bismi.gif (2685 Byte)

TÂHÂ SÛRESI

Kur'an-i Kerîm'in yirminci sûresi. Mekke'de inmis olup 135 ayetten ibârettir. 130, 131'inci ayetler Medîne'de inmistir.

Bu sûre Hz. Peygamber'e hitapla baslayip, yine O'na hitapla son bulmaktadir. Iki harften ibaret olan "Tâ Hâ" sözcügü mütesâbih ayetlerden olup gerçek anlamini ancak Allah bilir. Bununla birlikte müfessîrler bu ayete; "Ey Muhammed!", "Ey insan", "Ey erkek adam", "Ey temiz olan ve dogru yolu bulan kisi", "Gece namazinda yorgunluktan ayagini yerden kaldiran kisi, ayagini yere bas" gibi anlamlar vermislerdir.

Sûrenin bas tarafinda Hz. Peygamber'in yükümlülükleri anlatiliyor, ancak Kur'an'in onu sIkIntiya düsürmek için indirilmedigi bildiriliyor. O, sadece Allah'tan korkanlara bir uyarici ve bir müjdecidir. Yüce Allah kâinatin içine ve disina her seye hakimdir, gizli açik her seyi bilir. Bütün yaratilanlar O'nun önünde egilir. Insanlardan inkârcilar olursa onlarin bu hali peygamberi sIkIntiya düsürmemelidir.

Bu giris ve sonuç kismi arasinda büyük peygamberlerden olan Hz. Musa'nin kissasi konu edilir. Israilogullarinin Misir'dan çikislari, yollarda geçirilen sIkIntilar, buzagiya tapmalari ve benzeri ayrintilar uzunca anlatilir. Hz. Musa ile Firavun arasinda geçen tartismalar zikredilir. Musa (a.s.) ile sihirbazlar arasinda yapilan müsabakadan söz edilir. Böylece bir peygamberin mucizesi karsisinda sihrin yenilgisi vurgulanir. Yüce Allah'in Hz. Musa'yi en sIkIntili zamanlarinda nasil destekledigi ve selâmete çikardigi anlatilir.

Hz. Musa'nin kissasindan sonra kisa olarak Hz. Âdem'in kissasi yer alir. Onun hata islemesi ve sonra bagislanmasi anlatilir. Âdem'in soyundan gelecek insanlara ilâhî hakkatler anlatildiktan sonra iyi veya kötüyü seçme hürriyetlerinden söz edilir.

Sûrenin akisi iki ana bölüme ayrilabilir. Ilk bölümde Hz. Peygamber'e yöneltilen hitap yer almakta ve Yüce Allah'in seçip peygamber yaptigi kullarina sIkInti çektirmedigi ve buna örnek olarak da daha önce yasamis olan Musa'nin hayati ve kissasi sunulmaktadir. Ikinci bölümde ise kiyamet sahneleri ve Hz. dem (a.s)'in kissasi yer almaktadir. Sûre'nin sonu ise basi gibi benzer bir üslupla noktalanmaktadir. Bu genel giristen sonra sûrenin bölümlerini su sekilde açiklayabiliriz.

1-) Hz. Peygamber'e hitap ve Allah'in yüceligine dikkati çekme:

Ilk âyetlerde Kur'ân'in indirilis nedeni söyle belirlenir: "Tâ, Hâ. Ey Muhammed! Biz sana Kur'an'i sIkIntiya düsesin diye göndermedik. Biz onu ancak Allah'tan korkup O'na itaat edene bir ögüt olsun diye indirdik. Bu Kur'an sana, yerin ve yüce göklerin yaratani tarafindan indirildi" (1-4).

Sûre'nin nüzül nedeni sudur. Mekke'de Kur'an inmeye baslayip, namaz farz kilindiktan sonra Hz. Peygamber ve ashabi geceleri de nafile olarak çok ibadet yapiyordu. Kureys müsrikleri; "Bu Kur'an, Muhammed'i sIkIntiya düsürmek için indi" demeye basladilar. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, çok sükreden kul olma arzu ve istegi ile geceleri yaptigi fazla ibadet nedeniyle ayaklari yorulur, arada birisini yerden kaldirip dinlendirir, onu basar bu defa da diger ayagini kaldirip sirasiyla dinlendirirdi. Böylece "Ey habibim, bu sekilde ayaklarini dinlendirmeye muhtaç olacak derecede kendini yorma. Çünkü Kur'an'i biz kendini helâk edercesine yorman için indirmedik" buyurularak, ibadetlerin, emir ve yasaklara uymanin itidal ölçüleri içinde yapilmasi geregine isaret edilmistir (bk. Ibn Kesîr, Muhtasar Tefsir, tahk. M. Al es-Sâbûn, Beyrut 1402/1981, II, 469).

Hz. Peygamber'e farz namazlardan sonra en faziletli namazin hangisi oldugu sorulunca, "gece namazidir" buyurmustur. Çünkü O'na farzlardan sonra gece namazi emredilmistir: "Ey Muhammed! Gecenin bir bölümünde sadece sana mahsus nafile namaz (teheccüd namazi) kil. Böylece, Rabbinin seni övülmüs bir makama erdirmesi umulur" (el-Isrâ, 17/79). Teheccüd namazi gece uyuyup uyandiktan sonra kilinan namazdir. Hz. Peygamber'in bu namazi kildigi ve yalniz O'na vacip oldugu rivâyet edilmistir. Hasan el-Basrî gibi bazi bilginler bunun yatsidan sonra kilinan bir namaz oldugunu söylemis iseler de bu da uykudan sonraki namaza hamledilir (Ibn Kesir, a.g.e., II, 391, 392). Gece namazi kilanlar baska bir ayette söyle övülür: "Ey Muhammed! Süphesiz Rabbin senin ve beraberindeki bir grup ashabin gecenin üçte ikisine yakin, yarisi ve üçte biri kadar bir süre kalkip namaz kildigini bilir" (el-Müezzemil, 73/20).

Bu duruma göre yatsi namazindan sonra ve sabah namazi vakti girmezden önce kilinan namaz "gece namazi" adi verilmekte ve böyle bir namaz uykudan sonra kalkip kilindigi takdirde "teheccüd namazi" adini almaktadir. Hz. Peygamber'in ve bir kisim sahabelerin farzlardan ayri olarak kildigi gece namazlarinin gerek saglik ve gerekse gündüz yapacaklari islerini aksatmayacak ölçüde yapilmasi istenmistir.

Sûrenin bundan sonraki dört âyetinde Allah'in gücü, kudreti ve yüceligi söyle ifade buyurulmustur: "Rahmân olan Allah, Ars'i kudretiyle kusatmistir. Göklerde, yerde ve nemli topragin altinda ne varsa hepsi Allah'indir. Sen sesini yükseltsen de yükseltmesen de süphesiz Allah, gizliyi de bilir gizlinin gizlisini de. Allah kendisinden baska hiçbir ilâh bulunmayan bir Allah'tir. En güzel isimler O'nundur" (5-8)

2-) Hz. Musa Peygamber'in kissasi:

Burada Hz. Musa'ya Medyen dönüsü Tûr-i Sinâ'da vahyin ilk gelisinden itibaren Israilogullarini Misir'dan kurtarmasi ve Ken'an iline yerlestirmesine kadar olan peygamberlik dönemi anlatilir.

Israilogullari Misir'da Hz. Yusuf'tan sonra çogaldilar. Yakup ve Yusuf'un seriati üzere kaldilar. Misir'in eski yerli halki olan Kiptler ise Firavunlarin yönetiminde Israilogullarina esaret hayati yasatiyor ve onlara asagilik gözüyle bakiyorlardi. Bir kâhinin Israilogullarindan dogacak bir çocugun Firavun hanedanina son verecegini haber vermesi üzerine, Firavun bunlardan yeni dogacak tüm çocuklari öldürtmeye baslar. Iste böyle bir ortamda Ya'kup (a.s)'in üçüncü oglu Lavi'nin torunlarindan "Imran" adindaki sahsin soyundan Hz. Musa dünyaya gelir. Annesi onu ölümden kurtarmak için bir sepetin içinde Nil nehrine salar, sular sepeti, Firavun'un saray bahçesinin kenarina sürükler. Firavun'un adamlari bunu bulunca karisi Asiye onu evlat edinmek ve yetistirmek ister. Musa'nin gerçek annesi de süt anne olarak saraya ulasir. Böylece Hz. Musa Firavun'un sarayinda yetisir.

Hz. Musa gençlik yasinda iken Misir'da bir gün Israilogullarindan biri ile bir kiptînin kavga ettigini gördü. Aralarina girip kiptînin gögsüne bir yumruk vurunca eceli gelen kipti öldü. Firavun tarafindan cezalandirilmaktan korkan Musa (a.s) Misir'dan kaçip Medyen'e geldi (bk. el-Kasas, 28/15-22) Medyen suyu basinda koyunlari sulamakta zorluk çeken Suayb (a.s)'in iki kizina yardimci oldu. Bunun üzerine emeginin karsiligini vermek üzere kizlarin yasli babalari Hz. Suayb O'nu evine davet ettirdi. Suayb (a.s) sekiz veya on yil çobanlik yapmasi sartiyla kizlarindan birisini kendisine nikâhlamak istedigini bildirdi. Hz. Musa hizmet süresini doldurunca ailesiyle birlikte Misir'a dogru yola çikti (bk. el-Kasas, 28/23-29). Çünkü annesi ile büyük kardesi Harun Misir'da bulunuyordu.

Iste Tâhâ sûresinde "Musa'nin kissasi sana ulasti mi?" (9)ayetinden itibaren bu Misir'a dönüs yolculugu ve sonrasi söyle anlatilir: Hz. Musa Tur daginin da bulundugu Tuvâ vadisine varinca kisin karanlik ve soguk cuma gecesinde bir oglu dünyaya geldi. Geceleyin yolu kaybetmis ve davarlari da dagilmisti. Iste bu sirada dag tarafinda bir ates görmüs ve ailesine; Siz surada durun, ben bir ates gördüm, belki size ondan bir kor getiririm. Veya atesin yaninda bu yol gösteren bulurum " dedi (10). Atesin yanina gelince de söyle bir ses isitti: "Ey Musa! Ben senin Rabbinim. Ayakkabilarini çikar. Çünkü sen mukaddes vadi, Tuva'dasin" (12). Bu ates nûr halinde "Avsec" veya "Musa agaci" denilen dikenli bir agaçtan parildiyordu. Hz. Musa'nin o sirada en çok muhtaç oldugu ates veya yollarini gösterecek bir rehber böyle bir tecelliye neden olmustur. Çünkü baska türlü bir tecelli onun bu derece dikkatini çekmeyebilirdi.

Cenabi Hak iste burada Hz. Musa'ya, onu peygamber olarak seçtigini, kendisinden baska hiçbir ilâh bulunmadigini, yalniz kendisine kulluk edip namaz kilmasini, kiyametin mutlaka kopacagini, hesaplasmanin meydana gelecegi o günün ne zaman olacagini açiklayacagi zamanin geldigini ve kiyamet gününe inanmayanlarin etkisi altinda kalinmamasi gerektigini vahyetti (13-16).

Bundan sonra Hz. Musa'ya verilen iki mucizeden söz edilir. Yere birakilinca ejderha halini alan asa (baston) ve elini koynuna sokup çikarinca elin bembeyaz olmasi. O'nun bu mucizelerle Misir'a dönüp Firavun'un dine çagirmasi istenir. Bunun üzerine Hz. Musa söyle dua eder: "Rabbim, gögsüme genislik ver. Tebligi isimi kolaylastirir. Dilimin dügümünü çöz ki insanlar sözümü iyi anlasinlar" (25-28).

Ayrica kardesi Harun'a peygamberlik vazifesi verilerek birlikte bu agir görevin yürütülmesini istedi. Böylece Allah'i çokça tesbih ve çok zikretme imkânlarinin dogacagini bildirdi. Hz. Musa'nin bu niyazi kabul edildi. Bu arada yüce Allah O'na daha önceki lütuflarindan da söz eder. Bu lütuf ve ikramlar sunlardir: a- Küçüklügünde annesine önemli hususlarda ilham edilmesi, b- Nil nehrinde salinan sepetin Firavun hanedanina intikali ve Musa'nin sevimli bir çocuk kilinmasi, c- Süt emzirme nedeniyle yeniden öz anneye kavusturulmasi, d- Istemeyerek ölümüne neden oldugu katl olayindan ötürü endise ve gamdan kurtarilmasi, e- En önemlisi de peygamber olarak seçilmesi (37-41).

Bundan sonra Hz. Musa ve Harun'a, azmis olan Firavun'a gidip yumusak sözlerle teblig yapmalari bildirilir. Firavun'un kendilerine karsi sert tepki göstereceginden korktuklarini bildirince de Cenab-i Hak Firavun'a söyle hitap etmelerini ister: Süphesiz biz, Rabbinin peygamberiyiz. Bizimle Israilogullarini saliver. Onlara iskence etme. Biz sana Rabbinden bir mucize ile geldik. Selâm hidayete uyanlara" (47).

Hz. Musa bundan sonra Firavun'a yüce Allah'in yaratici tek güç oldugunu, yeryüzünü ve gökleri O'nun yarattigini, yagmur, bitki, hayvan vb. nimetlerin Allah tarafindan bahsedildigini, insanin aslinin toprak oldugunu, yine ona dönecegini ve öldükten sonra da yeniden diriltilecegini açikladi ve mucizeleri gösterdi. Ancak Firavun bunlari yalanladi ve söyle dedi: "Sihirinle bizi yurdumuzdan çikarmaya mi geldin ey Musa?" (57)

Firavun gösterilen mucizeleri sihirle karistirinca kendi sihirbazlarinin Musa'yi yenebilecegini düsündü ve Hz. Musa'yi müsabakaya çagirdi. Insanlarin toplu bulunabilecegi bir zaman belirlenerek Firavun en becerikli sihirbazlari topladi.

Sihirbazlar önce iplerini ve degneklerini yere attilar. Bunlar içleri civa gibi sicakta genlesen sivi ile dolu seylerde ve sicak zeminde büyük bir hareket gösterdiler. Musa (a.s) da elindeki asa'yi atinca ejderha oldu ve sihirbazlarin tüm sihir aletlerini yuttu. Asa eski haline gelince de ortalikta sihirbazlara ait bir esya kalmamisti. Olayi ibretle seyreden sihirbazlar bunun basit bir sihir ve göz boyama olayi olamayacagini anlamakta gecikmediler ve secdeye kapanarak söyle dediler:

"Biz Harun'un ve Musa'nin Rabbine iman ettik" (70).

Firavun sihirbazlarin iman etmelerine çok kizdi, ellerini ve ayaklarini çaprazlama kesip, kendilerini hurma dallarina asacagini bildirdi. Onlar söyle cevap verdiler: Biz seni, bize gelen apaçik mucizelere ve bizi yaratana tercih edemeyiz. Sen istedigini yap. Sen ancak bu dünya hayatina hükmedebilirsin. Süphesiz biz Rabbimize iman ettik. Böylece geçmis günahlarimizi ve bize zorla yaptirdigin sihri bagislasin. Allah'in mükâfati daha hayirli ve daha devamlidir." (71-73).

Bu arada kiptîlerin bir grubu; "Musa'ya niçin bu kadar firsat veriliyor? Halkin zihni karisiyor, O, halki isyana tesvik ediyor" deyip Firavun'u tahrik ettiler. Israilogullarinin bütün boylari Hz. Musa'nin istegine uyarak Misir'i terkedecek sekilde birlesmisti. Önce buna Firavunda izin vermisti, fakat sonradan pisman oldu. Hz. Musa bir zaman belirleyerek geceleyin onlari Misir'dan çikardi ve Süveys denizinin kenarina götürdü. Firavun bunu duyunca hemen askerini toplayarak arkalarindan yetisti. Musa (a.s) asasi ile denize vurdu, deniz yarildi, on iki yol açildi. On iki boyun her biri bir yoldan gitti. Firavun da askeriyle onlari izleyip denize girdi, sonra deniz kapaninca Firavun ve askerleri suda boguldu.

Bundan sonra Musa (a.s) kavmi ile Ken'an eline yöneldi. O zaman bu ülkenin en büyük sehirleri Eriha, Nablus ve Kudüs idi. Eriha Amalikalilardan bir takim zorbalarin elinde olup, onlari oradan savasarak çikarmak gerekiyordu. Israilogullari; "Biz bu zorbalarla savasamayiz" deyip geri çekilince, Hz. Musa kendilerine beddua etti. bu yüzden "Tîh" sahrasina düstüler ve kirk yil orada dolastilar.

Bu arada Hz. Musa kendisine semavî bir kitap verilmek üzere Tur dagina çagirildi. O, kardesi Harun'u yerine vekil birakti. Kirk gün Tur'da yalniz basina ibadet edip aracisiz olarak Rabbinin kelâmini isitti. Iste o sirada kendisine Tevrat indi.

Israilogullari Misir'da iken kiptîlerden bayram günü için egreti olarak altin zinetler almis, bunlari yerlerine vermeden ansizin Misir'dan ayrilmislardi. Tîh sahrasinda köy ve kasaba olmadigindan altin ve gümüsün degeri yoktu ve gereksiz yük teskil ediyordu. Samirî adli bir kuyumcu, sanatkâr bir münafik bütün altin zinetleri ates yanan bir çukura attirarak eritti ve içinden rüzgar geçince ses çikaran bir buzagi imal etti. Misir'da bu gibi heykel Ilâhlara asina olan bu topluluga buzagiyi Ilâh olarak tanitan Sâmirî, Musa'nin Tur dagina bu Ilâhi aramak için gittigini bildirdi. Israilogullari Hz. Hurun'u da dinlemediler ve buzagiya tapmaya basladilar.

Hz. Musa Tur dagindan gelince onlara buzagiyi Ilâh olarak tanitan Sâmirî'yi gördü ve çok kizdi. Sâmirî'yi lânetledi ve buzagiyi yaktiktan sonra denize atti. Harun'a da niçin bunlari engellemedigini sordu. Harun (a.s) kendisini dinlemediklerini belirtti. Buzagiya tapanlar da pisman oldular ve Musa (a.s) Tevrat'i ortaya koydu, böylece israilogullari Tevrat'in hükümleriyle amel etmeye basladilar. Israilogullarindan yeni gelen nesiller savasçi oldu ve Serîa nehrinin dogusunu ele geçirdiler. Daha önce Harun (a.s) vefat etmisti. Hz. Musa'da kendi yerine Yusuf (a.s)'in oglu Efrayim'in soyundan Yusa adindaki zati yerine halife tayin etti ve kendisi vefat etti (Ahmet Cevdet Pasa, Peygamberlerin Kissalari ve Halifelerin Tarihleri, Sad: Ali Arslan, Istanbul, 1977, I, 21 vd).

3-) Hz. Peygamber'e kutsal bir kitap verildigi açiklanmaktadir:

"Iste böylece Biz sana geçmislerin haberlerinin bir bölümünü anlatiyoruz. Süphesiz Biz sana nezdimizden bir kitap verdik" (99).

Devami ayetlerde; kim Kur'an'dan yüz çevirirse, onun kiyamet gününde agir bir yük yüklenecegi, sur'a üfürülünce suçlularin mosmor kesilip ve gözleri yuvalarindan firlamis gibi hasredilecegi belirtilir. Kiyametin dehsetinden o gün onlar dünya hayatinin on gün veya bir gün gibi kisa bir hayattan ibaret oldugunu söylerler, O gün daglarin toz duman edilip savrulacagi ve yerlerinin dümdüz kalacagi belirtilir. Rahman olan Allah'in huzurunda o gün herkesin sesinin kesilecegi, ancak fisilti ile konusacaklari, Allah'in izin verdiginden baskasinin sefaat edemeyecegi bildirilir. Bütün yüzlerin "diri (hayy)" ve boyun egecegi ve zulüm yüklenenin perisan olacagi vurgulanir.

Kur'an'in Arapça olarak indigi ve onda çesitli uslüplarin kullanildigi, onun insanlara bir hatirlatma oldugu ve vahyedilirken henüz bitmeden okumada acele etmemesi Hz. Peygamber'e bildirilir. Cenabi Hakk'a söyle dua etmesi istenir: "Ey Rabbim, benim ilmimi artir" (114).

4-) Hz. Âdem'in yaratilisi ve Cennetten Çikarilmasi:

Yüce Allah Âdem'i ve Havva'yi yaratmis ve onlari cennet hayatina baslatmisti. Çesitli nimet ve lezzetler serbest birakilmisken bir agacin meyvesinden yemeleri yasaklanmisti. Fakat onlar bu agaçtan yemislerdi. Ancak Âdem'i Cenab-i Hak hatada israrli görmemisti.

Âdem'e secde etmesi istenince melekler secde etmis, Seytan ise secde etmeyip diretmisti. "Seytan Âdem'e vesvese vererek; Ey Âdem, sana edeblik agacini ve yok olmayan bir mülkü göstereyim mi?" (120) demisti. Âdem ve Havva yasak yemisten yenince avret yerleri açilmisti. Böylece Âdem (a.s) peygamber olmazdan önce Rabbine karsi günahkâr olmus ve cennet nimetlerinden mahrum kalmisti.

Sonra Allah Teâlâ Âdem'i peygamber seçti, tevbesini kabul ederek, dogru yolu gösterdi. Ancak bu ilk iki insani da yeryüzüne indirerek sIkI bir imtihan, çalisma, mesakkat, rizik arama, kiskançlik vb. zorluklarla dolu, seytan ve nefsin tuzak ve hileleriyle yüklü bir ortama saldi. Artik dogru yola gidene ne sapiklik ve ne de sIkInti olmayacagi, ancak Kur'an'dan yüz çevirene zor ve sIkIntili bir hayatin söz konusu olacagi, böylelerinin kiyamet günü ve kör olarak hasredilecegi belirtilir. Kör hasredilmesinin nedenini sorana söyle cevap verilecegi bildirilir: "Iste böyle, cezan budur. Sana dünyada ayetlerimiz gelmisti de sen onlari unutmustur. Iste bugün de sen unutuluyorsun" (126).

Iste geçmis peygamberlerin ve ümmetlerinin yasadigi bu gibi ibretli olaylardan bu Islâm ümmeti de ders almali yüce Allah'in emir ve yasaklarina uymada gevseklik göstermemelidir. Günün belirli vakitlerinde ve gecenin bir bölümünde yapilacak ibadet, tesbih ve zikirle Rabbinin rizasini kazanmaya çalismalidir. Küfür ehlinden bazilarina verilen dünya süsü, servet ve varlik mümini özendirmemeli, o mesru yoldan elde edilecek hayirli rizka talip olmalidir.

Aile fertlerine namazi emretme ve aile reisinin kendisinin de namaza devami istenmektedir (132).

Sûre su ayetle son bulmaktadir: "Ey Muhammed! Sen o inatçilara söyle de: Herkes âkibetini beklemektedir. Siz de bekleyin. Yakinda kimin dogru yolun yolcusu oldugunu ve kimin de hidayete erdigini bileceksiniz"

Hamdi DÖNDÜREN