kalig008.jpg (13453 Byte)

“Asr Sûresi” ve Toplum Saadetinin Temel Ilkeleri

Degerli okuyucu, yeni bir yüzyila girerken, Asr suresinin isigi altinda hem geçmisi genel analizlerle tahlil etmek hem de gelecekte kisi ve toplum saadetini temin edecek temel ilkeleri hatirlatmak istedik.

Kur’an, tarihin akisina giren, insan hayatina müdahale eden ve onu olumlu yönde degistirip gelistiren, sonuç itibariyle de insanin Müslüman olmasini ve Islâm çizgisinde kalmasini isteyen son kutsal kitaptir.(1) O, yirmi üç yil gibi kisa bir zamanda, bütünüyle model olma özelligine sahip bir iman ve ahlâk toplumu olusturmus,(2) hizli ve derin degisim sürecine ragmen de yüzyillarca insanliga isik olmus ve bundan sonra da olmaya devam edecektir. Çünkü Kur’an, her asirda insanlara en dogru yolu gösteren tek kitaptir.(3) Zamani Kur’an vahyi araciligi ile degerlendiren insan, hem onu yenilemis hem de hayatini bereketlendirmis olur.

Kisi ve Toplum Saadetinin Temel Ilkeleri

Kisi ve toplum saadetini her asirda saglayacak olan temel ilkeler, en özlü biçimde Asr suresinde yer alir. Mekke döneminde ve peygamberligin ilk yillarinda inen bu sure, kisa olmakla beraber Kur’an çagrisinin hedefini ve ondaki bütün hakikâtlerin özetini içerir; kapsamli ve kisa sözün de benzersiz bir örnegini olusturur. Bunun için Imami Safii: “Baska bir sey inmeseydi Kur’an’da bu sure insanlara yeterdi” demistir.(4)

Yüce Allah Asr suresinde insanlara su gerçekleri duyurur: “Asr’a (zamanin akip gidisine) and olsun ki, insan mutlaka ziyandadir. Ancak iman edenler, dogru ve faydali isler yapanlar, birbirlerine hakki telkin ve sabri tavsiye edenler bunun disindadir.” (5)

Görüldügü gibi surenin ilk ayetinde, asra (zamanin akip gidisine) yemin edilmistir. Buradaki “asr” kelimesi, ölçülebilir olan ve birbirini izleyen devrelerden olusan zaman dilimini gösterir.(6) Bununla zamanin degerine, insan ömrünün akip gittigine ve onun bitmek üzere olduguna dikkat çekilir. Çünkü insanlar, genellikle var olanin degerini onu kaybettikten sonra anlarlar. Nitekim bu gerçegin farkinda olmayan pek çok insan, gerçek islâmi hayatin yerine sanal olani insa etmekle mesguldür.

Ikinci ayette de, zaman bilincinden yoksun insanin, evrensel boyutlu yanilgisina, hüsran ve kaybina vurgu yapilir. Hüsran, “dünya ve ahiret saadetinden mahrum kalip ziyana ugramak” demektir.(7) Bu kavram hem maddi hem de manevi kaybi belirtmek, insanin dünya ve ahiret basarisizligini ifade etmek için kullanilir.(8) Demek ki hüsran, ömrün bosa gitmesi, nefsin helâk, malin da telef olmasidir. Ömür sermayesi her an azaldigindan, insanin hüsrandan kurtulmasi oldukça zordur. Zira insanin istikbâli, ömrün kullanilmasindan hasil olacak manevi kâra (sevaba) baglidir. Insan ne kazanacaksa onda kazanacak, kazançsiz geçen her an da o kiymetli sermayeden yitirilen bir ziyan olacaktir. Su halde insan, hesap günü elde ettigi manevi kâra göre kendini kurtaracak ya da verdigi açiga göre iflâs edip hüsrana ugrayacaktir. Bunun için ayette, ömrünü keyif ve eglence ile geçirme arzusu içinde olan insanin, hayallerine daha az ulasacagi; sonunda hüsrana ugrayip pismanlik hissine düçar olacagi mesaji verilmistir.

Üçüncü ayette ise, hüsrandan kurtulmanin yolu gösterilir ve toplum saadetinin temel ilkeleri belirtilir. Ayetin beyanina göre hüsrandan kurtulmanin ilk sarti, imandir. Bundan maksat, Allah’a ve O’nun vahyettiklerinin dogruluguna inanip hayati tevhide ayarlamaktir. Kur’an’in temel tezi, Islâm’in özü olan tevhid ilkesidir. Bu ilke, dinin tamamina inanmayi ve onu bölmeden yasamayi ifade eder. Bu yüzden tevhid inanci, insan davranislarinin kesin belirleyicisidir ve onlara anlam kazandiran en üstün degerdir. Saglam karakterin ve temiz bir hayatin temeli imandir. Makbul ve muteber iman da amel ile ispat edilen imandir. Imani ispat eden eylem ise, salih ameldir. Bunun için ayette, hüsrandan kurtulmanin ikinci sarti olarak salih amel zikredilmistir. Islâm’in iyi, dogru ve faydali gördügü, yapilmasini istedigi ve sevab kazanmaya vesile saydigi bütün islere salih amel denir. Bu terkip, Islâm’in yapilmasini istedigi, insanin da Allah rizasi için yaptigi bütün iyi isleri ifade eder. Bu yüzden insanin Allah’a bagli kalmasini, Islâm’in da hayata hakim olmasini saglayan bütün verimli ve hayirli isler bu terkibin anlam sahasina girer. Bundan dolayi Kur’an’da çogunlukla imandan sonra salih amel zikredilmis, imanla salih amelin birlikte bulunmalarinin geregine isaret edilmistir.(9)

Hüsrandan kurtulusun üçüncü sarti hakki tavsiye etmektir. Bu ayette yer alan ve çesitli anlamlarda kullanilan “hak” kelimesi, “gerçek, sabit, dogru ve varligi kesin olan sey” anlamina gelir ve batilin ziddi olarak kabul edilir.(10) Hak kelimesinin Kur’an’da geçen ve dikkat çeken belli basli anlamlari sunlardir: “Allah,(11) Kur’an ve Islâm(12), adalet,(13) gerçege uygun söz(14), aslina uygun bilgi ve inanç,(15) kesin delil,(16) vukuu kesin olan ölüm,(17) ahiret,(18)korunmasi, gözetilmesi ve sahibine ödenmesi gereken maddi manevi deger(19).”

Görüldügü gibi “hak” kavrami, hem gerçek varligi, hem hak dini hem de dogru sözü, bilgiyi ve uygulamayi ifade etmektedir. Tabii ki ilk hak, bizatihi Allah’tir. Çünkü varlik içinde hak adina en lâyik olan O’dur. Sözlerin en dogrusu da Allah’in tek hak mabut oldugunu ifade eden “Lâ Ilâhe Illallah” tir. Öyleyse insanin bilgi faaliyetindeki amaci hakki bulma, ameli faaliyetindeki amaci da hakka uygun davranma olmalidir. Ayrica her mü’min hakki tavsiye ve ona riayet etmekle yükümlüdür.

Hüsrandan kurtulmanin dördüncü sarti da sabri tavsiye etmektir. Nefsin, bir is yapmak veya fenaliklardan sakinmak için zorluga ve aciya dayanma gücüne sabr denir.(20) Sabr imanin, hak ve hayir yolunda yürümenin, yigitlik, dogruluk ve mertligin siaridir. Islâmi hayat pratigi ile ilgili iddialarda azimli ve kararli olmaktir. Kur’an’da emredilen ve ögütlenen sabir da budur. Iste insanin bütün firtinalardan imani saglam, ahlâki sarsilmaz ve alni ak olarak çikmasi surenin belirledigi bu temel ilkelere uymasina ve ahlâki olgunluga erismesine baglidir. Çesitli nedenlerle Islâm’i hayatlarinin disinda tutan kisi ve toplumlar ise hangi asirda olurlarsa olsunlar kesinlikle hüsrandadirlar.

Islâm’in Kendisiyle Yasama Ihtiyaci ve Imkâni

Allah’i bilme isiklarinin tamamen sönmeye yüz tuttugu ve cehalet karanliklarinin bütün dünyayi kapladigi bir zamanda, yani 610 yilinin Ramazan ayinda Kur’an günesinin yeryüzüne dogmasiyla karanlik bir asir sona erdi, yeni ve aydinlik bir asir basladi. Hazreti Peygamber(as), insanlari hüsrandan Kur’an’la kurtardi; cehaleti ve tüm olumsuzluklari da Islâm’la ortadan kaldirdi. Böylece Kur’an’in nüzul ani, insanlari hüsrandan kurtaran, onlari karanlik çagdan aydinlik bir çaga tasiyan, bütün hayirli degisimlerin baslangiç ani oldu. Kur’an, o günden bu güne insanliga isik olmaya devam etti. Fakat çok sayida insan onun sönmeyen isigindan yeterince faydalanamadi. Dileyelim önümüzdeki yüzyil, insanligin geçen yüzyilda istenen seviyede gerçeklestiremedigi ama her zaman ihtiyaç duydugu “Kur’an isigindan daha çok faydalanacagi ve Islâm’in kendisiyle yasama imkânini bulacagi” bir asir olsun.

Merhum Akif diyor ki:

Hani ashab-i kiram ayrilalim derlerken,
Mutlaka “Sure-i vel’asri” okurmus, bu neden?
Çünkü meknun o büyük surede esrâr-i felâh
Basta imani hakiki geliyor sonra selâh;
Sonra hak, sonra sebât. Iste kuzum insanlik,
Dördü birlesti mi yoktur sana hüsran artik.(21)

Dipnotlar:

1. Bkz. Bakara 2/132,133,136,208; Al-i Imran 3/102 2. Bkz. Al-i Imran 3/110 3. Bkz. Isra 17/9 4. Bkz. Ibn Kesir, Tefsiru’l Kur’ani’l azim, VII,365 5. Asr 103/1-3 6. Bkz. Muhammed Esed, Kur’an Mesaji,s.1304 7. Bkz. Ibn Manzur, Lisanu’l Arab, IV;238 8. Bkz. Ragib el-Isfehani, el-Müfredat, s.281-282 9. Bkz. Bakara 2/25; Tegabun 64/9 10. Bkz. Zemahseri, Esasu’l Belaga, s.136-137 11. Bkz. En’am 6/62 12. Bkz. Isra 17/81; Kehf 18/29 13. Bkz. Araf 7/89 14. Bkz. Araf 7/169; Saf 38/84 15. Bkz. Yunus 10/36 16. Bkz. Yunus 10/76,77 17. Bkz. Kaf 50/19 18. Bkz. Enbiya 21/97 19. Bkz. Zariyat 51/19; Rum 30/38 20. Bkz. Ragib el-Isfehani, age, s.474 21. Bkz. Ersoy, Mehmet Akif, Safahat, s.382

FAHREDDIN YILDIZ

Kaynak: Altinoluk dergisi, sayi 167, 01/2000

by Muhammed Faruk