bism1.gif (995 Byte)

MERYEM SÛRESI

Kur'an-i Kerim'in on dokuzuncu sûresi. Doksan sekiz âyet, dokuz yüz altmis iki kelime ve üç bin sekiz yüz iki harften ibarettir. Fâsilasi elif, dal, mim ve nun harfleridir. Mekkî sûrelerden olup, Fatir sûresinden sonra nâzil olmustur. Elli sekiz ve yetmis birinci âyetleri Medenîdir. Adini onaltinci âyetinde geçen Meryem kelimesinden almistir.

Sûrenin gayesi, Mekke'de inen diger sûrelerde oldugu gibi, Yüce Allah'in kendisine lâyik olmayan seylerden uzak oldugunu ifade ederek, tevhid inancini yerlestirmek, öldükten sonra dirilmeyi ve âhirette hesaba çekilmeyi ispat etmektir.

Yüce Allah, insanlarin ve diger canlilarin üreyip çogalmalarini bir takim biyolojik kanunlara baglamistir. Bu kanunlar hiç degismeden aynen devam edegeldigi için, baska bir seklin imkansiz oldugunu akla getirebilir. Böyle bir düsünce ise Cenabi Hakk'in irade ve kudretinin de sanki bu kanunlara uymaya mahkûm oldugu kanaatini verebilecegi için tevhîd inancina, yani Allah'in her konuda tek ve essiz oldugu gerçegine ters düser. Ayrica öldükten sonra yeniden dirilme ve hesaba çekilme konularinda da bazi tereddütleri akla getirebilir. Bu sebeple, hayat ve ölüm konusunda su dünyada geçerli olan biyolojik kanunlardaki aynîligin insan aklinda dogurabilecegi bu ve buna benzer tereddütleri gidermek için yüce Allah, Kur'ân'in bir çok yerinde, ilk insan Hz. Âdem ve Havva'nin, anasiz ve babasiz olarak topraktan varedildigini hatirlatmak ta ve yok oldugu sanilan bütün insanlar için zamani gelince bunu tekrar etmenin çok daha kolay olacagini belirtmektedir.

Sûre, insan neslinin devami için konan biyolojik kanunlara göre, artik çocuk sahibi olamayacak kadar ileri derecede yaslanmis olan Zekeriyyâ (a.s) ve haniminin bir oglu olacagi müjdesi ile basliyor:

"Ey Zekeriyya! Biz sana Yahya adinda bir erkek çocuk müjdeliyoruz. Daha önce de bu adi kimseye vermis degiliz. Zekeriya: "Rabbim! Hanimim kisir,ben de iyice ihtiyarlamisken nasil oglum olabilir. "dedi. Allah Zekeriya'ya: "Rabbin böyle buyurdu. Bu bana kolaydir. Çünkü seni de daha önce hiç yokken vareden benim" dedi" (7-9).

Allah tarafindan iffet ve namusun sembolü olarak gösterilen Hz. Meryem (bk. et-Tahrîm, 66/12), kendisine hiç bir erkegin eli degmedigi ve bakire oldugu halde, babasiz bir çocuk dünyaya getirmesi ve bu çocugun henüz besikte iken konusmasi yukarida anlatilandan daha ilginç bir hadisedir:

Derken, biz ona Ruhumuzu (Cebrâil'i) gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan seklinde göründü. Meryem dedi ki: "Senden, fok esirgeyici olan Allah'a siginirim! Eger Allah'tan korkan bir kimse isen (bana dokunma)" Cebrail: "Ben yalnizca sana tertemiz bir erkek çocuk bagislamam için Rabbinin bir elçisiyim" dedi. Meryem; "bana bir insan eli degmedigi, iffetsiz de olmadigim halde benim nasil çocugum olabilir ki" dedi. Melek; "öyledir" dedi. Rabbin buyurdu ki: "Bu bana kolaydir, hem onu insanlara (kudretimizin yüceligini gösterecek olan müstesna) bir belge ve bizden bir rahmet olarak sunacagiz" (17-21). Bu âyetlerden sonra Hz. Meryem'in gebe kaldigi ve zamani gelince dogum yapmak için uzak bir yere gittigi, çocugunu dünyaya getirdikten sonra da yakinlari tarafindan iffetsizlikle suçlandigi; gerçegi açiklamada çok zor duruma düstügü fakat, henüz yeni dogan Hz. Isa'nin: "Ben Allah'in kuluyum O, bana kitâb verdi ve beni peygamber yapti"(30) diyerek annesini o güç durumdan kurtardigi belirtilmektedir.

Bu mucizeler Allah'in yüce kudretini göstermek ve O'nun her konuda essiz ve tek oldugunu izah etmesi içindir. Fakat hadiselerin alisilagelen seklin disinda cereyan etmesi yüzünden, birçok kimse bu gayeyi kavrayamamis, anilan hadiseler etrafinda yiginlarca hurafe ve efsaneler uydurmustur. Hatta Meryem oglu Isa peygambere tanrilik niteligi verip sirke düsenler bile olmustur. Hristiyanlar da bu konuda çesitli yanlis görüslere dalmis birbirlerini itham eden firkalara bölünmüslerdir. Kur'ân-i Kerim, Meryem Sûresinin tamami, en-Nisa, 4/171-172 ve Mâide, 5/17, 72-75. âyetleriyle Hristiyanlarin içine düsmüs olduklari yanlisliklari düzeltmekte ve Allah'in bir ogula ihtiyaci olmadigini belirterek Tevhîd inancinin esas oldugunu vurgulamaktadir.

Mekkeli müsriklerin baskilarina dayanamayip Habesistan'a hicret eden ilk müslümanlar, Meryem sûresini Necasi'nin huzurunda okuyunca, Necâsî Ashama, Hz. Isa ve Meryem hakkindaki bu nezîh ifadeleri çok begenmis, Kur'ân'la Tevrât'in ayni kaynaktan geldigini belirterek, Mekke'li müsrikleri huzurundan kovup, müslümanlari onlara teslim etmeyi reddetmisti. Zaten Kur'ân, sadece bu sûrede degil, fakat bütün sûre ve âyetlerde çok yumusak ve temiz bir ifade kullanarak, basta ehl-i kîtâb olmak üzere, bütün insanlari asgarî müsterekler etrafinda toplanmaya davet etmektedir.

Sûrenin bundan sonraki kisminda, Hz. Ibrahim (a.s) ile onun peygamberligine ve getirdigi hak dine îman etmemekte israr eden babasi arasinda geçen tartismalar nakledilmektedir. Bu tartismalarda sirk inancinin kötülügü ve tamamen seytanin yalanlarina dayandigi, tatli ve güzel sözlerle anlatilmaktadir. Hz. Ibrahim'in, Allah tarafindan peygamber olarak seçilmis olmasi, putperestlikte israr eden ve hatta kendisini tehdit eden babasina karsi saygi ve terbiyesini azaltmamis, fakat bütün gayretlerine ragmen bu davet cevapsiz kalinca, babasini ve kavmini, tapmakta olduklari putlari ile basbasa birakarak dogup büyüdügü kendi yurdundan göç etmekten de çekinmemistir. Bunun üzerine yüce Allah da ona, çok hayirli çocuklar vererek soyunu devam ettirmek suretiyle mükafatlandirmistir.

Mekke devrinin ilk yillarinda inen Meryem sûresi ile, Hz. Ismail'in soyundan gelen Araplarin atalariyla ilgili olan bu kissa anlatilarak, insanlik tarihinde Tevhîd inancinin asil olduguna, putperestligin ise zaman zaman ortaya çikan, fakat kalici olmayan bir takim çarpik fikirleri ihtiva ettigine isaret edilmektedir.

Sûrenin son bölümünde ise, hak davayi savunan ve yasayanlara verilecek mükâfatlar belirtildikten sonra, putperestlik ve benzeri sirke sapanlarin, bu dünya ve ahiretteki bedbaht halleri gözler önüne serilip, sirkin, bütün kötülüklerin ve toplumdaki huzursuzluklarin kaynagi oldugu anlatilmakta ve atalarinin temiz yolundan ayrilacak olan nesiller tehdit edilmektedir:

"Insan derki. "Ben ölünce, bir süre sonra diri olarak mi çikarilacagim." Insan hiç düsünmez mi ki, önceden kendisi herhangi bir sey degilken onu (bütün organlari tam, kusursuz bir insan olarak) biz yarattik. Rabbine and olsun ki biz, onlari da, seytanlari(ni) da beraber yeniden diriltecek ve sonra Cehennemin yaninda diz çöktürerek (hesaplasmaya hazir bulunduracagiz. Sonra da her toplumdan Rahman'a karsi en çok kimin bas kaldirdigini ortaya koyacagiz" (66-69).

Tevhîd inancini bozup insanlarin aklina sirk inancini ilk defa sokanlar seytanlardir. Seytân, Kur'ân'in bir çok yerinde; "insan seytani ve cin seytani" diye de ifade edilmektedir. Su halde Seytan deyince bir takim çarpik fikirleri ilk defa ortaya atanlar akla gelmelidir, ki; bunlarin içine, servet ve güçlerine güvenen zâlimler, diktatörler ve mütekebbirler de girmektedir. Müteakip âyetlerde ise, isim vermeden servet ve taraftarlarinin çoklugu ile övünen Kureys asilzâdelerinin, müslümanlarin fakirligi ve sayica az olduklari ile alay ettiklerine isaret edilerek bu durumun geçici oldugu belirtilmekte ve Hz. Muhammed (s.a.s) ve onun sahsinda bütün müslümanlar söyle teselli edilmektedir:

"(Ey Rasûlüm!) Bilmiyor musun ki, biz kafirlerin üzerine onlari kiskirtan seytanlar gönderdik. Su halde sen onlara karsi acele etme; biz onlarin günlerini saydikça sayariz" (83-84).

Sûre; "muhakkak ki îman edip yararli isler yapanlari Râhmân (olan Allah) sevgili kilacaktir."... Biz onlardan önce (sirkde israr eden) nice nesilleri yok ettik. Simdi onlardan hiç birisini duyuyor veya hiç bir ses isitiyor musun"(96-98) âyetiyle son buluyor.

Bu ve diger konular içinde sûrenin, günümüze verdigi mesajlar da sunlardir:

Çocuklarimiz her yas dönemine uygun bir egitim ve ögretime tabi tutularak onlara Kur'ân okumasini ögretmeli, dinini tanitmali ve benimsetmeli, ana-baba ve diger büyüklerine saygili olmalarini telkin etmeli, zorba ve isyankar degil fakat gerektiginde dogruyu, hakki ve hakliyi savunmada cesur ve kendine güvenen bir kisilige sahip olmalarini istemeli ve bu konularda onlara örnek olmaliyiz.

Allah'in her seye gücü yeter, istedigine her türlü nimeti verebilir. Fakat, bir sey elde edilmek istenildigi zaman, her seyden önce, Allah'in insanlara, sinirli da olsa, bahsetmis oldugu gücü, kullanmakla görevli oldugunu unutmamali ve su dünyada geçerli olan kanunun bu oldugu bilinerek, buna ragmen elde edilemeyen seyler, duâ edip istenildiginde ne zaman verileceginin takdiri Allah'a birakilmalidir.

Mat ve mülkün asil sahibi Allah'tir. Insanlar, geçici bir zaman için buna sahip oluyorlar. Gayelerine ulasmak için kullandiklari mal ve mülkün çoklugu onlari aldatip kibirlendirmemelidir.

Akrabalik baglari muhakkak ki kutsaldir ve saygi göstermeye layiktir. Fakat bu, kisiyi Allah'i inkârda ve O'na isyana sevketmede baski unsuru olarak kullanilacaksa, o kisi baba bile olsa ondan uzaklasmak ve kopmak gerekir.

Namaz ibadeti, günlük hayati disiplin altina alip düzene koyar. Bu sebeple, günde bes vakit namazi düzenli ve geregi gibi kilanlar, günah ve kötülüklerden korunmus olurlar. O halde namazin düzenli bir sekilde kilinmasi gerekli oldugu gibi, çocuklarin da küçük yastan itibaren namaza alistirilmasi icab etmektedir.

Ibrahim ÇELIK