Emevî yöneticisi Yezid b. Muaviye devrinde Medine'de Ashab çocuklarinin
yönetime karsi kiyamlari neticesinde Medine'nin yagmalanmasi ve bir çok kimsenin
öldürüldügü olay. Yezid'in birçok kimsenin muhalefetine ragmen veliahd olup basa geçmesinden
sonra yönetimden razi olmayan fakat Dimask'ta ne olup bittigini ögrenmek isteyen bazi müslümanlar
vardi. Bunlar ashabin ileri gelenlerinin çocuklari idi. Gasîlü'l Melâike diye bilinen
Hanzala'nin oglu Abdullah ve Mahsunogullari kabilesinden Abdullah b. Hafs ile Münzir b.
Zübeyr Medine halkinin ileri gelenlerinden kalabalik bir hey'et olusturup Dimask'a Yezid
b. Muaviye'yi ziyarete gittiler. Bunlar Yezid'in huzuruna vardiklarinda Yezid'den büyük
iltifatlar gördüler. Yezid onlara bol ikram ve ihsanlarda bulunup cömertçe hediyeler
verdi. Son derece adil, kibâr, haysiyetine düskün olan Abdullah b. Hânzala, Yezîd'in
verdigi yüz bin dirhem ile yaninda bulunan ogullarina verdigi on bin dirhemi reddetmeden
kabul etmisti. Bu hey'ete katilanlarin hemen hemen çoguna ayni hediyeler takdim edildi.
Ancak onlar Dimask'a giderken orada nasil bir yönetimin hüküm sürdügünü ve Yezid'in
neler yaptigini ögrenmek için gitmislerdi. Bu hey'et Dimask'tan Medine'ye geri dönmek
üzere yola koyuldugunda bunlardan Münzir b. ez-Zübeyr Irak'a Ubeydullah b. Ziyad'a
gitmis ve bir müddet orada kalmisti. Medine'nin ileri gelenlerinden tesekkül eden bu
hey'et Dimask'ta görüp isittiklerini anlatmak üzere Rasûlullah'in sehrine varinca bütün
orada gördüklerini ve Yezîd'in nasil bir hayat sürdügünü müslümanlara aynen
aktarmaya basladilar. Söyle diyorlardi: "Bizler Islâmî hiç bir hayati olmayan bir
adamin yanindan geldik. Bu adam mü'minlerin halîfesi sifatini kullaniyor, fakat saraf içiyor;
tanbur çaliyor; huzurunda câriyeler sarki söylüyor; maymun ve köpeklerle ugrasiyor ve
geceleyin de ülkenin haydutlariyla bir araya gelip sohbet ediyor. Sahit olunuz ki biz
daha evvel kendisine yapmis oldugumuz bey'ati geri aldik ve onu hilafet makamindan
azlettik." Sonra Hanzala'nin oglu Abdullah bu konusmalara sunlari ilave etmisti:
"Biz öyle bir adamin yanindan geldik ki su çocuklarimin disinda
hiç kimseyi bulamayacak olsam bile onlari yanima alir ve ona karsi cihada çikarim. Evet
o bana hediyeler verdi, ikramda bulundu, hediyelerini ancak bana gerekli ve yetecek
kadariyla kabul ettim." Bu haberler üzerine bütün Medine halki Yezid'e daha evvel
yapmis olduklari bey'atlerini bozarak herkesin itimadini kazanmis olan Abdullah b.
Hanzala'ya bey'at ettiler ve onu mü'minlerin emiri olarak basa geçirdiler.
Diger taraftan Ubeydullah b. Ziyad'in yanina varmis olan Münzir b.
ez-Zübeyr'e gelince; onun bu olaydan sonra rahatlikla tutuklanabilecegi bilindiginden
dolayi, Yezid b. Muaviye tarafindan Ubeydullah'a yazilan mektupta derhal tutuklanip
Dimask'a gönderilmesi isteniyordu. Ancak Ibn Ziyad, babasinin eski bir dostu ve ayni
zamanda o an için kendi misafiri olan Münzir'i yakalamayi istememisti. Nihayet bir hile
ile onu Kufe'den çikartip Medine'ye gitmesini Münzir b. Zübeyr saglayarak tutuklamisti.
Medine'ye varinca gerçekten o da Yezid'e karsi insanlari kiskirtmaya basladi. Söyle
diyordu:
"O bana yüz bin dirhem para hediye etti. Ancak onun bana yaptigi
bu iyilik benim sizlere onun içinde bulundugu durumu anlatmama engel olamaz. Allah'a
yemin ederim ki, Yezid b. Muaviye sarap içiyor, namaz kilamayacak hale gelinceye kadar
sarhos oluyor." Daha sonra da onun ve yönetimde bulunan diger arkadaslarinin içine
düstükleri o kötü durumlarini, kusurlarini ve Islâm ile bagdasmâyan tavirlarini bir
bir anlatmaya basladilar.
Medine'de Yezid'e yapilan bey'atin geri alindigi ve müslümanlarin
Abdullah b. Hamala'ya bey'at ettikleri haberi Dimask'a ulasinca Yezid b. Muaviye derhal
Ensar'in ileri gelenlerinden Nu'man b. Besir'i Medine'ye göndererek buna engel olmasini
ve halki bundan vazgeçirmeye çalismasini istedi. Nu'man b. Besir Medine'ye giderek
onlara böyle bir kiyamdan vazgeçmelerini, Samlilara karsi koymanin mümkün olmadigini,
onlarin büyük ordu ve süvarilerinin oldugunu söyleyip durdu. Ancak Nu'man b. Besir'e
karsi çikan Medineliler bu kararlarindan dönmeye pek niyetli görünmediler. Nu'man b.
Besir Yezid'in böyle bir davranisi asla affetmeyecegini, çok kötü bir sekilde sehre
saldirilarak halkin perisan edilecegini, hanimlara dahi kiliç çekilecegini ve Medine'nin
hareminin çignenecegini söyledigi halde hiç kimse onu dinlememisti. Medineliler bu
Abdullah b. Hanzala'ya bey'at ettikten sonra Yezid'in yeni tayin etmis oldugu genç ve
tecrübesiz vali Osman b.
Muhammed b. Süfyan, sehrin disina çikarilarak Ümeyyeogullarini muhasara altina aldilar.
Ümeyyeogullari o gün Medine'de yasayanlar olarak kendilerine bagli olanlarla birlikte
yaklasik bin kisi idiler. Bunlar Mervân b. el-Hakem'in evine yerleserek durumu çok acele
bir sekilde Yezid'e bir mektupla bildirdiler ve durumun ciddi oldugunu da eklediler. Gönderdikleri
elçi Yezid'in yanina vardiginda Yezid Ümeyyeogullarinin bu yardim talebini hayretle
karsiladi 've elçiye söyle sordu: "ümeyyeogullari taraftarlariyla birlikte
yaklasik bin kisi civarinda degil miydi?" Elçi olumlu cevap verince Yezid:
"Peki onlar hiç olmazsa biraz da olsa kiliçlarina sarilip savasmadilar mi?"
dedi. Yezid bu isyani bastirmak ve zor durumda olan Ümeyyeogullarini kurtarmak üzere
yine kendilerinden bir fert olup Hicaz valiliginden yeni azledilmis olan Amr b. Saîd'i
çagirarak ona Medine'den akrabalarinin gönderdigi mektubu okumus ve derhal yanina asker
alip Medine üzerine gitmesini emretmisti. Ancak Amr b. Said böyle bir görevi yüklenmek
istememis, bundan âffedilmesini talep etmisti. Yezid b. Muaviye Medine üzerine
Ubeydullah b. Ziyad'i gönderme karari verdi. Fakat daha önce bu isyanlari bastirmak
üzere kendisini görevlendirdiginde Rasûlullah'in torununu Kerbelâ'da sehid edip
Yezid'i millete rezil ettigi için onu bundan uzak tutmustu.
Amr b. Said Medine üzerine gitmeyi kabul etmeyince Yezid bu isi
becerebilecek biraz da insaftan yoksun birisini düsünüp dururken, hatirina bir hayli
yaslanmis bulunan ve halk arasinda "müsrif" diye bilinen Müslim b. Utbe geldi.
Ona haber göndererek Medine üzerine gitmesini istedi. Ancak Müslim b. Utbe, Ümeyyeogullarinin
Medine'de bu isyancilara karsi koyabilecek yeterli sayida olduklari ve neden çarpismadiklarini
sormus, Yezid'in bunlari düsmana karsi çarpistirarak onlari yoruncaya kadar savasmaya
devam etmelerini emretmesini tavsiye etmisse de Yezid, Ümeyyeogullarinin
öldürülmelerinden sonra yasamanin bir anlami kalir mi? anlaminda Müslim'e serzeniste
bulunarak derhal askerlerinin basina geçip Medine üzerine yürümesini istemisti.
Özellikle Yezid'in Müslim b. Utbe üzerinde durmasinin asil sebebi kaynaklarin ifadesine
göre babasi Muaviye Medine'de herhangi bir karisikli çikacak olursa bunun üzerine
Müslim b. Ukbe'yi gönder; emin bir kimse olup sana samimiyetle yardim edecektir,
seklinde bir tavsiyesinden kaynaklanmaktadir (Ibnü'l-Esir, el-Kâmil fi't-Tarih, IV,112).
Iste Medine halkinin Yezid'e karsi kiyam etmeleri üzerine Müslim b. Ukbe'nin emrine
verilen çapulcu bir asker kitlesi Medine üzerine yola çikarildi. Bunlar Kuzey Afrika ve
Suriye'nin kenar bölgelerinden toplanmis on iki bin kisilik bir ayak takimi grubu idi. Müslim
b. Ukbe bu orduyu alip Medine üzerine yürüdü. Yezid'in ondan istedigi su idi: Medine
halkina üç defa ikazda bulunacak, itaat ettikleri takdirde onlari kendi haline birakip
bey'atlerini yenilemelerini isteyecekti. Aksi takdirde derhal onlara karsi savasarak üç
gün üç gece müddetle sehri yagmalamalarini Müslim'e emretti. Bu yagma ve talan
sirasinda Rasulullah'in beldesinde bulunan her türlü mal, binek, silah ve yiyecek
malzemesi tamamen askerlerin olacakti.
Bu arada Medine'de meydana gelen bu kiyam sirasinda Kerbala'da
karsilasmis oldugu büyük zulum ve izdiraplari bir daha asla yasamak istemeyen Hz. Hüseyin'in
olu Ali Zeynelabidîn gönderdigi bir mektupta kendisinin bu kiyama katilmadigini ifade
ederek eman istediginden dolayi Yezid Medine üzerine gönderdigi kumandani Müslim'den,
Ali b. Hüseyin'e dokunmamasini, ona eman vermesini istemisti. Medine halkinin kiyami
sirasinda Ümeyyeogullarinin o gün Medine'de yasayanlarinin en yaslisi ve reisi durumunda
olan Mervan b. Hakem kendi aile efradini garanti altina almak için onlari Yezid'den eman
almis bulunan Hz. Hüseyin'in oglu Ali'nin aile efradina katarak Yenbu' civarina göndermisti.
Kur'ân ve sünnet çerçevesinde Islâmî devletin yönetilmesini
arzulayan Rasûlullah'in yardimcilari o gün hayatta kalan Ensâr ve Muhacir çocuklari
Rasûlullah'in sünnetini ihya etmek için giristikleri bu iyi niyetli ve tertemiz tesebbüs
Yezid'in askerlerinin saldirisiyla önlenecekti. Müsfim b. Ukbe, ordusunu alip Medine
yakinlarina gelerek Kureys'ten bazi kimselerle ve özellikle Ümeyyeogullariyla görüsmek
istemisti. Ancak bu arada Ümeyyeogullarina eman verilmis ve Onlar Medine'nen disina çikarak
adeta kendilerini koruma altina almislar; fakat Suriye'den gelecek orduya
katilmayacaklarina ve ona asla bilgi vermeyeceklerine söz vererek Medine'den çikip
gitmislerdi. Müslim b. Ukbe, Hz. Osman
b. Affan'in oglu Amr'i yanina çagirarak Medine'de neler olup bittigini ve ne yapmasi
gerektigini kendisine danismis, Amr b. Osman b. Affan ise söyle demisti: "Kesinlikle sana bu konuda
yardimci olamam. Çünkü Medinelilere bir söz ve ahid vermis bulunuyoruz. Onlarin düsmanlarina
asla yardimci olmayacak ve herhangi bir konuda onlara yol göstermeyecegiz." Yezid'in
kumandani Müslim, Hz. Osman'in ogluna son derece sert bir çikis yaparak, eger Osman'in
oglu olmamis olsaydi derhal kendisini öldürecegini söylemisti. Arkasindan Mervan b.
Hakem'in oglu Abdülmelik ile karsilasinca Abdülmelik verdigi bu sözü tutmus gibi görünerek
ona bazi hususlarda ögütler vermis ve Medinelilerle çarpismak üzere Medine'nin dogusuna
geçmesini ve sabah erkenden çarpismalara giristiginde günesi arkasina alarak
Medinelilere saldirmasini ögütlemisti. Böylelikle onlar kendisine saldirinca günes yüzlerine
vuracak ve gözlerini kamastirip arzu ettikleri sekilde çarpisamayacaklardi. Bundan son
derece memnun olan Müslim b. Ukbe böyle akilli bir Ümeyyeogullari mensubu ile
karsilastigi için memnuniyetini ona ve babasina açiklamisti. Müslim b. Ukbe derhal
Medine halki üzerine saldiriya geçmek üzere Mervan b. el-Hakem'in oglu Abdülmelik'in
tarif ettigi Harra bölgesine kadar ilerlemis ve burada durup Medine halkina üç gün
müddet verdigini, bu müddet içinde kendisine itaat ederlerse onlara eman verecegini;
aksi takdirde onlarla savasacagini, fakat buna ragmen kanlarini da akitmak istemedigini;
bunun için itaat etmenin kendi lehlerine olacagini söylemisti. Bu verilen üç günlük
müddet sona ermisti. Medine halki asla teslim olmayip savasmaktan yana bir tavir
takindilar. Yapmis olduklari bey'ati koruyacaklari hususunda samimi olduklarini da ortaya
koyarak Yezid'in bu tehdidine ragmen yönetiminden asla razi olmadiklarini ve böyle bir
yönetimi de istemediklerini davranislariyla, tavirlariyla, kiyamlariyla ilan etmislerdi.
Nihayet Müslim b. Ukbe bir daha onlara söyle demisti: "Savasmaktan vazgeçin, bize
itaat edin. Böylece bütün gayret ve gücümüzü bütün bu isyankâr ve fasiklari her
yerde etrafina toplamis bulunan su Mekke'deki inkarci Ibn-i Zübeyr'in üzerin
yöneltelim." Medinelilerin ise bu söze daha çok canlari sikilmis ve Müslim'in
suratina inen bir samar gibi su sözleri söylemislerdi:
"Ey Allah'in düsmanlari, sizler oraya gitmek isteyecek olursaniz
biz sizi birakmayacagiz. Biz sizin Allah'in beytu'l-Haram'ina giderek oranin halkini
korkuya düsürmenize, oranin ihtiramini sarsmaniza asla izin veremeyiz. Allah'a yemin
ederiz ki Mekke'ye saldirma imkâni bulamayacaksiniz; karsiniza bizler dikilecegiz ve
Abdullah'a yardimci olacagiz."
Medineliler Harra bölgesinde sehri korumak üzere bir hendek kazmis ve
bu bölgede bütün kuvvetlerini dörde bölerek dört ayri ordu olusturmuslardi. Bunlarin
her biri bir tarafta sehri savunmayi üstlenmis bulunuyordu. Nihayet Müslim b. Ukbe,
bütün askerlerini ve o çapulculari biraraya getirerek onlari kendisine mü'minlerin
emiri sifatiyla bey'at edilmis bulunan Hz. Hanzala'nin oglu Abdullah'in üzerine
yöneltti. Abdullah b. Hanzala yanindaki müslümanlarla birlikte bu Suriye ordusuna karsi
koymaya çalismis ve bir hayli direnis göstermisti. Bu arada Abdullah b. Hanzala'nin
yakin arkadaslarindan ve Rasulûllah'in amca çocuklarindan Fadl b. Abbas b. Rabia b.
Haris b. Abdulmuttalib, kumandan Abdullah'in yanina varmis ve onunla birlikte sonuna kadar
çarpisacagina, atini mahmuzlayarak su zalim ve gaddar ordunun basinda bulunan Müslim b.
Ukbe'nin yanina kadar varip onu öldürecegine dair söz vermisti. Fadl b. Rabia, yanina
aldigi yirmi kadar Medineli müslümanlar ile birlikte hamle üstüne hamle yapip Müslim
b. Ukbe'nin bulundugu karargaha kadar ilerledi. Müslim etrafinda bes yüz kadar piyade
ile kendini koruyordu. Bunlar dizleri üzerine çökmüs, mizraklariyla karsidan
geleceklere karsi hazir vaziyette bekliyorlardi. Ama bu bes yüz mizrakliya ragmen Fadl b.
Rabia büyük bir cesaretle atini sancagin bulundugu yere kadar kosturmus ve sancagi
elinde tutan adamin kafasina indirdigi kiliç darbesiyle onu öldürmüs ve: "Kâbe'nin
Rabbine yemin ederim ki bu azginlarin baslarini öldürdüm" diye bagirmisti. Ancak Müslim,
ona yanildigini ve kendisinin hayatta oldugunu söylemisti. Bu öldürülen kisi Bizansli
bir genç olup Müslim'in ordusunda yer almis bulunuyordu. Bu Bizanslinin Medine'de acaba
ne isi vardi. Gerçekten müslüman olmus bir kisi mi yoksa bir çapulcu veyahut da
parayla tutulan bir asker miydi? Nihayet Samlilarin bu sekilde karargahina kadar ilerleyen
Fadl b. Rabia b. Abbas, Yezid'in askerleri tarafindan öldürüldü. Bu arada Abdurrahman
b. Avf'in oglu Zeyd de bu gelenler arasinda bulundugundan o da hayatini kaybetmisti.
Bu arada Suriye ordusu, süvari ve piyadeleriyle ve bütün gücüyle
Müslim b. Ukbe'nin tesvikleriyle Abdullah b. Hanzala'nin bulundugu noktaya dogru hamle
ederek saldiriya geçti. Medineli müslümanlarin üzerine saldirip, onlari tavuk keser
gibi dograyip duruyorlardi. Bu arada Abdullah b. Hanzala arkadaslarini da tesvik etmeye
çalisarak onlara söyle diyordu: "Su anda tam olarak düsmanla karsi karsiya gelmis
ve savasin en sert anini yasiyorsunuz. Ben savasin basladigi andan itibaren bir saat içinde
durumun ya lehimize ya da aleyhimize neticelendigini bekliyordum. Fakat simdiye kadar
sabrettiniz; Allah'in kelâminda zikrettigi Rasulünün yardimcilarinin çocuklari ve
hicret yurdunun sakinlerisiniz. Ben Rabbinizin, müslümanlarin bütün sehirleri arasinda
bu sehir disinda baska bir sehirden daha razi oldugunu zannetmiyorum. Yine bütün bölge
sehirleri arasinda herhangi bir sehir halkinin su anda sizinle çarpismakta olanlardan dâha
çok gazab ettigini de zannetmiyorum. Kesinlikle biliniz ki sizden her biriniz mutlaka
ölecektir, ölüm mukadderdir. Allah'a yemin ederim ki sehîd olarak ölmekten daha
üstün bir ölüm olamaz. Iste bu firsati yüce Allah önünüze getirmistir."
Çarpismalar siddetlendikçe siddetlenmisti. Abdullah b. Hanzala
samimiyetle çarpisan sekiz oglunu teker teker gözünün önünde kaybetti. Onlarin hepsi
Rasulullah'in sehrine saldiran askerlerin eliyle sehid olmuslardi. Daha sonra kendisi de
sehid edildi. Bu arada yine Medineliler arasinda ve Rasûlullah'in ashabinin çocuklarindan
olan Abdullah b. Zeyd b. Asim ile Muhammed b. Amr b. Hazm el-Ensarî sehid edilmislerdi.
Mervan b. el-Hakem gibi gerçekten gerçekler karsisinda insafa az gelebilecek birisi dahi
Muhammed b. Amr'in öldürüldügünü ögrenince söyle demisti: "Allah rahmet
eylesin onun mesciddeki bir diregin yaninda namaz kilarken uzun uzun ayakta dikildigini,
Allah'in huzurunda uzun müddet ibadet ettigini çok çok görmüsümdür."
Müslim b. Ukbe Medinelileri tamamen dagittiktan sonra üç gün
müddetle Rasûlullah'in sehrini yagmalatti. Ashabin ve ashab çocuklarinin mallari ve
esyalari bu askerler tarafindan talan edildi. Bu durumda Medine'de bulunan sahabiler bir
hayli üzülmüs ve durumdan endise duyarak çok korku duymuslardi. Rasûlullah'in yakin
ashabindan ve bir çok hadis rivayet eden Ebu Said el-Hudrî büyük bir korkuyla sehrin
disina çikip bir magaraya gizlenmisti. Fakat Yezid'in askerlerinden birisi onu öldürmek
üzere magara kapisina kadar gelmis, ancak "Ben Ebu said el-Hudrî'yim, Rasûlullah'in
arkadasi Ebu Said" deyince Sanili asker onu öldürmekten vazgeçmisti. Yezid b.
Muaviye Medinelilerin kanlarini, namuslarini ve mallarini Müslim b. Ukbe'ye havale etmisti.
O istedigi sekilde hüküm verecekti. Üç gün müddetle zaten Medine halkini kiliçtan
geçirip mallarin yagmaladiktan sonra onlardan bey'at istedi. Müslim onlara, bildiginiz
sartlar ölçüsünde Yezid'e bey'at ediniz diye söyleyince Medineli ve Kureysli iki kisi
söyle demislerdi "Biz sana Allah'in kitabi ve Rasulullah'in sünneti üzere bey'at
ediyoruz." Bu lafi isiten Müslim b. Ukbe derhal her ikisinin boyunlarini
vurdurmustu. Mervan b. Hakem insafa gelerek ona söyle söyledi:
"Fesübhanallah, sen Kureys'den emân ile gelmis iki kisiyi nasil
oluyor da öldürüyorsun?" deyince, Müslim elindeki sopayla Mervan'in boynunu dürterek
onu, "Allah'a yemin ederim ki, sen de bu laflari söylemis olsan seni de
öldürürdüm" diye azarlamisti. Evet Allah'in kitabi ve Rasulullah'in sünneti
üzere bey'at ediyoruz diyenler öldürülüyordu. Allah'in kitabi ve Rasulünün
sünnetine kimler karsi çikabilir ve böyle bir uygulamayi kimler yapabilir?
Bu arada Makil b. Sinan, bir ara Müslim b. Ukbe ile Taberiyye yakinlarinda
beraber bulunmusken Yezid'in hilafetine karsi isyan eden ve Abdullah b. Hanzala'ya bey'at
eden Medinelilere yardim edecegini Ensar ve Muhacirlerin yaninda yer alarak Medine'ye
vardiginda bu fasikin oglu fasika yapilan bey'ati bozacaklarina dair sözler söylemis,
bundan dolayi da Müslim, onu Medine'de yakalayinca öldürmüstü. Diger taraftan Müslim
bu insanlari tek tek huzuruna çagirip hep ayni sekilde sorgulamis ve çok kimsenin canina
kiymisti. Bunlardan birisi de Yezid b. Vehb idi. Yezid müslümanlarin yanina gelince ona
"bey'at et" denildi o da: "Kitap ve sünnet üzere bey'at ediyorum"
deyince, Müslim; "Onu öldürünüz" dedi. Müslim de yine Mervan'in sefaatine
ragmen Müslim tarafindan öldürüldü. Bu arada Hz. Abbas'in oglu Abdullah'in oglu Ali,
bey'at ettirilmek üzere Müslim'in yanina getirilince annesinin Kinde kabilesinden
olmasindan dolayi, hayatini kaybetmekten kurtulmustu. Yoksa Rasûlullah'in bir amcasinin
oglu daha burada öldürülecekti.
Bu arada Müslim, Ümmeyyeogullarindan herhangi bir ferdi öldürmüs
degildi. Ancak yine de onlara hakaretler yapmaktan kendini alamamisti. Hz. Osman'in oglu
Amr, Ümmeyyeogullarindan olmasina ragmen Medinelilerin tavrina karsi asla menfi bir
davranista bulunmamis ve gönlünün onlardan yana oldugunu göstermisti. Bunun üzerine
Müslim onu yanina çagirarak herkesin yaninda bir çok hakaret yaptiktan sonra sakalinin
tellerini yolmus kendisine, annesine ve babasina hakaretler etmisti. Harra Olayi 28
Zilhicce 63 (27 Agustos 683) tarihinde meydana gelmisti. Bu olayda Rasûlullah (s.a.s)'in
sehri yagmalanmis ve her türlü kötülük bu sehre reva görülmüstü. Isyan etmis
herhangi bir Islam beldesine yapilabilmesi bir yana gayr-i müslim bir kitlenin savasa
katilmasi ve isyan etmesi halinde bile onlara karsi böyle davranilamaz, masum halki kiliçtan
geçirilemez ve hele hele namuslarin el uzatilamazdi. Bütün bunlar Islam savas hukukuna
göre kesinlikle yasak olmasin ragmen, Hz. Peygamber'in mübarek bir harem olarak tavsif
ettigi sehrine yapilmisti. Medine'nin faziletieri hakkinda Rasûlullah'in nice hadisleri
vardir. O Medine'yi kurtulus ülkesi ve hicret sehri diye isimlendirirken söyle
buyuruyordu: " Kim Medine hareminde kitap ve sünnete muhalif bir bid'at islerse
Allah'in azabi meleklerin ve bütün insanlarin laneti o kimse üzerinde olsun"
(Buhârî, Fadâilü'l-Medine,1, Müslim, el-Hacc 85/469 ve 371.) Gerek Sahih-i Buhârî
ve gerek Sahih-i Müslim'de Medine'nin faziletlerine dair bir çok kimseden ve özellikle
Ebu Hureyre'den hadis-i serifler rivayet edilmistir. Bu hadis-i seriflere ragmen Râsulüllah'in
mübarek sehrine saldirip yagmaladilar, talan ettiler ve ashabin çocuklarinin mal ve
namuslarina ellerini uzattilar. Onlarin hesabi Allah'a aittir. Onlar nasil bir sekilde
cezalandiracagini Allah daha iyi bilmektedir. Fakat Muhammed b. Umara'dan nakledilen bir
olay son derece ibretamizdir. Muhammed b. Umara söyle anlatiyor: "Ben ticaret
maksadiyla Dimask'a gitmistim. Birisiyle karsilastim. Bana nereli oldugumu sorunca,
"Medineliyim" dedim. O da dönüp Medine'nin çok kötü bir yer oldugunu söyledi.
Ben ona, "Rasûlullah'in sehrine ve onun güzel bir sehir diye vasiflandirdigi yere
nasil pis bir sehir diyebilirsin" diye çikistim. O; "benim orada yasadigim kötü
bir hatiram vardir, bundan dolayi orayi sevmiyorum. Yezid zamaninda "Harra
Olayi" meydana geldiginde benim oraya katilan askerler arasinda yer almam istendi.
Ben o gece rüyamda Muhammed adinda birisini öldürdügümü ve bunun için de cehenneme
atildigimi gördüm. Bu orda arasina katilmamak için çok gayret sarfetmeme ragmen zorla
beni orduya kattilar. Ben rüyanin etkisiyle Medine'ye vardigimda asla kilicimi çekip.
kimseye vurmadim ve kimsenin de kanini akitmadim. Zira bu rüyadan sonra bile bile
cehenneme atilmaktan çekiniyordum. Ama olay bitmis ve biz de savas alaninda
öldürülenler arasinda dolasirken yaralilardan birisi can çekismekte iken bana "çekil
oradan ey köpek" diye seslenince "köpek" diye hitap etmesi nefsime agir
geldi, kilicimi çektim ve onu öldürdüm. Sonra rüyam aklima geldi. Medinelilerden
yakaladigim birini götürüp o öldürdügüm adamin kim oldugunu, bunu taniyip
tanimadiklarini sordugumda, onun yerde maktul olarak yattigini gören Medineli, çok acikli
bir sekilde ve hayretler içerisinde söyle dedi: "Inna illah ve inne ilayhi râciun,
Bunu öldüren adam cennete giremeyecektir" Medineliye bunun kim oldugunu sordugumda
bana; "Bu adam Muhammed b. amr b. Hazm'dir. Rasûlullah (s.a.s)'in döneminde dogmustu.
Rasûlullah ona bizzat kendi adini vermisti." Adamin bana söylediklerini dinledikten
sonra Muhammed'in ailesine gidip kisas istedim, kabul etmediler; diyet vermek istedim,
reddettiler" (Ibnü'l-Esîr, el-Kâmil fi't-Tarih, IV, 121). Iste Muhammed b. Umara
Dimask'ta karsilastigi bu adamin büyük bir pismanlik içerisinde naklettigi hatirasini
aktardiktan sonra, Harra olayina katilanlarin Rasûlullah nazarinda nasil kimseler
olduklarini söylemeye herhalde gerek kalmaz. Zira onlar hiçbir kötülük yapmamis
olsalar bile, Rasûlulah'in yaptigi bu mübarek belde üzerine ordu göndermis, ashabin
çocuklarindan "biz Kur'an ve sünnet çerçevesinde bey'at ederiz" diyenleri
öldürmüslerdi. Kur'ân ve sünnete bagliligini ifade eden bu insanlar vahsice
öldürüldükten sonra, Harra olayina sebep olanlar hakkinda düsünmek her akli basinda
olan ahirete iman eden müslümanin karar vermekte hiç de zorluk çekmeyecegi bir
hadisedir.
Ahmed AGIRAKÇA