16- TEKÂSÜR SÛRESI (102)


Kur'an-i Kerîm'in yüzikinci suresi, sekiz ayet, otuzalti kelime ve yüzelliki harften ibarettir, fasilasi ra, mim ve nun harfleridir. Mekkî sûrelerden olup, Kevser suresinden sonra nâzil olmustur. Adini ilk ayetinde geçen ve "çoklukla övünmek" anlaminda kullanilan "Tekâsür" kelimesinden almistir.

Sure, insanlarin, nimet olarak verilen dünyaya ait seyleri kendilerine ilâhlar edinip, onlara tapinmalarini siddetli bir üslûpla tenkid ederek, böyle davrananlarin ahirette ugrayacaklari elim azabi haber vermektedir.

insanoglu, haktan uzaklasip, cehaletin karanliginda kayboldugu zaman, dünyaya ait olan maddî menfaatlere o derece deger verir ki, sanki ebediyen kaybetmeyecekmis gibi onlara hizmet etmeye, varliklariyla ögünmeye baslar. Resulullah (s.a.s) insanin bu süflî yönünü; "Eger insanoglunun elinde iki vadi dolusu mal olsa, üçüncü vadiyi ister. insanoglunun gözünü ancak toprak doyurur" (Buharî, Rikak, 10) ifadesiyle veciz bir sekilde ortaya koymaktadir. Allah Teâlâ, mallari ve çocuklari birer imtihan araci kilmis, onlarin verilis hikmetini kavrayanlara da büyük ecirler vadetmistir: "Bilin ki, sizin için mallariniz ve evlatlariniz ancak bir imtihandir ve asil büyük mükâfat elbette Allah nezdindendir" (el-Enfal, 8/28).

isin hakikati böyle olmakla birlikte cahilî toplumlar arasinda mal, evlat ve soy gibi unsurlar birer üstünlük sebebi ittihaz edilmis, üstünlük iddiasinda yarisma ve çekismelere kaynak olmuslardir. Bu konu da o kadar ileri gidilmisti ki, hayatta olanlarin sayisi yetmedigi için, mezarliklara giderek oradaki ölülerin sayisini bile isin içine katip çokluklarini iftihar vesilesi yapiyorlardi (Ibn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'ani'l Azim, istanbul 1985, VIII, 493).

Sure, bu gibi mal, evlat ve degisik dünyevî varliklarla istigal edip her seyi unutarak, ibadet edercesine onlara baglanan ve bunu diger insanlara üstünlük araci olarak kullanan topluluklarin, yaptiklari bu mantik disi hareketin onlari ilâhî gerçeklerden ne kadar uzaklastirdigini açiklamakta ve onlari gelecekte ilâhî azapla uyarmaktadir: "Çoklukla övünmek, sizi kabirlere varincaya kadar mesgul etti. Hayir! ileride bileceksiniz" (1-4).

Allah Teâlâ, eger insanlar iddia ettikleri gibi gerçekten bilgi sahibi olsalardi, cehennemin varliginin hakikatini anlayacaklarini ve bu gibi sapik isler islemekten kaçinacaklarini bildirmektedir: "Hayir, kesin bilgi ile (gerçegi) bilseydiniz mutlaka cehennemi görür (onun varligini gözle görmüs gibi kabul ederdiniz)" (5-6).

Dünya hayatina dalip, dünyada terkedip gidecekleri seyleri çogaltmak için, yeryüzündeki varlik gayesini unutan, gaflet içerisindeki insanlar, bu hayati bitirdikleri zaman, cehennem gözlerinin önüne getirilecek ve yeryüzünde verilen nimetlerin hesabi kendilerinden sorulacaktir: "Sonra cehennemi bizzat gözünüzle mutlaka göreceksiniz. Sonra o gün, verilen her nimetten sorguya çekileceksiniz" (7-8) .


Ömer TELLIOGLU


Kaynak: Samil Islam ansiklopedisi