve eziyet etmeyi birakmak, 3- Husumet ve düsmanligi kaldirmak, 4- Günah ve kabahatler içerisinde büyüyen nefsi, Allah'a olan itaat içerisinde küçültüp ona hiçligini kabul ettirmek, 5- Itaatsizlik ve günah islemenin sözde tadini çikaran nefse, itaat edip günahlardan uzak durmanin aciligini da tattirmak, 6- Gülüslerinden her birine bedel olmak üzere, aglamak."

Hâl böyle olunca, sartlarina uygun olan bir tövbe, ayni zamanda Allah için yapilmis bir ibadettir. Böyle oldugu için de kabûle sâyan olmasi gerekir. Nasil ki, sartlarina uygun olarak yapilan ibadetlerin kabûlü hususunda tereddüde düsmüyorsak, sarlarina uygun bir tövbenin kabûlü için de tereddüt gösterilmemesi gerekir.

Öyleyse Allah'a imân etmis kisiler, bilerek veya bilmeyerek günah isledikleri zaman hemen Allah'a yönelip tövbe etmekten çekinmemelidirler. Çünkü ilgili ayet ve hadislerden anladigimiza göre Yüce Allah samimiyetle ve sarlarina uygun olarak yapilan tövbeleri kabul eder, kullarini bagislar. Ayrica, günahlari birakip kendisine yönelenleri sever, zira günahkârlar için yüce Allah'in rahmet, magrifet ve kereminden baska bir siginak yoktur. Bu bakimdan inananlarin tövbe etmekten korkmamalari, yaptiklari büyük veya küçük günahlari için ne zaman olursa olsun, geciktirmeden hemen Rab'lerine yalvarmalari, Allah'a olan bu inançlarinin geregi olmalidir.

IV- Tövbenin zamani ve tövbe etmenin faydalari

Günah isler islemez hemen tövbenin gerekli oldugunda süphe yoktur; çünkü Allah'in emir ve yasaklarina karsi itaatsizlik ederek isyan etmenin az da olsa, imâni sarsacagi açiktir. Öyleyse, tövbenin de günah isledikten hemen sonra yapilmasi gerekir. Zira, bu suretle yüce Allah'i hemen hatirlayan kimse, bu vesileyle imânina dönmüs ve onu kuvvetlendirme gayretine girismis olur. Nitekim Yüce Rabb'imiz "Onlar fena birsey yaptiklarinda veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'i anarlar, günahlarinin bagislanmasini dilerler. Günahlari Allah'tan baska bagislayan kim vardir. Onlar yaptiklarinda bile bile direnmezler" (Âl-i Imrân, 3/135) ve "Kim tövbe edip güzel, yararli isler islerse, süphesiz o, Allah'a geregi gibi yönelip tövbe etmis olur" (en-Nisa, 4/17) buyurmaktadir.

Görülüyor ki, kötülükleri çogaltacak isler yapilir yapilmaz veya günah islenir islenmez hemen yüce Rabb'imizi anip O'na yönelmemiz, O'na iltica edip günahlarimizi affetmesi için O'na yönelmemiz, yaptigimiz bu kötü islerden dolayi O'ndan utanip korkmamiz gerekmektedir. Ayrica bu yaptigimiz seylerde israr edip direnmemek lâzimdir. Eger böyle yaparsak, hem günahlarimiz bagislanir, gönlümüz rahat ve huzura kavusur, hem de bu anlayis ve inanç sebebiyle baska kötü birsey yapmaktan uzak dururuz. Iste bizde hasil olan bu suur ve kuvvetli imân, bizi isyan etmekten ve tekrar günah islemekten alikoyacaktir ve böylece bir daha tövbe etmeye de ihtiyaç duymayacagiz. Ancak Allah katinda daha da yüksek derecelere ulasmak için, sükreden bir kul olarak O'na siginip yalvaracagiz. Günahin hemen akabinde tövbe edip israr etmemenin zorunlu olmasindaki fayda ve hikmetler açikça görüldügü gibi kisaca sunlardir:

Bir defa, günahlara dalarak yüce Yaradanini unutmus olan kul, tövbe etmekle Allah'in hatirlamis ve O'nun emirlerini yerine getirip, yasaklarindan kaçinmayi zorunlu bir vazife bilerek, bu suur içerisinde Allah'a olan inancini yeniden kuvvetlendirmek suretiyle, bu inancinin geregi olan is ve davramslari da yerine getirmeye baslamistir. ikinci olarak, bu kul, islemis oldugu günahlarina bakarak, "Ben Allah'in kötü kulu oldum" düsüncesiyle ümitsizlige kapilarak daha fazla günah islemekten kurtulur, bu yeni ümit ve inançla Rabb'ine daha fazla baglanip yaklasarak emirlerini yerine getirmeye ve yasak ettiklerinden kaçinmaya son derece gayret gösterir. Çünkü insanoglu gelecege dönük olan ümit ve hayalleriyle hayatini devam ettirmektedir. Bu ümit ve hayalleri yikilmis bir insanin, dünyanin çesitli dertleri ve zorluklari altinda hayatini sürdürmesi gittikçe zorlastigi için, ya devamli olarak baskalarina zararli olmakta veya kendi canina kiymaktadir. Pekâlâ bilinir ki, insanlari hayata baglayan unsurlarin basinda ümit ve inanç gelmektedir. Iste tövbe eden kisi yitirdigi bu ümit ve inancini yeniden kazanarak hayata baglamakta ve yasayisinda ortaya çikan aci ve tatli durumlara katlanma konusunda yerine göre sabredip, yerine göre mutlu olmasini basarabilmekte ve baskalarina da her bakimdan faydali olmaya çalismaktadir. Nitekim yüce Rabb'imiz bu hususu söyle müjdelemektedir: "Onlarin hareketlerinin karsiligi Rab'lerinden bagislanma ve içlerinde irmaklar akan, temelli kalacaklari Cennetlerdir. Böyle yapip davrananlarin mükafati ne güzeldir" (Âl-i Imrân, 3/136).

Görüldügü gibi yüce Rabb'imiz geregi gibi tövbe edenlerin tövbesini kabul edip onlari mükafatlandiracagini, böyle davrandiklari takdirde yarinlarindan emin ve güvenli olacaklarini, yitirdikleri ümitlerini yeniden ele geçireceklerini açikça haber vermektedir. Rabb'imizin böyle bir mükafatina kavusmak, insani hayata baglayan ne büyük bir mutluluktur.

Iste bu bakimlardan tövbe etmenin insan hayatindaki rolü pek büyüktür. Onu yeniden hayata baglayan, ona ümit ve yasama istegi veren, onu Allah'ina yöneltip inanç ve imânini kuvvetlendiren, onu toplum içinde, Allah'tan korkup Peygamberini seven ve onlarin istedigi gibi hareket eden kullariyla birlikte mutlu olarak güven içinde yasamaya sevkeden, dogru dürüst bir insan olarak herkesin hakkini gözeten ve kendi hakkettigine razi olan, haksizliga ugramalarina sebep oldugu kisilere haklarini iâde edip onlarla helallasarak onlarin dostlugunu kazanan bir kisi haline gelmesi, tövbe etmesiyle mümkün olmaktadir.

Yine bu cümleden olarak yüce Rabbimiz, tövbesi kabul edilmeyenler hakkinda da söyle buyuruyor: "Yoksa kötülükler yapip yapip da nihayet ölüm kendilerine gelip çatinca, "simdi tövbe ettim " diyenler ile kâfir olarak ölenlerin tövbesi makbul degildir. Iste onlara elem verici azap hazirlamisizdir” (en-Nisa, 4/18).

Bu ayetten anlasildigina gòre, kötülükleri islemeye devam etmek suretiyle günahlarini çogaltip duran ve bu durumda iken ölüm kendisine gelip çatinca, "Yarabbi, iste simdi tövbe ettim" diyen kimse ile inkârci bir kisi oldugu halde tövbe ederek imân etmeden ölen kimseler ayni degerdedirler ve bunlarin tövbeleri Allah tarafindan kabul edilmez. Bunlarin her ikisi de Allah'in siddetli azabiyla karsi karsiya kalacaklardir, fakat çekecekleri azabin derecesi belki birbirinden farkli olacaktir.

Ölüm ani kendisine gelip çatincaya kadar tövbesini geçiktirip tövbe etmeyenin kâfir olarak ölenle bir tutulmasi, kanaatimizca su sebebe dayanmaktadir: Ölümün gelip çatmasi, ahiret hallerinin ilkidir. Pek kisa bir süre sonra ruhunu teslim edip ahirete göçecek ve iyi veya kötü bir is yapmaya ne firsati, ne de gücü olacaktir. Bunun böyle oldugunu haber veren pek çok ayet vardir. Meselâ, "Onlardan birine ölüm gelince, "Rabb'im beni geri çevir, belki yapmadan biraktigimi tamamlar iyi is islerim" der. Hayir, bu söyledigi sadece kendi lâfidir..." (Mü'minun, 23/99-100) buyurulmaktadir. Ayrica: Mü'min, 40/185; Yûnûs, 10/90-91; Münafikun, 63/10 ayetleri de bu mânadadirlar. Bu manada çesitli hadis-i serifler de vardir. Meselâ Ebû Eyyûb, Hz. Peygamber'den söyle bir rivayette bulunuyor: "Yüce Allah kulunun tövbesini, ölüm aninda bogazinda hirilti baslamadikça, kabul eder".

Iste yüce Allah, böyle bir durumda tövbeyi kabul etmeyecegini, bunun disindaki hâl ve durumlarda tövbeyi kabul edecegini haber vermektedir. Öyleyse, tövbeyi geciktirmek, bu bakimdan hiç de dogru degildir. "Allah 'a göre su kimseler bir tövbesi makbuldur ki, cahillikle bir kötülük yapip hemen ardindan dönerler..." (en-Nisa, 4/17) ayetinde belirtildigi gibi günahlarin hemen arabinde tövbe etmek inananlarin lehine olmakta ve böyle bir tehlike söz konusu olmamaktadir. Pekalâ bilindigi gibi, ölümün ne zaman ve nerede gelip çatacagi bizce malum degildir. Bundan dolayi tövbe konusunda acele etmek yine insanlarin yararinadir.

Cihat TUNÇ

geri.gif (554 Byte)

 

.