. | İSLÂM HUKUKUNDA
ENFLASYONLA İLGİLİ BAZI MESELELER
Bir kısım
Batılı iktisatçılar, bazı iktisadî olayları biyolojik hadiselerle açıklamaya çalışmışlar;
ekonomik bünyenin bazı müesseselerini vücudumuzdaki organlara benzetmişlerdir. Bu
anlayışa göre merkez bankası adeta vücuttaki kalbin vazifesini görmektedir. Kalp,
vücudun her tarafına kan gönderen bir merkez olduğu gibi, merkez bankası da ekonomik
bünyenin muhtaç olduğu para ve krediyi temin eder; bunları, dozajına göre ayarlayıp
dağıtımını yapar. Vücut, sağlığını
nasıl her zaman aynı derecede tutamaz, bazen hasta olur, ateşi yükselir, hastalığı
artarsa; ekonomik bünye de öyledir; her zaman aynı seyri takip etmez; bazen hastalanır
ve zikzaklı bir grafik çizmeye başlar. Bu sebeple iktisadî olaylar değişken olup her
zaman aynı görüntüyü vermezler. Meselâ fiyatlar aynı seviyede durmaz; bazen düşer,
çoğu zaman yükselir, bazen da iktisadi bünyede meydana gelen bir hastalık
(dengesizlik) sebebiyle —vücut ateşinin yükselişi gibi— en üst dereceye, ateş
pahasına yükselirler. İşte fiyat
artışlarını, başka bir deyişle, para değerinin düşmesini ifade eden enflâsyon da
iktisadî bünyede meydana gelen bir hastalığın tezahürüdür. Biz, bu yazımızda
elimizden geldiği ve kaynaklarımızın elverdiği ölçüde enflâsyonu tanımaya ve onu
İslâm Hukuku açısından değerlendirmeye, enflâsyona sebep olan ve onu ortaya koyan
âmillerin İslâm hukukundaki yerlerini aramaya çalışacağız. Meseleye
İktisat ilminin bakışı ile İslâm hukukunun bakışı arasında bazı farklar olsa
gerektir; çünkü iktisadî olayların elemanları diyebileceğimiz mal, hizmet, ihtiyaç
ve fayda gibi terimler, her iki ilimde de aynı mânayı ifade etmemektedirler. İktisaden
meşru görülebilen bir ihtiyaç, dînen gayr-i meşru sayılabilir. Bir ihtiyacı tatmin
ederken meydana getirilen faydanın yolu, birisinde müspet ve olumlu karşılanırken,
diğerinde ise menfi ve olumsuz sayılabilir. Meselâ şarap iktisaden mal kabul edilip
her türlü akde mevzu teşkil ederken dînen mal sayılmamakta, bu sebeple de
Müslümanların yapacakları akit ve sözleşmelerde şarabın yeri bulunmamakta ve buna
cevaz verilmemektedir. İktisadın
sadece din ile değil, ahlâk ilmiyle de bir paralellik göstermediği söylenmektedir.
İktisatçılar ahlâk ile iktisat arasında tam bir zıddiyetin mevcut olduğunu iddia
ederler.1 Halbuki ahlâk ile İslâm Dini içice, kaynaşmış bir durum arz eder.
İktisat ile biyolojik hadiseler, din ve ahlâk arasındaki münasebetlere böylece birer
cümle ile temas ettikten sonra şimdi enflâsyonu tanımaya çalışalım. Enflâsyon
Nedir? İktisat
kitaplarına baktığımız zaman enflâsyonun, biri sebep, diğeri sonuç olmak üzere
iki yönden tarif edildiğini görmekteyiz. Böylece enflâsyon problemi, ona sebep olan
olaylar ile bu olayların doğurduğu neticeler olarak, ortaya konulmaktadır. Enflâsyon,
Lâtince köklü bir kelime olup daha sonra İngilizce ve Fransızcaya geçmiştir. Türkçeye
de Fransızcadan gelmiş; bu sebeple de Fransızcadaki şekliyle telâffuz edilmektedir.
Enflâsyon, kelime olarak, şişme ve şişirme demek olup balon ve top gibi şeylere hava
verip şişirme anlamına gelir.2 Halk dilinde «hayat
pahalılığı» veya sadece «pahalılık» diye ifadesini bulan bu kelime,
terim olarak, yukarda da belirttiğimiz gibi, sebep ve sonuçları bakımından ele
alınarak iki yönü ile tarif edilmektedir : Enflâsyon, «piyasaya fazla para sürmek
ve neticede para değerinin düşmesi ye fiyatların yükselmesi», «para değerinin düşmesine
ve fiyatların yükselmesine yol açan bir olay», tedavüldeki para miktarının istihsal
seviyesine ve mal arzına nispetle ölçüsüz bir artış göstermesi» olarak açıklanmaktadır.3
Şu halde tedavüldeki para hacminin artırılması, paranın değer kaybetmesine sebep
olmakta, paranın değer kaybı da netice olarak pahalılığı meydana getirmektedir.
İktisâdi
hayatın düzeninde bir ahenk mevcut ise, iktisadî denge sağlanmış demektir. Bu
ahengin kurulabilmesi için de bir çok sahalarda istikrarın sağlanmasına ihtiyaç vardır.
Her şeyden önce bu konuda arz ve talebin önemi büyüktür. «Bir papağana arz ve
talep kelimesini ezberletirseniz, onu iktisatçı yapabilirsiniz» diyen yazar, her
halde iktisatçı olmayı basite irca etmekten ziyade, arz ve talebin iktisattaki önemine
işaret etmek istemiştir. Arz - talep eşitliği, mal piyasasının dengesini; tasarruf -
yatırım eşitliği de sermaye piyasasının dengesini gösterir. Moneter (parasal)
dengenin şartı, para arzının enflâsyon baskısı yaratmayacak bir düzeyde bulunmasıdır.
Böylece sağlıklı bir ekonomik bünyeye sahip olabilmek için geniş mânâda mal ve
para faktörlerinin istikrarlı bir durumda olmalarının zarureti ortaya çıkmış
bulunmaktadır.5 Grev, lokavt
veya herhangi bir sebeple üretimin kısıtlanması, arzda bir noksanlık meydana
getirdiği gibi, lüks ve israf yönünden meydana gelen aşırı tüketim de talep fazlalığı
doğurur ve her iki halde de arz ve talep dengesi bozulur ve enflâsyona kapı açılmış
olur. Yine ekonomideki dengeyi bozmamak için tasarruf ile yatırım arasındaki münasebeti
nazar-ı itibara Enflâsyonun
Sebepleri Tarihte her
halde ilk enflâsyon belirtileri, Devletlerin fazla paraya ihtiyaç duyduklarında, para
ayarını bozup piyasaya fazla para sürdükleri zaman ortaya çıkmaya başlamıştır.
Nitekim iktisatçılar, umumiyetle enflâsyon sebeplerinin başında devletlerin mâli sıkıntısının
geldiğini söylüyorlar. Madeni sikkelerin tedavül ettiği zamanlarda mâlî ihtiyaçları
karşılamak için başvurulan çare tağşiş (Tağşiş, bir şeyin içine başka bir
şey karıştırmadır, mesela altına bakır, gümüşe demir karıştırma gibi) idi. Bu
da eldeki altın ve gümüş meskukâtı (sikkeleri ve madeni paraları) eriterek
karışımındaki kıymetsiz maden oranını artırmak ve yeniden sikke basarak tedavüle
sürmek suretiyle yapılıyordu ki, netice itibariyle tedavül hacmi artmış oluyordu.6 Enflâsyona
sebep olan istikrarsızlık geniş manâda arz-talep dengesinin bozulmasından ileri
gelir. Toplam arz, toplam talebe eşit olduğu zaman dengesizlik söz konusu değildir.
Toplam arz dediğimiz yatırım malları, tüketim malları ve ithalât ile toplam talep
dediğimiz yatırım harcamaları, tüketim harcamaları ve ithalât eşitliği
sağlanmazsa ekonomik dengeden bahsedilemez. Onun için iktisatçılar, iktisadî
dengesizliği, piyasada tedavül eden paranın çoğalmasına, bütçe açığına, arz ve
talebin kötü ayarlanmasına bağlarlar.7 Harcamalar ve ihracat toplamının istihsal ve
ithalât tutarını aşması, talep enflâsyonunun bir belirtisidir.8 Vasıtalı
vergiler, yüksek faiz hadleri ve ücret seviyesinin iyi ayarlanmaması, maliyet enflâsyonunun
başlıca sebepleri arasında zikredilmektedir.9 Maliyet enflâsyonu, talep enflâsyonunu
besleyebildiği gibi, talep enflâsyonunun zayıflaması da maliyet enflâsyonunu
hafifletebilir. Keza fiyat enflâsyonu ile maliyet ve talep enflâsyonları arasında da
belirli bir bağlantı vardır.10
I— GENEL
EKONOMİK DÜZEN Daha önce
geçtiği üzere enflâsyon, iktisadî bünyede meydana gelen dengesizlikten dolayı
fiyatların yükselmesine denir. Bu fiyat artışlarına toplumun genel yapısı sebep
olduğu gibi, ekonominin genel durumu da fiyatların yükselmesine sebep olabilir. Meselâ
grev, lokavt, işi yavaşlatma, bürokrasi, kırtasiyecilik, merkeziyetçilik, bütçe açığı,
lüzumsuz tüketim, lüks ve israf, vasıtalı vergiler, faiz hadleri, ücret seviyesi
gibi terimleri enflâsyonu körükleyen âmiller arasında sayabiliriz. Yani genel manâda
istihsâl, istihlâk, mübadele ve tedavül alanlarındaki olumsuz davranışlar,
fiyatların yersiz olarak yükselmesine sebep olurlar.11 Mübadele ve
tedavül yani alış veriş ve para politikası alanlarındaki enflâsyonla ilgili İslâmî
esasları daha sonra inceleyeceğiz. Burada genel ekonomik düzenle ilgili bazı
hususları gözden geçirmeye çalışalım. İslâm
ekonomisinde, emir ve yasaklara tam uyulduğu takdirde enflâsyona sebep olan âmiller
ortadan kalkacağı için, enflâsyonist fiyat artışlarına rastlamak mümkün olmaz,
diyebiliriz. Klâsik iktisatçıların anladığı manâda enflâsyon yalnız fiyat
istikrarsızlığı yüzünden olsaydı, buna sebep olan para politikasındaki hatalar düzeltilir, mesele hallolurdu.
Halbuki fiyat «Gerçekte
ucuzluk ve pahalılık Allah'ın elindedir. Bunlar asla bir kararda kalmazlar; para da böyledir,
pek çok hallerde kıymeti azalır ve çoğalır. Ucuzluk ve pahalılık için üzerinde
karar kılınıp ölçü alınacak bir had yoktur. Bunlar ancak ilâhî tecellilerdir; nasıl
olacağı bilinemez. Ucuzluk hiçbir zaman zahirenin ve malların çokluğundan
doğmadığı gibi, pahalılık da azlığından ileri gelmez. Bunların hepsi Allah'ın hükmü
ve kazasıdır. Bazen buğday bol olduğu halde pahalı olur. bazen da az iken ucuz olur».12 Ancak faiz
hadlerinin yüksek olduğu, hırsızlık, gasp, rüşvet ve şans oyunları gibi haksız
iktisapların çoğaldığı, kötü alışkanlıkların ve bu yoldan gelir
sağlayanların oldukça kabardığı bir toplumda fiyatların etkilenmesi doğaldır.
Grev ve lokavt gibi uygulamalar, işçi ve işveren arasındaki anlaşmazlıklar,
vergilerin alınış şekli ve miktarı, bütçe açıkları, karşılıksız para basma,
ekonomik açıdan talî derecede kalan sahalara kredi tahsisi, fiyat tahdidi, ihtikâr,
kara borsa, lüks ve israf harcamaları, herhangi bir ihtiyacı karşılamayan lüzumsuz
tüketim ve bu gibi şeyler enflâsyona hız veren kaynaklardır. Kamu görevlerinin
yürütülmesinde haddinden ziyade memurun istihdam edilmesi, iş gücünün yerli yerinde
kullanılmayıp israf edilmesi, dış piyasalarda fiyatların artması sebebiyle ithal
mallarının da fiyatlarının yükselmesi, fiyatlar düşmesin diye binlerce ton yiyecek
maddelerinin imha edilmesi,13 milletler arası sermaye ve kredi imkânlarının istismar
edilmesi ve yüksek faizli olması, dünya çapında bir çok emek ve sermayenin savunma
adı altında savaş sanayii için harcanması ve daha birçok meseleler enflâsyonun
sebepleri arasında zikredilebilir. Enflâsyonu
yavaşlatmak veya durdurmak için, saymış olduğumuz bu enflâsyona hayat veren
kaynakların kurutulması gerekir. Meselâ bütçenin denkliğini reel olarak
sağladığımız ve bütçe açıklarını emisyon yolu ile kapatmaya son verdiğimiz
zaman, enflâsyonun buradan gelen damarını kesmiş ve dolayısıyla enflâsyon haddini
biraz düşürmüş oluruz.14 Netice olarak
diyebiliriz ki, ekonominin genelinde uygulanan kaide ve kurallar, enflâsyonun
yükselmesinde ve düşmesinde rol oynarlar. Bu sebeple enflâsyonist fiyat artışlarına
sebep olan ve enflâsyonu körükleyen her türlü davranıştan kaçınmak gerekir. II— MÜBADELEDEKİ
ESASLAR Malın
üretimi için yapılan lüzumsuz harcamalar enflâsyona sebep olduğu gibi, üretilmiş
bir malın tüketicinin eline ulaşıncaya kadar geçen muameleler ve yersiz masraflar da
fiyat artışlarına sebep olabilir. Bu sebeple âyet ve hadisler, ticari hayatta uyulması
gereken bir takım esaslar getirmişlerdir. İnsanların mallarının haksız yere
yenilmemesi, alış verişlerin karşılıklı rızaya dayanması, faiz ve ihtikâr yasağı,
fiyat koymak, müşteri kızıştırmak, kâr haddi, ticaret mallarının pazar yerine
gelmeden yolda satılması, malları üreticiler adına satmak, pazarlık üzerine pazarlık
yapmak malın teslim edilmeden satılması gibi hususları bunlar arasında sayabiliriz. a- Haksız
Yere Mal Yemek insanların
mallarını haksız yere alıp yemek haramdır. Ancak ticaret yoluyla ve karşılıklı
rızaya dayanan bir alış-veriş neticesi el değiştirmiş olan mallar helâl olabilir.
Bu konuda Cenab-ı Hak, «Aranızda birbirinizin mallarınızı haksız sebeplerle
yemeyin»15, «Ey iman edenler, birbirinizin mallarınızı haram sebeplerle
yemeyin. Meğer ki, o mallar sizden karşılıklı bir b- Faiz ve
İhtikâr Yasağı İslâm faiz
ve ihtikârı yasaklamıştır. Faiz, malın üretiminde maliyeti yükselttiği gibi,
faizli ticari krediler de fiyat arışlarına sebep olur. Faiz, karşılıksız bir kazanç
olduğu için, haksız iktisap sayılarak haram kılınmıştır. Bu konudaki ayetlerden
bir ikisinin meali şöyledir : «Allah, alış verişi helâl, faizi haram kıldı»19
«Ey iman edenler, gerçek müminler iseniz, Allah’tan korkun, faizden henüz almayıp
da geri kalmış olanı bırakın»''20 Peygamberimiz (s.a.v.) de faiz yiyeni, ve
yedireni, faize şahitlik ve kâtiplik yapanı lânetlemiştir21. İhtikâr,
fiyatların yükselmesini gözetleyerek halkın muhtaç olduğu malı satmayıp
hapsetmektir.22 Muâz İbn Cebel (r.a.), der ki: Allah Resulüne ihtikârın mahiyetini
sordum. Kişi ucuzluğun olduğunu duyunca üzülür, pahalılığın olduğunu duyunca
sevinir. İhtikâr yapan kimse ne kötü bir insandır ki, Allah fiyatları ucuzlatırsa
üzülür, pahalılaştırınca ferah duyar, buyurdu”23 Ebû Hüreyre'den (r.a.)
rivayet edildiğine göre Peygamberimiz buyurmuştur ki: «Kim müslümanlara fiyatların
yükselmesini arzu ederek ihtikâr yaparsa, hata etmiştir»24. Bundan başka
fiyatların yükselmesini bekleyerek ihtikâr yapanları Allah'ın cehenneme atacağı
hakkında hadisler vardır.25
Daha sonra
geleceği gibi Peygamberimiz, fiyatların devlet tarafından tespit edilmesini, enflâsyonu
önleyici bir tedbir olarak görmemiştir.26 İslâm’da faizin yasak,
ticaretin serbest oluşu, vergide zekât prensibinin uygulanması ekonominin esasını
teşkil eder diyebiliriz. Bu sebeple fiyatı devlet makamları değil, arz-talep
dengesi tespit etmelidir. Önemli olan arz ve talebin normal şartlar altında meydana
gelmesini sağlamaktır. Bu denge bozulduğu zaman devlet, bilirkişilere danışmak suretiyle
normal piyasa fiyatına uygun bir fiyat tespit edebilir. Ancak bu kolay bir iş değildir.
Ekonomik hayatın birçok sahalarında arızalar meydana getirebilir. Meselâ toprakların
kabiliyetlerine göre ekilip dikilmesine mani olabilir. Yani düşük veya yüksek fiyat
verilmekle, pamuk tarlalarına pancar; pancar tarlalarına tahıl ekilmeye başlanır. Böylece
bazı mallar az, bazı mallar da çok üretilmiş olur. Bazı mallar bolluktan
satılmayıp üreticiler zarar görürken, bazı mallar da az üretildiği için fiyatların
yükselmesiyle, tüketiciler zarar görür. Bu sebeple
ticaret hayatına her zaman müdahale edip durmak uygun düşmez. Her şeyde Allah'ın bir
hikmeti vardır. Fiyatların bazen düşmesi, bazen da yükselmesi sadece tabiî şartlarla
meydana geliyorsa, bunu normal karşılamak gerekir27. Diğer taraftan fiyat
koymak, ticarî hayatta malların gizlenmesine sebep olabilir. Malların gizlenmesi de
fiyatların yükselmesi neticesini doğurur. Fiyatların yükselmesi ise fakirlere zarar
verir.28 Bu fiyat koymama prensibinin İslâm toplumunda uygulanacak bir kaide
olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. d- Müşteri
kızıştırmak Müşteri
kızıştırmak enflâsyona sebep olduğu için nehyedilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.)
neceşten (müşteri kızıştırmaktan) nehyetmiştir.29 Neceş, malı, kendisi satın
almak istemediği halde, başkalarını teşvik için, alıcı gibi gözüküp de malın
fiyatını artırmaktır.30 Fazla fiyat vermek suretiyle, müşteri kızıştırarak
pahalılığa ve fiyatların yükselmesine sebep olan bu tür davranışı bazıları
tahrimen mekruh saymışlar,31 bazıları da helâl değildir, diye tavsif etmişlerdir.32
e- Kâr Haddi Fiyat artışlarında
maliyete eklenecek kâr haddinin de önemli bir yeri vardır. Bazen anamalın iki, üç,
misline hatta daha fazlasına varıncaya kadar kâr sağlanmaktadır. Kâr, sermayenin
rizikosuna karşılık verilmiş olan helâl bir kazançtır. Bu sebeple İslâm en çok,
sermaye kadar kâr elde etmeye izin vermiştir, diyebiliriz. Bundan fazlası herhalde
haksız iktisap sayılır. Diğer taraftan bazı masrafların maliyete girmemesi, serbest
rekabet anlayışı ve İslâm’ın getirdiği diğer dini ve ahlâkî kaideler sayesinde
kar haddi düşmekte ve dolayısıyla enflâsyon da böylece frenlenmiş olmaktadır.33 f- Ticaret Mallarının Yolda Satılması Ticaret
malları pazar yerine gelmeden ve üreticiler piyasa fiyatını öğrenmeden yolda
karşılanıp malların satılması da yasaklanmıştır. Bu hususta Peygamberimiz: «Satılmak
üzere pazar yerine getirilmekte olan ticaret mallarını yolda karşılamayınız.”34,
buyurmuştur. Îslâm
hukukçuları Peygamberimizin (s.a.v.) ticaret mallarını yolda karşılamayı niçin
yasakladığının sebeplerini araştırmışlar, mal sahibi, çarşı ehli ve bölge halkı
açısından açıklamalarda bulunmuşlardır. Mal sahibi henüz
pazar yerine gelmediği için, fiyatlar hakkında bir bilgisi olmadığından, ucuza
satmış ve böylece zarar görmüş olabilir. Bu sebeple pazar yerine geldiği zaman
fiyatların yüksek olduğunu görüp aldandığını anlarsa malını geriye alıp
cayabilir. Karşılamaya gücü yetmeyen çarşı halkı için de mallan ikinci elden
alacaklarından, kendilerine pahalıya mâl olur. Bu sebeple zarar görürler. Mallan
yolda karşılayıp alanlar döndükleri zaman, ucuza almış oldukları bu mallan diledikleri
yüksek bir fiyattan satış yaparlar ve böylece bölge halkına da zarar vermiş
olurlar. Çünkü müstahsil, malları pazar yerine kendileri getirselerdi, mal el
değiştirmemiş ve dolayısıyla fiyatlar yükselmemiş olacaktı35. g-
Yerlilerin Yabancılar Adına Mal Satması Şehirlilerin
yani yerlilerin yabancılar namına onların mal larım satması da fiyatların yükselmesine sebep olabilir. Bunun için Peygamberimiz (s.a.v.) «Hiçbir şehirli, hiçbir
bedevi namına malını satmasın» 36 diyerek böyle bir alış
verişi yasaklamıştır. İbn. Abbâs'a bu hadîsin manası sorulduğu zaman «Onlar
için simsar olmayın», diye cevap vermiştir.37 Bu hadîsi, İmam Şafiî'nin açıklamasından faydalanarak, şu şekilde
izah edebiliriz: Yabancılar,
piyasa hakkında bir bilgileri olmadan mallarını pazara getirirler. Bölge halkının da
bu mallara ihtiyacı var dır. Fakat onlar yabancı olduklarından dolayı yer bulma, mal
lan taşıma ve buna benzer bir takım sıkıntılarla karşı karşıya-dırlar. Halk
ihtiyacı olduğu için bu malları satın almak ister. Bunlar da adı geçen sebepler
yüzünden hemen satmak isterler. Bu suretle mallar, piyasa fiyatı da öğrenildikten
sonra, tam bir arz-talep dengesi içersinde en uygun bir fiyat ve kârla satılmış olur.
Böylece hem satıcı, hem de alıcı kazanmış olur. Bu malları kendilerinin değil de şehirlilerin ve
yerlilerin onlar adına sattığını düşünecek olursak, yerli simsarlar
bu malları onlardan ucuz bir fiyatla alıp piyasa
fiyatlarının yükselmesini bekleyerek, çok kârla satmak isterler. Böylece onların
rızıklarına mani oldukları için hem mal sahiplerine zarar vermiş, hem de malları
saklayıp pahalı satmakla bölge halkına zarar vermiş olurlar. Bu durumda her iki taraf
da zarar edeceğinden, Peygamberimiz (s.a.v.) böyle bir alış veriş muamelesini
yasaklamıştır.38 h- Pazarlık
Üzerine Pazarlık Yapmak Fiyatların yükselmesine
sebep olduğu için Peygamberimiz tarafından yasaklanan alış verişlerden birisi de
fiyat üzerine fiyat koymak; pazarlık üzerine pazarlık yapmaktır. Bu konuda Resulü
Ekrem «Sizden bazınız, diğer bazınızın alış verişi üzerine alış verişe
girişmesin. Kardeşi bir malı satın almak üzere iken, diğer bir kimse o malı almaya
kalkışmasın”39, buyurmuştur. Bu hadîs'e göre, hangi sebeple olursa
olsun, kesinleşmiş bir alış-veriş sözleşmesini bozdurmak haramdır. Satıcıyı
kışkırtıp satılmış bir malı daha fazla bir fiyat vermek suretiyle çevirip kendisi
için almak, yani satıcıya alış verişi feshet, ben ondan daha fazla kâr vereceğim
demek haramdır40. p- Malların
Teslim Alınmadan Satışı Malların
teslim alınmadan satışı da fiyat artışlarına sebep olabilir. Peygamberimiz «Kim
bir yiyecek maddesi satın alırsa, onu teslim alıp kabzetmeden satmasın»41,
buyurmuştur. Bu konuda İbn Ömer'den rivayetler vardır: Peygamberimiz zamanında halk
kervan sahibi tacirlerden malı kabız etmeden zahire alırlardı. Sonra Rasûlüllah bu
tacirlere memur gönderdi. Mallarını zahire pazarına nakledip getirinceye kadar, malı
olduk-'arı yerde satmaktan men eyledi. Yine İbn. Ömer Peygamberimiz (s.a.v.), iştira
edilen hububatı ölçüp teslim edinceye kadar onun kabızdan önce satılmasını
nehyetti 42 deyip devamla: Bu hadisler
hakkında şöyle bir açıklama yapılmaktadır: Hadiste bildirildiği veçhile, zahire
pazarına gelmezden evvel, zahire tacirinin malını satmasının nehiy sebebi,
fiyatların yükselmesinden ve bu suretle başkasının zararını mucip olmasından
dolayıdır.44 Mücâzefe
yani tartı ve ölçüye vurmaksızın göz karan ile veya başka bir deyişle götürü
pazarlıkla mal almak meşru ve helal görülmüştür. Ancak bu suretle alınan malı
kabız ve nakil etmeden başka bir müşteriye satmak ciheti men edilmiştir. Çünkü bu
ihtikâra kapı açan bir alış veriş şeklidir. Satın alman bir malı kabız ve tesellüm
etmeden satış yolu açık bulunursa, bir ambarda depo edilmiş bir mal, yerinden
oynamadan elden ele, dilden dile dolaşa dolaşa sebepsiz olarak fiyatların yükselmesini
mucip olur. Buna mani olmak için hadiste satın alınan hububatın kabzı lâzım
olduğuna İbn. Ömer tarafından işaret edilerek: Mücâzefe suretiyle alman malın
sahipleri bu mallarını hayvanlara yükleyip pazara götürünceye kadar sıra dayağına
çekilirdi, deniliyor ki, bu malın bulunduğu yerden kaldırılıp nakledilmesi,
şeriatın fiyatların yükselmesine mani olmak üzere hedef edindiği kabız ve tesellümdür
ve buradan hadisin şevkinden yegane matlup olan gaye budur.45 j) Muztarın
Alış Verişi Yukardan beri
anlattığımız enflasyona sebep o'an bu alış veriş türlerinden başka, konumuzla
ilgili olan bir de bey—i muz-tar denilen çaresiz kalan kişinin alış - verişi
vardır ki, haramdır. Hz. Ali (r.a.)den rivayet edilen bir hadiste Peygamberimizin
(s.a.v.) çaresiz kalan kişinin alış - verişinden nehyettiği bildirilmektedir.46 III— PARA
POLİTİKASI Bilhassa bu günkü
ekonomiler için para çok önemli bir unsur haline gelmiş bulunmaktadır. Bu sebeple
geniş ölçüde iş bölümüne ve mübadeleye dayanan bu günkü cemiyette para ve kredi
mekanizmasının çok kısa bir müddet için bile olsa ortadan kalkması, iktisadî nizamı
altüst edecek derecede ehemmiyetli tepkiler meydana getirir. Çünkü para, hem en
küçük kıymetlerde bile mübadeleye imkân vermekte, hem de her tür'ü iktisadî
hesaplarımızda ve düşüncelerimizde ölçü vazifesi görmektedir. Servet, îrâd,
zarar, ve ziyan ve hatta manevi tazminat adı altında namus ve şeref bile para ile
değerlendirilmektedir.49 Hükümetler
her gün para hakkında karar almakta, alman bu kararlar yüzünden bir yığın halk
zengin veya fakir olmaktadır. Bu kararların gerektirdiği rakamlar o kadar yüksektir
ki, herhangi bir istimlâk kanunu ile fertlerin ellerinden mülklerinin alınması
keyfiyeti, bu para değerinin düşmesi ile elde e-dilen neticelere göre sıfır kalır.
Bir yazar, tarihteki eski isyanları kastederek,«İstanbul'da çıkan isyanların kâffesi
para meselesindendi», derken konunun ehemmiyetine işaret etmiş oluyordu. Ayrıca Fatih
Sultan Mehmet’in birinci defa tahttan düşmesini, Buçuk Tepe Vaka’sı ile. para
meselesine yani enflasyona bağlayanlar vardır50. Bilindiği
üzere para, aile ekonomisinden bugüne, başka bir deyişle, mübadelenin ortaya Kâğıt
paranın icadı, hükümetler için para basımını kolaylaştırmıştır. Artık kâğıt
ve mürekkep masrafından başka hiçbir külfeti olmayan bu usulün bütün devletler
tarafından aşırı bir şekilde uygulandığı görülmektedir. Mâli bakımdan
sıkıntıya düşen her hükümet, Merkez bankası vasıtası ile, para çıkarıp piyasaya
sürmekte, fazla çıkarılan bu paralar böylece enflasyonlara sebep olmaktadır. Enflâsyon,
devletlerin bir nevi vergi almasıdır. Kâğıt para çıkarmak, vergi toplamaktan daha
kolay olduğu için bu yola başvurulmaktadır51. Halbuki enflâsyon bir çeşit
fasit daireden başka bir şey değildir. Çünkü para, basıldıkça pahalılık olur,
fiyatlar yükselir; fiyatlar yükseldikçe tekrar para basılır ve böylece bir türlü
pahalılığın önü alınmaz. Halbuki İslâm hukukunda devlet, hakkı olan vergi ne
kadar ise, ancak o kadar vergi alabilir. Bu konuda «vergi olarak malın iyisini almak, mükelleflere
zarar verir kötüsünü almak da hak sahiplerine = fakirlere— zarar verir»,
denilmektedir.52 Aynı mevzuda Peygamberimizin hadisleri de bulunmaktadır. «Meks yapan
(vergi nispetini yükselten veya düşüren)53 Cennete giremez», «Meks yapan
Cehennemdedir», «Âşir (fazla vergi alarak, zulüm ve haksızlık yapan vergi memuru)
ile karşılaşacak olursanız, onu öldürünüz.”54 Bu hadisin açıklamasında
Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm, haksız yere aldığı bu vergiden dolayı öldürülür,
der55. Ebû Yâlâ el-Ferrâ ise, «vergiyi artırmak, halkın hukukuna zulümdür,
vergiyi düşürmek ise, Beytülmâlin (bütçenin) hukukuna zulümdür»56
diyerek, ekonomik bir açıklama yapmış bulunmaktadır. Dikkat edilecek olursa burada
alınması yasak olan vergi, az vergi alınacak yerde
çok vergi almaktır. Halbuki enflâsyonlarda devletin karşılıksız para basması yüzünden,
zengin-fakir herkesten, kendisinden hiç vergi alınmayacak olan kimselerden bile vergi alınmaktadır. Meseleye bir
de marjinal fayda açısından bakacak olursak, hiç vergi vermemesi gereken fakirin,
zengine göre kat kat daha fazla vergi ödemek mecburiyetinde tutulduğu görülür.
Çünkü para değerinin düşmesi ile zengin fakir, miktar olarak aynı vergiyi
ödemektedirler. Halbuki fakirin elindeki meselâ 500 lira ile, zenginin elindeki 5000
lira, marjinal fayda bakımından eşit olabilir. Yani devlet, fakirden 500 lira alırken,
zenginden 5000 lira almalıdır. Enflâsyonda ise dolaylı vergi alındığından, bu mümkün
olmamaktadır. İslâm hukukunda dolaylı vergilerin bulunmamasının sebebini her halde
burada aramak gerekir. Böyle haksız
vergi alma konusunda İbn Âbidin, mâruf-belli bir hak olmadıkça, Devlet başkanının
hiçbir kimsenin elinden bir şey almaya hakkı yoktur, der.57 Ayrıca vergi
memurlarının, harbi ve zimmî vatandaşlardan cizyenin dışında vergi almalarının ve
Hıristiyanlardan Kudüs'ü ziyaret etmeleri için onlardan da bir ücret almalarının
haram olduğunu yazar.5S Bu anlattığımız prensip normal şartlar altında
uygulanabilecek bir husustur. Tabii afetler, zelzele, memleket çapında yangın, vatan müdafaası,
esirlerin kurtarılması... gibi zaruretler ortaya çıkıp devlet hazinesi bu yükü kaldırmaya
güç yetiremezse o zaman devlet, zekatın dışında, ihtiyaç nispeti kadar malî yardım
yapmak üzere zenginleri görevlendirebilir. Gazali, Şâtıbî ve Kurtubî gibi
şahsiyetler bu görüştedirler.59 Fakat bu konuda hiçbir zaman fakirlerden herhangi bir
vergi alınmaz. Madenî
paralarda tağşiş yapmak enflâsyona ne kadar tesir ederse, kâğıt paralarda da
karşılıksız para basıp tedavüle sürmek, fiyatların yükselmesine o kadar tesir
eder. Mübadele vasıtası olarak kâğıt para kullanmakta İslâmi bakımdan her hangi
bir sakınca yoktur.60. Hanefi Devletin para
basması, para basarken asla ticaret ve kâr gayesi gözetmemesi gerekir. Bu konuda şu
esaslar kaydedilmiş bulunmaktadır: Madeni paraların görevlerini yerine
getirebilmeleri, bunlardan maksadın hasıl olabilmesi için bu paraların nominal-izafi
değerlerinin maden değerinden daha aşağı olmaması, devletin madeni para basmak için
eski geçmez paraları satın almaması ve bu konuda ticaret yapmaması gerekir. Devletin
insanlara hiç zulüm yapmadan, onlara muamelelerinde âdil bir kıymet birimi sağlayacak
para basması gerekir. Devletin bakır satın alıp aldığı bu bakırları para basarak
ticaret yapması ve insanlara ellerindeki paralarını kullanmayı yasak ederek, onlar için
başka para basmak suretiyle gelir elde etmesi asla caiz değildir. Toplumun menfaatini gözeterek
hiç bir kazanç ve kâr elde etmeden basacağı bu paraları, ancak kendi kıymeti ile
basar ve bu hususta çalışan işçilerin ücretlerini bile hazineden öder. Çünkü
paralar üzerinden ticaret yapıp gelir sağlamak, insanlara büyük zulüm kapılarından
birisini açmak ve onların mallarını haksız yere yemek demektir. Çünkü paralar
yasaklanıp muameleden kaldırılınca mal
haline gelir ve devlet başka para basar. Devlet insanların ellerindeki bu malların (
paraların ) değerini düşürmekle, onların mallarım ifsat etmiş ve dolayısıyla
onlara zulmetmiş, ve bu değeri düşük eski paraların, değeri yüksek olan yeni
paralarla değiştirilmesini istemesinden dolayı, insanlara yine ayrıca zulmetmiş olur.64 4—ENFLÂSYONUN TESİRLERİ Harplerin
dışında hiçbir âmilin, yalnız başına, fiyat seviyesindeki süratli değişmeler
derecesinde felâket ve sefalete sebep olmadığı ileri sürülmektedir.65 Bu sebeple
enflâsyonlar ekonomik ve sosyal hayatta tedavisi mümkün olmayan yaralar açar. Thiers, «dünyada,
bir paraya itibarını iade etmek kadar güç bir şey yoktur», diyor66. Enflâsyon,
gelir dağılımını altüst eder. Genellikle sabit gelirlilerin reel gelirlerini, dolayısıyla
tasarruflarını azaltır. Enflâsyon devrelerinde millî gelirin dağılımı genellikle
zengin sınıfın lehine değişir. İşçi, memur, esnaf enflâsyon dolayısıyla
fakirleşir; zengin daha zengin; fakir de daha fakir hale gelir; orta sınıf ezilir ve
ufalır. Sermaye, kârın çok olduğu yerlerden vurgunculuğun (spekülasyonun) bol olduğu
sahalara kayar. Sanayi yatırımları değil, arsa ve gayri menkuller prim kazanır. Arsa
ve taşınmaz mallar, aşırı derecede değerlenmiş olur. Yani enflâsyonlarda fiyatların
gittikçe pahalılaşacağına dair bir kanaat uyanabilir. Teşebbüs erbabı, fiyatlar
daha fazla yükselmeden kabil olduğu kadar sabit sermaye ve döner sermaye stoku yapmayı
menfaatlerine uygun sayabilirler. Enflâsyonda
haklı bir sebep olmaksızın refah ve varlık, bir sosyal tabakadan diğerine geçmektedir.
Enflâsyonun refahtan insanların aldıkları payı değiştirmesi sosyal bünyede
tepkilere yol açar. Enflâsyon devrelerinde millî karakter temellerinden sarsılır.
Manevî ve ahlâkî değerler küçümsenir. Kumar iptilâsı yaygın hale gelir. Keyif
verici maddelerin tüketimi artar. Gıda şartları bozulur ve genel sağlık durumu
sarsılır. Yolsuzluklar çoğalır, memurların rüşvet aldıklarına dair söylentiler
fazlalaşır. Polis vakaları, trafik kazaları ve boşanmalar yoğunlaşır Netice olarak
enflâsyon, servet ve gelirlerin taksiminde değişikliklere yol açar. Üretim ve hizmet
kalitesinin az-çok bozulmasına sebep olur; sosyal gerginliklerin doğmasına ve şiddetlenmesine
zemin hazırlar; manevî kıymetlerde ve ahlak seviyesinde düşüşler meydana getirir;
devamlı enflâsyonlar siyasi istikrarsızlıkların tohumlarını filizlendirir, hükümetlerin
düşmesine sebep olur.67 ENFLASYON
FARKI Cemiyetin çeşitli
kesimlerine enflâsyonun yapmış olduğu bu olumsuz tesir yüzünden toplumda psikolojik,
ekonomik ve sosyal bir takım problemlerin doğması kaçınılmaz bir hal alır.
Kendilerine enflâsyon farkı ödenmeyen işçilerin ücretleri ile memurların maaşları
her ay küçülmeye devam eder. Bu durum işçi ve memur kesiminde bunalımlar meydana
getirir. Bu sebeple en önemlisi enflâsyona vücut veren kaynakların kurutulması
olmakla birlikte, eğer bu hak sahiplerine enflâsyon farkı diyebileceğimiz, aylık
pahalılık derecesi kadar bir ek ücret ödenirse, bu kötü neticeler bir dereceye kadar
önlenmiş olur. Enflâsyon
farkı sadece işçi ve memurların ücret ve aylıklarında ödenmesi lâzım gelmez.
Bunun dışında her türlü veresiye alış veriş, borç ve karz ödemelerinde de
cereyan eden farkın tazmin edilmesi gerekir. Çünkü apaçık bir zarar söz konusudur.
Onun içindir ki «enflâsyon zamanında para kıymetinin düşmesi ile alacaklılar
zarara uğramakta ve borçlular bundan istifade etmektedir», denilmektedir68.
Halbuki hiçbir kimseye zarar vermeye ve zarar ile mukabele etmeye hakkımız olmadığı
gibi, zararları tazmin etmekten kaçmak da Müslüman yakışan bir hareket değildir. Bu
konuda Mecelle'de «Zarar vermek yok zararla mukabele etmek yoktur. Zarar izale olunur.
Zarar bi kader-il imkân def olunur», denilmektedir.69 Modern ekonomi
bir para ekonomisidir.70 Yani bugünkü ekonomiler paraya dayanmakta, her
türlü alış verişler ve ödemeler para ile yapılmaktadır. Para bir nevi ekonominin
aynasıdır, denilebilir. O sebeple «sağlam para ancak sağlam ekonomiye dayanır» veya
başka bir deyişle «sağlam ekonomi, sağlam para meydana getirir», denilmektedir.71
Enflâsyon dönemlerinin paraları, kıymetleri her gün değiştiği için pek itimat
edilir değildir. Artık para, kıymet ölçüsü olma vasfını yitirmiş bulunmaktadır.
Bir metre, bir kilo veya bir litre nasıl bir ölçü birimi ise ve biz bunlara dayanarak
ölçüp tartıp alış veriş yapıyorsak, eşyanın kıymetini ölçen ve ona göre paha
biçen de paradır. Paranın bu özelliği yok olunca, kıymetleri ölçme problemi ortaya
çıkmaktadır. Kıymetleri nasıl ölçeceğiz? Meselâ bin liranın kıymeti ile, yüzde
elli enflâsyon olduktan sonraki bin liranın kıymeti eşit midir? İşte para
kıymetinin değişmesi karşısında alacaklı-borçlu münasebetlerini âdilâne bir
surette tanzim için bir mikyasa (ölçü vasıtasına) ihtiyaç vardır.72 Borçlarımızı
herhangi bir cins malla ödemeyi düşünelim. Meselâ on bin lira olan borcumuzu, beş
gram altın karşılığı olarak kabul edelim, faraza iki yıl sonra bu beş gram
altının karşılığı olan parayı vermeyi karşı tarafa taahhüt edelim. Bu takdirde
altının gramı iki bin liradan üç bin liraya çıksa, beş gram altın on beş bin
lira yapacağından bizim borcumuz da on beş bin lira olmuş olur. Fakat bu yol âdilâne
ve sağlıklı bir yol değildir. Çünkü bütün fiyatlar, enflâsyondan aynı şekilde
ve ayni zamanda müteessir olmamaktadır. Piyasada intizamsızlıklar belirmektedir73.
Bu sebeple borcumuzu bir kalem mal ile değil, birçok kalem mal üzerinden ödemek daha
uygun olur. Çünkü istatistikte paranın kıymeti fiyat seviyesiyle ölçülür. Eğer
parayla bir çeşit mal mübadele edilseydi, problemin çözümü kolay olacaktı. Halbuki
binlerce mal mübadele ediliyor, birinin fiyatı yükselirken diğerinin fiyatı düşebiliyor.
Çünkü muhtelif malların fiyatları üzerine tesir eden biricik sebep paranın kıymet
değildir. Arz-talep dengesi de malın değerine tesir eder. Bu sebeple tek malla paranın
kıymeti mukayese edilip bulunamaz. Bunun
için fiyat endeksleri tanzim edilir". İşte enflâsyon
farkını, açıklamış olduğumuz bu sebepler yüzünden, hak sahiplerine fiyat
endeksleri ile değerlendirip ödemek, hukuka riayet bakımından daha uygun bir yol
olarak mütalâa edilebilir. Enflâsyon
farkının ödenmesi ve fiyat endeksleri yolu ile ödenmesi meselesindeki delillerimize
itiraz edilerek bunlar, daha çok iktisadî ve Mecelle gibi genel kaideler olarak
zikredilmiştir, denilebilir, Ancak bu hususta Îslâm hukuku kaynaklarında bir hayli
bilgiler de mevcuttur. Bilhassa Hanefi fıkıh kitaplarının ilgili bölümlerinde,
madenî paraların ayarlarının bozulmasından söz edilirken yani mağşuş paralardan
ve bunların çeşitlerinden bahsedilirken bunların hukukî durumlarını açıklayan hükümler
de zikredilmektedir. Ayrıca İbn Âbidin'in bu konu ile ilgili ayrı bir risalesi
mevcuttur. Tenbîhü'r Rukûd Alâ Mesâili'n Nükûd adını verdiği bu on sayfalık küçük
kitapçıkta, paranın geçmez oluşu (kesâd), piyasadan çekilmesi (inkıta) t
değer kazanması (ğalâ) ve değer kaybetmesi (rahs) gibi konular üzerinde durmuştur.75
İbn Âbidin, bu eserinde İmâm Ebû Hanife'nin, değer kazansın veya kaybetsin,
üzerinde anlaşma yapılan meblâğın ödenmesi gerektiği, Ebû Yusuf ve İmam
Muhammed'in ise para değerinin değişmesinden doğacak farkın yani enflâsyon farkının
ödenmesi gerektiği kanaatinde okluğunu kaydetmektedir.
Dipnotlar: 1.
Hazım At;f Kuyucak,
iktisat Dersleri, s. 21 2.
Feridun Ergin Para
Siyaseti, s. 263; Ak İktisat Ansiklopedisi, s. 279; Adnan Başer Kafaoğlu, Enflasyon, s.
3.
A. Başer Kaı^oğlu,
Enflasyon, s. 11-12, Feridun Ergin, İktisat, s. 601; Ak İktisat Ans. s, 279 4.
Feridun Ergin,
İktisat, s. 601;
İsmail Maliye Politikası,
68 Meydan Larous
enflasyon maddesi 5.
Samuelson, İktisat, s.
62; Feridun Ergin, Ak İktisat Ans. s. 205 Samuelson,
İktisat, s. 62; Feridun Ergin, 6.
Kuyucak. İktisat
Dersleri, s. 403 7.
İsmail Türk. Maliye
Ekonomisi, s. 72; Meydan Larouse Enflasyon maddesi 8.
Feridun Ergin Para
Siyaseti, s 213 9.
Feridun Ergin,
İktisat, s. 284 10. Ismail Türk, s. 77 11. Bkz.
İsmail Türk. Maliye Politikası, s. 72; Feridun Ergin, Para Siyaseti s, 263 12. Ebû Yusuf, Kitâbü'I
Haraç, s. 90 13. Fiyatlar düşmesin
diye bir milyon ton sebze ve meyve ortak pazarda imha edildi. Günaydın Gazetesi 9
Ağustos 1981 14. Erol Zeytinoğlu,
İktisâdı ve Ticari İlimler Dergisi, 1974 sayı. 2. s. 28 15. Bakara 2/188 16. Nisa 4/29 17. Nisa 4/2, 5, 161 Tevbe
9/34 18. Taberi. İhtilâf-ül
Fukahâ, s. 146 19. Bakara 2/275 20. Bakara 2/276, 277, 279 21. Müslim, V, 121-, Ebû
Davud, III, 244; İbn Mace, II; 764 22. Tecrid, VI, 448 23. Heysem!, Mecmeu'z
Zevâid, IV, 101 24. Heysemi, IV, 101 25. Heysemi, IV, 101 26. Bkz. Fazlurrahman, İslâmiyet
ve İktisadi Adalet Meselesi, çev: Y.Z. Ka 27. Ö.N. Bilmen.
Istilâhât-ı Fıkhıyye, VI, 125 28. Seyyid Sabık, Fıkhü's
Sünneh, III 105 29. Buhâri, c. III, 91;
İbn Mace. II, 733; Tecrîd. III, 457 30. Merğınânî; el -
Hidâye III, 40; Kâsânî, Bedâi'us Sanâû V, 233; İbn Kuda-me, el—Mugni IV, 160; M.
Husrev, Dürer, II, 177 31. Muhammed b. Abdurrahman
ed-Dımışki. Rahınetü'l Ümmet, II, 2 32. Bkz. İbnü'l Hümam
Fethu'l Kadir, V, 240 33. Bu konuda daha geniş
bilgi için bakınız, Osman Eskici oğlu İsim Ekonomisinde Gelir Dağılımı,- Ali
Şafak, İslâm İktisadında Enflasyon, Diyanet Dergisi cilt: ıs, sayı: 1, s. 13 34. Buhari, III, 95;
Müslim, V, 16; Ebü Davud III, 269; Tirmizi, III, 524; Ne-sâi, VII. 257-, İbn Mace II,
735 35. İmam Malik,
el-Muvatta' IV, 307; eş-Şâfiî, el-Ümm III, 93; Kâsârıi. V. 232; Merğınani III,
40; İbn Teymiyye el-Hısbe, s. İl: İbn Kayyim et-Tu-ruku"l Hikemiyye, s. 283;
İbn'ül Hümam, V, 239; M. Hüsrev, II, 177, İbn Nüceym el-Bahrü'r Râik, VI, 108 Şah
Veliyyullah Huccetüllalı, II 110; Seyyid Sabık, Fıkhü's Sünneh, m, 119 36. Buhari, ITI, 94;
Müslim V, 17; Ebu Davud III, 269 37. Buhari III 94, Ebu Davud
III,
269 38. eş-Şâfii el-Ümm
III, 92; İbn Kudâme. el-Mugnî IV 162; İbnü'l Kayyım, s. 308 39. Buhari. III, 90;
Müslim V, 12; Ebû Davud III, 269 40. Merğınani III, 40; M. Husrev II 177; 1.
Kudame IV, 161, el—Ayni 'Umde-tü'l Kâri XI_ 257, î. Hümam V, 239, İbn Nüceym VI,
107, eş-Şevkânî V. 189 (20)
ı'41) İbn Mace II, 749, No. 2226 (42) Buhari III, 89; Müslim V, 23 No:38; Nesai
VII.
287;
Tecrid VI, 437 No: 986 41. Tecrid VI, 446, no: 991 42. Tecrîd VI, 437 no: 986 43. Tecrid VI, 447, 448 44. Ebu Davud Hattâbi
Şerhi W, 676 45. tbn Âbidin IV, 110. 46. İbn Teymiyye Fetâvâ XXIX, 361 47. H Atıf Kuyucak, İktisat Dersleri, s. 347 48. Bkz. Şükrü Baban.
Düoya Para Meseleleri, s. 327; Ahmet Refik, Türk Tarih Encümeni Mecmuası, 1 Kânunusâni,
1341, No. 84, s. 8; Türk Tarih Encümeni Mecmuası, No: 141, Mart 1926, s. 82 49. Hazım Atıf Kuyucak,
Para ve Banka, s. 291 (İst. 1939) 50. Mevsilî, el-İhtiyâr
I, s. 103 51. Meks kelimesi hakk:nda bak. Ö.N. Bilmen Hukuk-ı
İslâmiyye IV. 78 52. Ebû Davûd III. 133;
Ahmed b. Hanbel, Müsned IV. 234 53. Ebû Ubeyd Kasım b.
Sellâm. Kitâbü'l Emval, s. 703, 706 54. Ebû Yâlâ, el -
Ferrâ, Ahkâmü's Sültâniyye, s. 246 (Mısır - 1966) 55. İbn Âbidin, III. 257 56. İbn Âbidin, II. 41 57. Bkz. Osman Eskicioğlu, İslâm ve Ekonomik Denge,
Diyanet Dergisi,c. 13, sayı. ı. s. 41 58. M. Ebû's Suûd. Islâmî İktisadın Esasları, (çev:
Ali Özek), s. 39 59. Bkz. Tecrid-i Sarih, V. 78-79 60. Abdurrahman el-Ceziri,
Mezâhibü'l Erbaa, I, 605 61. Baha Akel, Fevkalade
Zamanlar Ekonomisi ve İhtikâr, s. 79 62. İbn Teymiyye. Fetâvâ,
XX'X, 469 63. Haz-m Atıf Kuyucak
İktisat, s. 348 64. Baha Akel, Fevkalade
Zamanlar Ekonomisi ve İhtikâr, s. 73 65. Feridun Ergin Para
Siyaseti, s. 266, 291-292; ismail Türk, s. 81; A Ba-şer Kafaoğlu, Enflasyon, s. 25-26;
Feridun Ergin, Ak İktisat Ans. s. 280. 281 66. Feridun Ergin,
İktisat, s. 605, 67. Mecelle, 19, 20. 31.
maddeler 68. Halil Şakir
Kahyaoğlu, Umumi İktisat, s. 81 69. Mustafa Akdağ. Türkiyenin
İçtimai ve İktisadi Tarihi, II, 230 70. Kuyucak, İktisat
Dersleri s. 388 71. Feridun Ergin,
İktisat, s. 602 72. Kuyucak. İktisat Dersleri s. 363, 269 " r P.esâilü tbn Âbidin, II. 58-67 73. Resail-ü İbn Abidin, II, 58-67.
*DEÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
|
. |