. | BARIS SARTLARI Baris antlasmasi konusunda da yukarida zikrettigimiz siyasî gruplar farkli
sartlarin bulundugunu ileri sürmüslerdir. Her grubun zihninde çok degisik meziyetlere
sahip bir Hz. Hasan portresi bulundugu için söz konusu gruplar zihinlerindeki Hasana
uygun sartlari antlasma metninde var oldugunu iddia etmislerdir. Baris müzakereleri esnasinda Abdullah b. Âmir b.
Kureyz ve Abdurrahman b. Semure,[1]
Muaviye adina; Abdullah b. el-Hâris b. Nevfel b. el-Hâris b. Abdulmuttalib ise Hz. Hasan
adina elçilik görevi yürütmüslerdir.[2] Antlasma
sartlari ile ilgili en detayli bilgiler Belâzûrî tarafindan aktarilmaktadir. Adi geçen
yazar, biri Muaviyeden Hz. Hasana, digeri ise Hz. Hasandan Muaviyeye
olmak üzere iki mektubun bulundugunu kaydetmekte ve bunlari oldugu gibi nakletmektedir.
Daha muahhar olan diger kaynaklarda bulunan bilgiler de asagi yukari buna yakindir. Önce
Belâzûrînin naklettigi mektuplari, sonra da büyük bir ihtimal ile Belâzûrî kaynakli olan, diger eserlerdeki bilgileri aktaralim: Bismillahirrahmanirrahim.
Hasan b. Aliye Muaviye b. Ebî Süfyandan Ben
seninle, benden sonra hilafetin sana ait olmasi hususunda anlastim. Bu konuda Allah ve
Peygamberi aramizda kefil gösteriyor ve sana söz veriyorum. Sana karsi hiç bir entrika
çevirmeyecek ve düsmanlik yapmayacagim. Kim sözünden dönerse Allahin en
siddetli azabi onun üzerine olsun. Sana beytulmaldan yilda 1.000.000 dirhem ile Fesâ[3] ve
Derâbcirdin[4]
haracini verecegim, simdiden oraya görevlilerini gönder senin için çalissinlar. Abdullah
b. Âmir, Amr b. Selem el-Hemedânî, Abdurrahman b. Semure, Muhammed b. Esâs
el-Kindî sahit olup, mektup h.41 yili Rebiulevvel ayinda yazildi.[5] Belâzûrî,
ikinci mektubun Hz. Hasan tarafindan gönderildigini söylemektedir. Ona göre; Hz. Hasan
Muaviyenin kiz kardesinin oglu olan Abdullah b. el-Hâris b. Nevfel b. el-Hâris b.
Abdulmuttalibi Muaviyeye göndererek, kendisine biat edecegini bildirmistir.[6]
Muaviye Hz. Hasana alti imzali olan bos bir kagit göndermis ve sart olarak üzerine
yazacagi her seyi kabul etmeye hazir oldugunu belirtilmistir.[7] Hz.
Hasan da Muaviye tarafindan gönderilen kagida sunlari yazmistir: Bismillahirrahmanirrahim. Hasan b. Ali ile
Muaviye arasinda (hilafete geçtikten sonra) Muaviyenin Allahin kitabi,
Resulünün sünneti ve Hulefa-i Rasidînin sireti üzere amel etmesi, kendisinden
sonra veliaht tayin etmemesi ve kendisinden sonraki halifenin sura ile belirlenmesi,
insanlarin mallarina, canlarina ve ailelerine eman vermesi (dokunmamasi), Hasan b. Aliye
gizli veya açik hiç bir entrikada bulunmamasi ve dostlarindan hiç birine hiç bir sey
yapmayacagi sartiyla ona hilafeti teslim edecegine dair yapilan anlasmadir. Buna Abdullah
b. el-Hâris ve Amr b. Seleme sahittir[8] Yukarida
adini zikrettigimiz yazara göre; Hz. Hasan
tarafindan yazilan bu mektup Muaviyeye ulasinca, tüm sartlari kabul ettigini
bildirmis, bunun üzerine bu iki sahis Kûfede bir araya gelmisler ve Hz. Hasan ona
H. 41 yilinin Rebiulahir ayinda biat etmistir.[9] Belâzûrî konuya dair yukarida
zikredilen bu iki mektup disinda ilave hiçbir bilgi aktarmamaktadir. Ibn
Miskeveyh ve Kalkasandî ise, Hz. Hasanin Muaviyeye su üç sarti ileri
sürdügünü belirtmektedirler: 1.Irak
Beytul-Malinda bulunan paranin kendisine verilmesi 2.Derâbcirdin
haracinin kendisine verilmesi 3.Aliye
lanet edilmemesi.[10] Ibn
Miskeveyh bunlari söyledikten sonra Basralilarin
Derâbcirdin kendilerine ait oldugunu söyleyerek, buranin haracini Hz. Hasana
vermediklerini de ilave etmektedir.[11] Belâzûrî de bunu
dogrulamaktadir. Ona göre Muaviyenin emri üzerine Abdullah b. Âmir Basralilari
organize etmis ve söz konusu iki yerlesim biriminde bulunan Hasanin görevlilerini
oradan çikartmistir.[12] Ibn
Asem ve Nuveyrî ise Hz. Hasanin, Muaviyeden sonra hilafetin kendisine
birakilmasini sart kostugunu aktarmaktadirlar.[13] Ibn Asem disindaki Siîlere
gelince; Sianin en muteber hadis bilginlerinden biri olarak kabul edilen Kesî, Hz.
Hasanin sart olarak sadece Hz. Ali taraftarlarina iyi davranilmasi, onlarin
geçmiste yaptiklarindan dolayi cezalandirilmamalarini ileri sürdügünü aktarmaktadir.[14]
Meclisî ise Hz. Hasanin Derâbcirdin haracini istedigini kabul etmekle
beraber bu istegin Cemel ve Siffinde yakinlarini kaybeden ailelere yardim amaçli
oldugunu söylemektedir. Ancak bunun neden Hz. Ali tarafindan, Derâbcird kendisine bagli iken, yapilmadigini ise izah edememektedir.[15]
Meclisî daha sonra Hz. Hasanin sart olarak Muaviyenin Kuran ve
sünnete uymasi, hilafeti kendisinden sonra suraya birakmasi, Aliye sövülmemesi,
her yil kendisine 50.000 dirhem verilmesi ve herkese hakkettigi atâlarin ödenmesini sart
kostugunu iddia etmektedir. [16] Yine Siî temayüllü olarak
taninan Dineverî daha farkli sartlarin bulundugunu belirtmektedir. Ona göre
yukaridakilerden farkli olarak Hz. Hasan su sartlari ileri sürmüstür. Iraklilardan
hiç birine hile yapilmayacak, siyah beyaz herkese eman verilecek, Ahvazin yillik
haraci her yil kendisine verilecek, her yil kardesi Hüseyine 200.000 dirhem
verilecek, Hasimogullari atâ ve namazda Ümeyyeogullarina öncelenecektir.[17] Yine
Siî müelliflerden Isfehanî ise antlasma sartlarini çok farkli tespit etmektedir. Ona
göre Hz. Hasan, Muaviyeden sonra hilafetin kendisine birakilmasini, Kûfe Beytul-Malinda
bulunan her seyin kendisine verilmesini, adi belirlenen bir yerin haracinin kendisine
birakilmasini ve buranin haracinin her yil ona gönderilmesini, Hz. Hasana
danisilmadan hiçbir seye karar verilmemesini sart kosmustur ki[18] bizce
bunlar abartili iddialardir. Zira hem halifeye biat etmek hem de bir anlamda da onu
kendine bagimli kilmak anlamina gelen bu sartlar pek de tutarli görünmemektedir. Siî
müelliflerden Müstevfi el-Kazvinî ise Sianin, Imamlarin imametlerini
gizlemelerinin nedeni olarak sürekli aktarmakta oldugu can emniyeti teorisine
basvurmaktadir. O, Hz. Hasan, Muhtar b. Ebî Ubeyd es-Sekafi tarafindan yakalanip
Muaviyeye teslim edilecegini anlayinca, onunla baris yapmanin daha makul oldugu
sonucuna vardi ve kendisi ile anlasti demektedir.[19] Kanaatimizce
antlasmanin büyük bir ihtimalle Ehl-i Sünnet ve Sianin ortak olarak aktardiklari
kismi dogru, aykirilik arzeden yanlari tarafli ve yanlistir. Farklilik ve birbiriyle
çeliskiler arzeden kisimlar tarihi süreç
içerisinde kurgulanmis ve daha erken bir döneme yerlestirilmistir. Ehl-i
Sünnet ve Sianin ittifak ettigi sartlar ise sunlardir: 1.Hz.
Hasan, ailesi ve taraftarlarina eman verilecektir. 2.Hasana
hayatini idame ettirecek bir gelir saglanacaktir Bunun
disindaki sartlari dikkatle tahlil ettigimizde dönemin kosullarina pek de uygunluk
göstermediklerini de anlariz. Simdi farklilik arzeden bu sartlari gözden geçirelim.
Belâzûrînin aktardigi her iki mektupta sart olarak Muaviyeden sonra
hilafetin ne olacaginin gündeme geldigi aktarilmaktadir. Birinci mektuba göre Muaviye
hilafeti kendisinden sonra Hasana birakmakta, ikinci mektuba göre ise veliaht tayin etmeyecegi ve kendisinden sonra
hilafeti sûrâya birakacagi sarti kabullenmektedir. Belâzûrîdeki bu bilgilere
yakin rivayetler Nuveyrî tarafindan da aktarilmaktadir.[20]
Antlasma esnasinda böyle bir sartin gündeme gelmis oldugunu dogrulayan farkli bilgilere
sahip degiliz. Aksine kaynaklar Muaviyenin hicri ellilere kadar hilafetin kendinden
sonraki durumunu hiç düsünmedigini, bu dönemde Mugire b. Subenin
telkinleri ile oglu Yezidi veliahd tayin etmeye karar verdigini aktarmaktadirlar.[21] Yine
Muaviyenin oglu Yezidi veliaht
tayin ettigi zaman Islam aleminde aylarca süren tartismalarin meydana geldigi de
aktarilmaktadir. Bu tartismalar esnasinda Muaviyeye yöneltilen suçlama ise
hilafeti saltanata dönüstürme istegidir.[22] Bazi rivayetler Hz. Hasan ile Sad
b. Ebî Vakkasin, hilafeti Yezide
birakmak isteyen Muaviye tarafindan, ona rakip olabilecekleri gerekçesi ile
zehirletilerek öldürüldügünü belirtilmektedir.
Ancak hiçbir rivayet Hz. Hasanin Muaviyeye benim hakkimi ogluna veremezsin
dedigini aktarmamaktadir. Aksine kimi rivayetlere göre; Kûfeli Süleyman b. Surad ve
diger bazi kimseler Hz. Hasani antlasma metnine böyle bir sart yazdirmadigi
hususunda suçlamislardir.[23] Bütün bunlar, bize göre, Hz. Hasan ile Muaviyenin baris görüsmeleri
esnasinda hilafetin Muaviyeden sonrasini müzakere etmediklerini açik bir sekilde
ortaya koymaktadir. Dahasi
Hz. Hasanin zihninde Muaviyenin kendisinden sonra oglu Yezidi veliaht
birakacagina dair herhangi bir kuskunun olduguna
dair en ufak bir bilgi kirintisina rastlanmamaktadir. Aksine gerek Islam öncesi kabile
reislerinin seçiminde gerekse ilk
halifelerin hilafete gelislerinde böyle bir sistem uygulanmadigi için Hz. Hasanin
Muaviyeden süphelenerek böyle bir sart koydurmasi da pek makul degildir. Isfehanînin
aktardigi Hz. Hasanin Muaviyenin
yaptigi her seyi önce kendisine danismasini istemesi sarti ise gerçege hiç uymamaktadir. Çünkü bu
cümle Hz. Hasanin Muaviyenin üstünde bir konum kazanmasi, en azindan kendisinden görev bekledigi anlamina gelmektedir.
Oysaki Hz. Hasan böyle bir beklentinin içinde olmadigi gibi Muaviye tarafindan kendisine
önerilen görevleri siddetle reddetmis,[24] Medineye dönerek hayatinin
geri kalan kismini son derece sade bir sekilde geçirmistir. [25] Muaviyenin
politikalarindan memnun olmayanlar onu sürekli isyana tesvik ettilerse de Hz. Hasan
hiçbir zaman bu oyuna gelmedi, Muaviyeye biat ettigini, o yasadigi sürece biatini
bozup, ona ihanet etmeyecegini söyleyerek, bu tür insanlarin beklentilerini bosa
çikardi.[26] Sonuç olarak Kûfelilerin biatini aldiktan sonra halife olarak tarih sahnesindeki yerini alan Hz. Hasan, Hilafete geldikten sonra Muaviye ile mücadele etmek için harekete geçmis, ancak ordusu tarafindan yalniz birakildigi için onunla anlasmak zorunda kalmis ve hilafeti kendisine devretmistir. Hilafeti devrettikten sonra Medineye yerlesmis, siyasî hadiselerin hiç birinin içerisinde yer almamistir. Onun bu tarihsel tutumu sonraki kusaklar tarafindan yeniden kurgulanmis, degisik boyutlariyla veya tek tarafli yaklasimlarla ele alinarak kullanilmaya çalisilmistir. [1] Belâzûrî, Ensâb, III, 286; Taberî, VI, 74; Isfehanî, Mekâtil, 74; Nuveyrî, XX, 227; Yakubî, ise Abdullah b. Âmirin yaninda Mugire b. Sube ile Abdurrhman b. Ümmil-Hakemin de bulundugunu söylemektedir. Bkz. Tarih, II, 214 [2] Belâzûrî, Ensâb, III, 286 [3] Fars bölgesinin önemli kentlerinden biri olan Fesa, Ibnul-Belhîye göre Isfehanin birkaç kati büyüklükte idi. Fesa kenti ve çevresinde zengin su kaynaklari bulundugu için bol miktarda tarim yapilmaktaydi. Havasinin uygun olmasi nedeniyle sicak bölgelerde yetisen meyvelerin yani sira soguk bölgelerde yetisen meyvelerin de yetistirildigi kaydedilmektedir. Ibnul-Belhî her bahçede ceviz, narinciye, üzüm, incir gibi farkli iklimlerde yetisen meyveleri görmenin mümkün oldugunu belirtmektedir. [Genis bilgi için bkz.Ahmed b. Ali b. Ahmed b. Ali Ibnul-Belhî, Kitabu Farsnâme, (nsr.G.L.Strange-R.A.Nicholson), Londra 1921, 129-130] Himyerî ise Fesayi Siraz kenti ile karsilastirmakta ve Fesanin Sirazin büyüklügünde bir kent oldugunu, ancak havasinin Sirazin havasindan daha güzel, pazarlarinin da daha canli oldugunu söylemektedir. Ona göre Fesanin ekonomisi büyük ölçüde tarima dayanmaktaydi. Burada yas sebze ve meyve, hububat, tuz, ceviz, ayva, turunç, iyi cins seker kamisi üretilmekteydi. [Bkz. Muhammed b. Abdulmünim el-Himyerî, Revdul-Mitâr fi Haberil-Aktâr, (thk.Ihsan Abbas), Beyrut 1980, 442] Makdisî, Fesada Islam aleminin hemen hemen her yerine ihraç edilen ince ipek elbiselerin yani sira sergi ve havlu çesitleri ve degerli mendillerin üretildigini söylemektedir. Bkz. Ibnul-Besârî el-Makdisî, Ahsenut-Tekâsim fi Marifetil-Ekâlim, (thk. Muhammed Mahzûm), Beyrut 1987, 337 [4] Fars bölgesinin önemli yerlesim birimlerinden biri olan Derâbcird, genis tarimsal sahasinin yaninda, bol maden yataklarina da sahip idi.[Bkz. Yakut, II, 446] Bu durum söz konusu yerlesim biriminden Emevîler döneminde büyük miktarda haraç gelirinin elde edildigini göstermektedir. [5] Belâzûrî, Ensâb, III, 286. Nuveyrî, mektubu bu kadar teferuatli vermemesine ragmen 5.000.000 dirhemi bulan Kûfe Beytul-Malindaki parayi, Fars bölgesindeki Derâbcirdin haracini ve bulundugu yerde Hz. Aliye sövülmemesini sart olarak kostugunu aktarmaktadir. Bkz. XX, 227 [6] Belâzûrî, Ensâb, III, 286. Meclisî ise bu mektubun Cündep b. Abdullah el-Ezdî tarafindan Muaviyeye götürüldügünü söylemektedir. Bkz. Meclisî, 44, 39 [7] Belâzûrî, Ensâb, III, 286; Nuveyrî, XX, 227 [8] Belâzûrî, Ensâb, III, 286 [9] Belâzûrî, Ensâb, III, 287 [10] Ibn Miskeveyh, I, 386-387; Kalkasandî, Measirul-Inâfe, 108; Hamdullah b. Ebî Bekir b. Muhammed b. Nasr b. Mustafa el-Kazvinî, el-Müstevfi, Tarih-i Güzide, (nsr. Abdulhüseyin Nevâî), Tahran 1339, 199 [11] Ibn Miskeveyh, I, 388 [12] Bkz. Belâzûrî, III, 290 [13] Bkz. Ibn Asem, III/IV, 292; Nuveyrî, XX, 229 [14] Bkz. Kesî, I, 285 [15] Bkz. Meclisî, 44/3 [16] Meclisî, 44/56 [17] Dineverî, 218 [18] Isfehanî, 58 [19] Bkz. el-Müstevfi, Tarih, 199 [20] Büyük bir ihtimalle bu bilgiler Belâzûrîden alinmistir. Çünkü Belâzûrînin, Nuveyrînin en önemli kaynaklarindan biri oldugu bilinmektedir. [21] Ibnul-Esîr, h 56 yili hadiselerini anlatirken bu yilda Muaviyenin Yezidi veliaht tayin ettigini söyledikten sonra bunu hazirlayan nedenlere deginmekte ve Muaviyenin oglu Yezidi veiahd tayin etmeyi hicri ellilerden önce düsündügünü vurgulamaktadir. Ona göre; Mugire b. Sube, Kûfe valiliginden azledilecegini anlayinca Sama gitmis, Muaviyeye kendisinden sonra oglu Yezidi halife tayin etmesini önermis idi. Muaviye bunu basarabilir miyiz? diye sorunca da Kûfeyi kendisine birakmasini, buranin biatini alacagini söylemistir. Böylece Kûfe emirligini kurtarmis olan Mugire, sehre geldikten sonra Yezid lehine biat almistir. Bu konuda ciddi bir tepki ile de karsilasmamistir. Ibnul-Esîr, III, 504 [22] Nitekim Mervan b. el-Hakem, Medine Mescidinde Muaviyenin kendisinden sonra veliahd olarak oglu Yezidi tayin ettigini bildirince; Hz. Ebûbekirin oglu Abdurrahman, Mervana ümmetin hayrini düsürmek için böye bir ise kalkismadiklarini, aksine Bizans yönetimini örnek aldiklarini, yönetimi babadan ogula geçirmek istediklerini söyler. Orada bulunan Hz. Hüseyin, Hz. Aise, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Zübeyr de ayni gerekçelerle biat etmeyi reddederler. Bkz. Ibnul-Esîr, III, 507 [23] Bkz. Belâzûrî, III, 291 [24] Hz. Hasan hilafeti Muaviyeye teslim ettikten sonra Medineye gitmek için yola çiktiginda, yeni halife kendisine haber göndererek onu Haricîler ile savasa göndermek istemis, ancak Hz. Hasan Muaviyenin bu istegine karsi çikmistir. Genis bilgi için bkz. Belâzûrî, Ensâb, III, 289; Ibnul-Esîr, el-Kâmil, III, 417; Nuveyrî, XX, 273 [25]Taberî, VI, 80; Kalkasandî, Subhul-Asa, III, 266; Ibnul-Esîr, el-Kâmil, III, 415; Nuveyrî, XX, 232. Hz. Hasan, Medineye döndükten sonra buradan hiç ayrilmadi, hiçbir siyasi hadisenin içerisinde de yer almadi. [Kalkasandî, Meâsirul-Inâfe, 109] Medinede vefat eden Hz. Hasan, Abbas b. Abdulmuttalibin kabrinin yaninda Baki mezarligina defnedildi. Hz. Hasanin vefat nedeni ise tartisilmaktadir. Rivayetler esi Cade bnt. el-Esas tarafindan zehirlendigini belirtmektedir. [Kalkasandî, Meâsirul-Inâfe, 107] Bu iddiaya sahip olan rivayetlerin büyük bir kismi Muaviye b. Ebî Süfyanin bu hadisede dahli oldugu yönünde kanaat serdederler. Bkz. Müstevfi, 200 [26] bkz.Ibn Kuteybe, el-Imame, I, 164 |