YÛSUF
SÛRESI
Kur'ân-i
Kerim'in on ikinci sûresi. Yüz on bir âyet, bin yedi yüz alti kelime, yedi bin
yüzaltmis alti harftir. Fâsilasi nun, mim, ra, lâm ve elif harfleridir.
Sûre,
Mekke döneminin sonlarinda, Kureys'in Hz. Peygamber'i öldürme, sürgün etme veya
hapsetmeyi planladigi bir dönemde nâzil oldu. Müsrikler, yahudi bilginlerinden
ögrendikleri üzere, Hz. Muhammed'e, "Madem ki Allah sana herseyi ögretiyor, o
halde bize haber ver; Israilogullari niçin Misir'a gidip yerlestiler?" diye, bir
soru sordular. Onlarin düsüncesine göre Muhammed (s.a.'s) bu soru karsisinda sikisip
kalacak, dogru dürüst cevap veremeyecekti. Iste Yûsuf sûresi bu olay üzerine nazil
oldu ve Hz. Peygamber hemen orada onlarin sorusunu da aydinlatan Yusuf sûresini okudu;
onlarin tüm planlarini alt üst etti. Adini, basindan sonuna kadar Hz. Yûsuf'un
kissasini konu aldigi için onun adindan almistir.
Sûre,
indirilis sebebinden de anlasildigi gibi, okuma yazmasi olmayan, tarih okumamis,
peygamberlerin kissalarinin anlatildigi kutsal kitaplardan herhangi birini görmemis, bu
konuda bir bilgisi olmayan Hz. Muhammed'in dilinden bir çirpida 2000 yil öncesinin bir
olayini ayrintisiyla haber vermekle O'nun peygamber oldugunu ortaya koyuyor, bu konudaki
süpheleri ortadan kaldiriyordu. Ayni zamanda kissa, Hz. Peygamber'e de, verdigi
mücadelede kendisine çok benzeyen Hz. Yûsuf'un mücadelesini örnek vermekle, bu
zorluklarin sadece kendi basina gelmedigini; yakinlari tarafindan dislanmanin, sürgün
edilmenin, zindana atilmanin peygamberligin dogal sonuçlari oldugunu anlatiyor; ancak
düsmanliklarin peygamberlere zarar veremeyecegi, sonuçta üstün geleceklerin onlar
oldugunu müjdeliyor; Hz. Peygamber'in gelecek için besledigi endiseleri ortadan
kaldiriyor. Müsriklere ise su mesaji veriyor: Eger siz de Yûsuf'un kardesleri gibi onu
kiskanip düsman olur, aleyhinde düzdügünüz planlarinizi yürürlüge koyarsaniz, ona
hiçbir zarar veremezsiniz; Yûsuf un kardesleri gibi bir gün ona muhtaç olur, ona boyun
bükersiniz; onun için bu kissadan ibret alin ve düsmanliklardan vazgeçin.
Allah'in,
"kissalarin en güzeli" olarak tanittigi Hz. Ysuf kissasi sûrenin tamamini
içine aliyor. Ayrintisiyla açiklamaya geçmeden önce cografi ve tarihsel olarak olayin
nerede ve ne zaman geçtigini tespit etmek gerekir. Hz. Yûsuf Hz. Ibrahim'in torunudur,
babasi ise Hz. Yakup'tur. Yûsuf'un ileride vezir olacagi Misir Kralligini yönetenler
tarihte Hiksoslar olarak bilinir. Aslen Arap irkindan olan ve XXX M.Ö. 2000 yillarinda
Suriye Filistin'den göç eden bu Hiksoslara Islâm tarihçileri Amalikliler adini
vermektedir. Hz. Yûsuf Misir'a götürülüp genç yasinda Devlet Baskani olmasiyla
birlikte Suriye-Filistin yöresinde yasayan kendi kabilesi Israilogullarini da Misir'a
getirtmis ve orada üstün bir konuma kavusturmustu. Daha sonra ise Israilogullari
yönetimi tamamen ele geçirmis, ancak yerlilerin ayaklanmasi sonucunda iktidari kaybedip
Firavun'lar döneminde ezilen bir konuma düsmüslerdi. Hz. Mûsa iste bu dönemde onlarin
basina geçti. Hz. Yûsuf otuz yasindan yüz on yasina kadar iktidarda kaldi. Kitab-i
Mukaddes'e göre vefatindan önce akrabalarina su vasiyyette bulunmustu: "Bu ülkeden
atalarinizin ülkesine döndügünüzde kemiklerimi alip beraberinizde
götüreceksiniz." Öldügünde vasiyyeti uyarinca mumyalandi ve dedigi yapildi...
Bu
ön açiklamadan sonra sûrenin açiklamasina geçebiliriz:
Kur'ân'in
Arapça olarak apaçik bir sekilde indirildigi (1, 2) belirtildikten sonra; Hz.
Muhammed'in haberdar olmadigi bir kissanin anlatimina geçiliyor. Yûsuf Hz. Yakub'un on
iki oglundan on birincisi idi ve kendisinden küçük olan Bünyamin adindaki kardesiyle
birlikte babasinin dördüncü hanimindan olma idi. Büyük kardesleriyle ayni babadan,
farkli analardan dogmustu. Küçük olmalari, ruhen ve bedenen diger agabeylerinden güzel
olmalari sebebiyle babasi bu iki küçük oglunu digerlerinden daha fazla seviyor, bu
yüzden de diger kardesleri onu kiskaniyor ve bu sevgiyi çekemiyorlardi. Zamanla bu
kiskançlik onlari babalarina ve kardeslerine karsi düsman hale getirdi. Iste bu
haldeyken,Yûsuf bir rüya gördü: "Babacigim, gerçekten ben (rüyamda) onbir
yildiz, günesi ve ayi gördüm, onlar bana secde ediyorlardi" (4). Peygamber olan,
ilim sahibi babasi rüyayi yorumladi: "Oglum, rüyani kardeslerine anlatma; yoksa
onlar sana bir tuzak düzenleyecekler. Çünkü seytan insan için apaçik bir
düsmandir" (5). Ve Yakup onun seçkin kilinacagini, ona bilgi verilecegini ve
kendisi büyük nimete (iktidar ve peygamberlik) kavustugu gibi onun sayesinde
kendilerinin de bu nimetten istifade edeceklerini anlatti.
Kardesleri
kiskançliklarindan dolayi Yûsuf'u ortadan kaldirmaya karar verdiler ve sonuçta onu
öldürmeyip insanlarin gelip geçtigi bir kuyunun (bos bir kuyu) dibine atmayi
planladilar. Ancak babalari onlara güvenmedigi için önce onlarla birlikte göndermek
istemedi ve korkusunu dile getirdi: "..siz ondan habersizken onu kurdun yemesinden
korkarim" (13). Hz. Yakub'un bu endisesi onlara bir mazeret, yalan oldu ve kuyuya
attiktan sonra aglayarak geri döndüler. Yirtip parçaladiklari Yûsuf'un gömlegine de
kan bulastirarak babalarinin yanina varip, kendileri yaris yaparken esyalarinin basina
biraktiklari Yûsuf'u kurdun yedigi yalanini söylediler; kurtarabildikleri ise onun kanli
gömlegiydi. Yakub onlarin yalanina inanmadi ama yapacak birsey yoktu;
"Bundan
sonra bana düsen güzel bir sabirdir. Sizin bu uydurduklariniza karsi yardim istenecek
olan Allah'tir" (18).
Bir
kafile kuyuya saldiklari kova ile su yerine bir çocuk çikardiklarinda sevindiler ve
gittikleri Misir'da onu köle olarak sattilar. Yûsuf'u satin alan Misir krali idi. Yûsuf
sarayda iki üç yil içinde büyüdü, ergenlik çagina vardi. Çok güzel olmasindan
dolayi Kralin hanimi ona göz dikti ve bir gün kapilari üzerine kapatarak onu kendisiyle
olmaya çagirdi. Yûsuf; "...Allah'a siginirim, benim Rabbim bana güzel bir yer
vermistir. Gerçek su ki zalimler kurtulusa ermezler" (23) diye ona karsi çikti ve
kapiya dogru kaçti, kadin da ardindan kosup çekti ve gömlegini parçaladi. Tam o anda
kapida görünen Kral durumu gördü. Kadin hemen bir komployla kendini kurtarmak istedi:
Âilene kötülük isteyenin zindana atilmaktan ya da acikli bir azabtan baska cezasi ne
olabilir?" (25). Yûsuf, saldiranin kendisi degil kadin oldugunu söylediyse de ilk
anda kimseyi inandiramadi ve mahkemeye çikarildi. Bilirkisi, yirtilan gömlekten yola
çikarak, gömlek arkadan yirtildigi için Yûsuf'un masum olduguna karar verdi. Kral
saraydaki bu skandalin duyurulmamasini isteyerek, "Yusuf, sen bundan yüz çevir
(bunu anlatma, affet, bir daha da onun bulundugu yere ugrama); (kadina da), sen de
günahin dolayisiyla bagislanma dile. Çünkü sen günahkârlardan oldun" (29) dedi.
Ancak skandal sehirde yayildi ve sosyete kadinlari kralin karisiyla alay etmeye,
dedikoduya basladilar: "Usagiyla olmak istemis de reddedilmis." Kraliçe,
durumun o kadar basit olmadigini kendilerine göstermek için sarayda bir davet verdi ve
ileri gelen tüm sosyeteyi çagirdi. Tam meyveleri biçaklariyla soyarken Yûsuf'u onlarin
arasina gönderdi. Yûsuf'un güzelliginden akillari baslarindan giden kadinlar heyecandan
ellerini kestiler ve onun basit bir insan parçasi olmadigini söyleyerek, kralin karisina
hak verdiler; kendileri de olsa ayni seyi yaparlardi.
Artik
yalniz kralin karisi degil tüm sosyete kadinlari Yûsuf un pesine düsmüstü. Sürekli
rahatsiz ediliyor rahat birakilmiyordu. Sonuçta o da bir insandi, onun da nefsi bos
durmuyor kiskirticilik yapiyordu. Seytan ise mesaisini Yûsuf'a ayiriyordu. Zaten daha
önce kralin karisi ona "gelsene" dediginde, Rabbinin (zinayi yasaklayan)
burhanini (emrini) görmeseydi o da onu arzulamisti. Ama o seçilmis (peygamber olacak)
bir kulumuz oldugu için ondan kötülügü ve fuhsu geri çevirmek için ona böyle bir
fiili islememesi için uyarida bulunmustuk" (24). Yûsuf bu kadinlarin tahrikleri
arasinda sarayda yasamaktansa zindana atilmayi tercih etti ve Allah'a dua etti:
"Rabbim, zindan bunlarin beni kendisine çagirdiklari seyden daha sevimlidir bana.
Onlarin kurduklari düzeni benden uzaklastirmazsan, onlara (korkarim) egilim gösterir,
(böylece) cahillerden olurum" (33). Bu arada karilarinin sürekli olarak Yûsuf'u
kovaladigini haber alan bürokratlar krala baski yaparak bu delikanlinin bir süre
gözlerden uzaklastirilmasini istediler; Yûsuf'un duasi kabul olundu ve kral onu zindana
kapatti.
Onunla
birlikte iki genç daha vardi zindanda. Onlarin gördügü rüyalari yorumlayan Yûsuf
birinin öldürülecegini, digerinin de tekrar eski isinin basina dönecegini ve krala
sarap vermeye devam edecegini bildirdi. Ardindan da, buradan çiktigi zaman krala kendi
durumunu da hatirlatmasini istedi. Yûsuf zindanda bos durmayip hak dini diger
arkadaslarina da anlatti, teblig görevini aksatmadan sürdürdü: "Ey zindan
arkadaslarim, birbirinden ayri (bir çok) rablar mi daha hayirlidir, yoksa kahhar
(kahredici) olan bir Allah mi? Sizin Allah'tan baska taptiklariniz, Allah'in kendileri
hakkinda hiçbir delil indirmedigi, sizin ve atalarinizin ad olarak taktigi rabler'den
baskasi degildir. Hüküm Allah'tan baskasinin degildir. O, kendisinden baskasina kulluk
etmemenizi emretmistir. Dosdogru din iste budur, ancak insanlarin çogu bilemezler"
(39, 40). Kurtulan genç Yûsuf'un istedigini unuttu ve yillarca krala ondan sözetmedi.
Bir
gün kral bir rüya gördü: "Ben (rüyamda) yedi besili inek gördüm; onlari yedi
zayif inek yiyor; bir de yesil basak ve digerleri ise kupkuru. Ey önde gelen (bilginler),
eger rüya yorumluyorsaniz benim de bu rüyami çözüverin" (43). Ancak böyle
karisik bir rüyanin içinden çikamadilar. O zaman kurtulan zindan arkadasi Yûsuf'u
hatirladi. Kralin izniyle zindana gitti ve rüyayi Yûsuf'a yorumlatti: "Siz yedi
yil, önceleri (ektiginiz) gibi ekin ekin; yediginizin az bir kismi disinda (kalanini)
biçtiklerinizi basaginda birakin. Sonra bunun ardindan (kurakligi) zorlu yedi yil
gelecektir; sakladiginiz az bir miktari disinda daha önce biriktirdiklerinizi yiyip
bitirecektir. Sonra bunun da arkasindan bir yil gelecektir ki, insanlar onda bol bol
yagmura kavusacaklar ve onda sikip sagacaklar" (47-49). Rüyanin yorumunu dinleyen
kral bu delikanlinin zindandan çikarilmasini ve huzuruna getirilmesini istedi. Yûsuf ise
onun kadinlar konusundaki süpheleri tamamen ortadan kalkmadan bu çikarilisin bir degeri
olmadigini düsünüyordu. Krala haber göndererek, kadinlarin itiraf etmelerini sagladi
ve artik kralin, kendisi hakkinda tasidigi süpheleri bertaraf etti. Kralin yanina
çiktiginda ona saygi gösteren kral onu yönetime ortak etti. Ancak Yûsuf, gelecek olan
kitlik yillarini da gözönünde bulundurarak kendisine hazine yöneticiligi verilmesini
istedi. Artik Yusuf Misir'da kraldan sonra ikinci adamdi.
Yedi
yil boyunca ambar depolarini doldurdu, stokladi. Misir disinda ise gelecek olan kitliktan
haberleri olmadigi için hiçbir devlet, hiçbir insan önlem almadi. Yedinci yilin
sonunda gelen kuraklik Misir disinda hayati felç etti. Misir kendisinin oldugu gibi
komsularinin da bugday ihtiyacini karsiladi o dönemde. Yûsuf gelen kervanlara ailelerin
nüfus sayisina göre karneyle erzak veriyordu. Yûsuf'un babasinin ülkesini de kuraklik
etkiledi ve kardesleri Misir'a geldiler. Yûsuf onlari tanidi, fakat onlar onu
tanimadilar. Kuyuya attiklari bir çocugun Misir'a kral olacagini nereden bilebilirlerdi.
Yûsuf onlara doldurttugu beyannameden Bünyamin adinda küçük bir kardesleri oldugunu
da ögrendi (zaten biliyordu bunu), ancak bir daha ki sefere mutlaka onu da getirmelerini,
aksi taktirde yanlis beyanda bulunduklari için kendilerine erzak verilmeyecegini
bildirdi. O, kardesinin durumunu merak ediyor ve bizzat kendisini görerek onun dilinden
ailesi hakkinda gerçek bilgi edinebilecegini düsünüyordu. Diger agabeylerine bu konuda
güvenmiyordu.
Kardesleri
babalarina erzak yükleriyle döndüklerinde küçük kardesleri Bünyamin'in de
kendileriyle birlikte gelmesinin istendigini aksi taktirde bir daha erzak alamayacaklarini
söylediler. Yüklerini açtiklarinda ise paralarinin geri verildigini, yüklerinin
arasina konuldugunu görerek bedava erzak aldiklari için sevindiler. Halbuki Yûsuf bunu
bilerek yapmis belki de onlari denemek istemisti, parayi geri getirecekler mi diye. Onlar
babalarini ikna ettiler ama o yine de onlara güvenmiyordu: "Daha önce kardesi
hakkinda size güvendigimden baska (bir sekilde) onun hakkinda size güvenir miyim... Bana
etrafinizin çepeçevre kusatilmasi disinda, onu ne olursa olsun getireceginize dair
Allah'tan kesin bir söz verinceye kadar onu sizinle asla göndermem" (64, 66). Bu
sartla gönderdi. Hz. Yakup onlarla. Baslarina bir tehlike gelme ihtimalini de
gözönünde bulundurarak gruplar halinde Misir'a girmelerini tavsiye etti; böylelikle
bir grubun basina bir hal gelirse en azindan digerleri kurtulur, kendisine geri
dönebilirdi. Yûsuf Bünyamin'i de beraberlerinde getiren kardeslerini karsiladi ve
onlardan gizli bir kösede Bünyamin'e kardes olduklarini söyledi. Karar aldilar,
Bünyamin yaninda kalacakti. Ancak hem kardesleri hem kral açisindan mantikli bir mazeret
bulmaliydilar. Aldiklari karar geregince Bünyamin'in torbasina kralin su tasini
yerlestirdiler. Tam ayrilacaklari sirada tasin kayboldugu anlasildi. Bütün süpheler
onlar üzerinde yogunlasti, çünkü o anda onlardan baska kimse yoktu orada. Onlar hirsiz
olmadiklarini bildirerek, eger bu tas, kendilerinden çikarsa, kimden çikmissa ceza
olarak onun kölelestirilmesine razi oldular. Hz. Yûsuf bütün kardeslerinin torbalarini
aradiktan sonra Bünyamin'in torbasindan tasi çikardi. Onun yerine kendilerinden birini
alikoymasini rica ettiler ama kabul edilmedi. Üvey kardeslerine karsi ne kadar kin
güttüklerini su sözleriyle açiga vurdular: "Zaten, bundan önce onun kardesi de
çalmisti (bunlarin analarinin soyunda var bu huylari)" (77). Kardesleri,
babalarinin, kardesleri hakkindaki hassasiyetini de bildirerek onun yerine kendilerinden
birinin alikonulmasini istediler, fakat kabul edilmedi. En büyükleri Bünyamin'siz
babasina dönmekten haya edecegini, bir çözüm bulana kadar burayi terketmeyecegini
söyleyerek, digerlerini durumu bildirmek ve yükleri götürmek üzere memleketlerine
gönderdi.
Babalarina,
kardeslerinin hirsizlik yaptigini bildirerek, yalan konusmadiklarini, istedigine
sorabilecegini bildirdiler. Babalari ise onlara inanmadi: Yûsuf'un da yasadigini
biliyordu Yakup, "...Umulur ki Allah (pek yakin bir gelecekte) onlarin tümünü bana
getirir..." (83) ve Yûsuf'un hasretiyle üzüntüsünden gözleri görmez oldu.
Babalarinin bu kadar yil sonra (en az on sekiz yil geçmisti kuyuya attiklarindan bu yana)
hâlâ Yûsuf'u anmasindan rahatsiz oldular ve "Âllah adina hayret (bir sey); hâlâ
Yûsuf'u anip duruyorsun. Sonunda (ya kahrindan) hastalanacaksin ya da helake
ugrayacaksin. (Yakup) dedi ki: Ben, dayanilmaz kahrimi ve üzüntümü yalnizca Allah'a
sikayet ediyorum. Ben Allah'tan (bir bilgi olarak) sizin bilmediginizi de biliyorum.
Ogullarim, gidin de Yûsuf ile kardesinden bir haber getirin ve Allah'in rahmetinden ümit
kesmeyin. Çünkü kâfirler toplulugundan baskasi Allah'in rahmetinden ümit kesmez"
(85-87). Âyetten anlasilan, Hz. Yakup, Yûsuf ve Bünyamin'in ayni yerde oldugunu
biliyordu ki "gidin Yûsuf ile kardesinden bir haber getirin" demisti. Üstelik
onlarin bilmediklerini bildigini de söylemisti.
Kardesleri
tekrar Misir'a gidip erzak talebinde bulunduklarinda Yûsuf kendisini onlara tanitti ve
"...dogrusu Allah bize lütufta bulundu. Gerçek su ki, kim sakinir ve sabrederse
Allah, iyilikte bulunanlarin karsiligini bosa çikarmaz" (90). Onlar hatalarini
anladilar ve suçluluk kompleksiyle önlerine bakmaya basladilar. Yûsuf, "Bugün
size karsi sorgulama -kinama- yoktur. Sizi Allah bagislasin. O merhametlilerin (en)
merhametlisidir. Bu gömlegimle gidin de, onu babamin yüzüne sürün. Gözü görür
olarak gelir. Bütün ailenizi de bana getirin" (92, 93). Daha onlar Misir'dan
ayrilir ayrilmaz babalari yaninda bulunanlara, söyleyeceklerinden sonra kendisinin
bunadigina hükmedeceklerini, ama bunu yapmamalari gerektigini hatirlatarak; "inanin
Yûsuf'un kokusunu (burnumda tüter) buluyorum" (94) deyince, yakinlari onun eski
yanlis düsüncelerini korudugu suçlamasiyla susturdular, inanmadilar. Yaslanmis,
gözleri kör olmus olan Yakub, ailenin diger üyeleri tarafindan bunak olarak
görülüyor ve deger verilmiyordu bu âyetlerden anlasildigi kadariyla. Çok geçmeden
Yûsuf un gömlegiyle geldiler ve Yakup'un yüzüne sürdüklerinde gözleri sagligina
kavustu. O, bunak olmadigini, onlarin bilmediklerini bildigini su cümlesiyle dile
getirdi: "Ben, sizin bilmediginizi Allah'tan (gelen bir bilgiyle) gerçekten
biliyorum demedim mi?" (96).
Ogullari
babalarindan af dilediler. Sonra tüm aile hep birlikte Misir'a gitti. Yûsuf onlari
devlet töreniyle karsiladi. Anne ve babasini bagrina basti; "Misir'a Allah'in
dilemesiyle güvenlik içinde giriniz" (99). Onlari saraya götüren Yûsuf'a, secde
ettiler. Yûsuf söyle dedi: "Ey babam, bu daha önceki rüyanin yorumudur..."
(100). Buradaki "secde ettiler (süccedan)" kelimesi müfessirler arasinda
degisik sekillerde yorumlanmis, yanlis anlasilmalara neden olmustur. Onlar namazdaki gibi
yere kapanarak secde etmemisler, dönemin selamlama gelenegi uyarinca hafifçe öne
egilerek baslariyla selamlamislardir (ayrinti için bk. Tefhimu'l-Kur'an, Mevdudî, 2,
462). Yûsuf hiçbir gurura, kibire kapilmadan kendisine verilen bu nimetlerin Allah
tarafindan bir bagis oldugunun bilincindeydi. "Rabbim, sen bana mülkten (bir pay ve
onu yönetme imkanini) verdin; sözlerin yorumundan da (bir bilgi) ögrettin. Göklerin ve
yerin yaraticisi, dünyada da, ahirette de benim velim sensin. Müslüman olarak benim
hayatima son ver ve beni salih olanlarin arasina kat" (101).
Hz.
Yûsuf'un kissasina bu sekilde son veren âyetler konuyu tekrar Hz. Muhammed'in
peygamberligine getirerek, "Bu, sana vahyettigimiz gayb haberlerlerdendir. Yoksa sen,
onlar o hileli düzenleri kurarken, yapacaklari ise (Yûsuf'u kuyuya atmaya) topluca karar
verdikleri zaman yanlarinda degildin" (102) hatirlatmasiyla aslinda müsriklere cevap
veriyor. Bundan sonra âyetler sûrenin sonuna kadar müsrikleri uyarici ifadelere yer
verir. Onlara hiç haberleri yokken Allah'in azabinin gelmeyeceginden emin mi olduklari
sorularak (107), kendilerinden öncekilerin baslarina nelerin geldigini yeryüzünü gezip
dolasarak anlamalari ve onlardan ibret alarak peygambere düsmanlik yapmaktan
vazgeçmeleri isteniyor (109). Sondan bir önceki âyet (108), Hz. Peygamber'e güven
vererek Allah'in yardimindan ümit kesmemesi isteniyor; aynen kendisi gibi zor durumda
kalan peygamberlere yapayalniz kaldigini sandigi bir sirada nasil yardim gönderildigi
hatirlatilarak yardimin kendisinden esirgenmeyecegi müjdesi veriliyor. Son âyet kesin
hükmü veriyor:
"Andolsun,
onlarin kissalarinda temiz akil sahipleri için ibretler vardir. (Bu Kur'ân) düzüp
uydurulacak bir söz degildir, ancak kendinden öncekilerin dogrulayicisi, herseyin
çesitli biçimlerde açiklamasi ve iman edecek bir topluluk için de hidayet ve
rahmettir" (111).
Sûreden
çikarilacak önemli sonuçlar vardir:
a)
Gerek Yûsuf'un, gerek zindandaki arkadaslarinin ve gerekse de kralin; gördükleri
rüyalarin yorumunu sorma geregi duymalarindan o dönemde rüya tabiri konusundaki ilmin
ileri seviyede oldugunu görüyoruz. Her peygamber toplumunun ileri seviyede oldugu
alanlarda onlardan daha üstün bilgilerle donatilip peygamberlikleri desteklenmesi
gözönünde bulundurulursa Hz. Yûsuf'un rüya tabiri ilminde ileri olmasi daha kolay
anlasilir.
b)
Insan günaha meyillidir, Allah'in korumasi olmazsa kendi gücüyle ondan sakinmasi çok
zordur. Nitekim kralin karisi onu odaya kapattigi ve "gelsene" dedigi zaman
Rabbinin (zinayi yasaklayan) burhanini görmeseydi o da onu arzulamisti. Böylelikle biz
ondan kötülügü ve fuhsu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o
seçilmis kullarimizdan biriydi" (24).
c)
Allah peygamberleri günahtan korur, onlara firsat vermez.
d)
Yûsuf'un kadinlardan kurtulmak için zindani tercih etmesi müslüman için en güzel bir
örnektir. Günaha girmektense aciya, iskenceye katlanmak gerekir.
e)
Müslüman en zor sartlarda dahi teblig görevini yürütmeli, psikolojik ve ekonomik
sorunlarini bahane ederek bu konudaki görevini ihmal etmemeli; Hz. Yûsuf'un zindandaki
durumunu örnek almalidir.
f)
Peygamber de olsa, insanin nefsi masum degildir, sürekli kötülügü emreder. Ancak
onlarin kötülük yapmamalari kendi nefislerinin temiz olmasindan degil, Allah'in onlari
korumasi nedeniyledir. Nitekim Yûsuf, "Ben nefsimi temize çikaramam. Çünkü
gerçekten nefis Rabbimin esirgedigi disinda var gücüyle kötülügü emreder..."
(53) demekle bu gerçegi dile getirmistir.
g)
Üzerinde en çok tartisilan diger bir konu da, Hz. Yûsuf'un gayri islâmî bir devlette
görev almasinin nasil mümkün oldugu, bunun caiz olup olmadigidir. Bir kez Hz. Yûsuf
peygamberdi; peygamberler ise sadece tebligci degildir, onlarin asil görevi yeryüzünde
iktidari ele alip adaletle yönetmektir. Hz. Yûsuf'un da görevi buydu.
Ancak
Yûsuf, kâfir bir devletin kanunlarini yürütmekle görevli bir bakan veya memur muydu
yoksa o bütün gücü elinde bulunduran istedigi zaman kendi inancinin gerektirdigi
kanunlari yürürlüge koyabilecek bir hükümdar miydi? Tahta oturmasi (100), kendisine
melik denmesi (72), kendisine melikligi bahsettigi için Allah'a sükretmesi (101),
ülkede istedigini yapma hakkinin olmasi (56), onun düsük seviyede bir danisman ya da
bakan degil, tüm yetkileri elinde toplayan bir kral oldugunu göstermektedir. Ona bu
yetkileri veren eski hükümdar ise kendisini bir bakima emekli edip bir kenara çekilmis,
göstermelik bir "hükümdar" konumunda kalmistir. Yetki ise Hz. Yûsuf'un
elindedir. O hükümdardan yetki istemekle küfür kanunlarini icra etmek degil,
yeryüzünde Allah'in adaletini gerçeklestirmek istiyordu; tahta geçmeyi, saltanat
sürmeyi, dünyevî arzu ve heveslerini tatmin etmeyi düsünmemisti.
Bazi
müslümanlar Hz. Yûsuf'u örnek göstererek küfür kanunlariyla yönetilen bir ülkede
bu kanunlarin icrasinda görev almanin helal oldugunu savunabiliyor, kendi görüslerine
destek olarak da Hz. Yûsuf'un olayini çarpitiyorlar. Üstad Mevdudî'nin deyimiyle,
"Dogrusu bu âyeti böyle yorumlayan müslümanlarin Hz. Yûsuf'un manevî sahsini
olmayacak derekelere düsürmeleri tam bir saçmaliktir. Bu durumlariyla kendileri,
bozulma dönemlerinde yahudilerin gelistirdikleri zihniyetin bir benzerine saplanmis
olmaktadirlar. Ahlâk ve maneviyatlari çökmeye basladiginda yahudiler kendi düsük
karakterlerini hakli göstermek için ve daha da alçalmaya mazeret katmak için nebi ve
velileri düsük karakterli insanlar olarak resmetmeye baslamislardi. Ayni sekilde
gayrimüslim hükümetlerin yönetimi altina giren kimi müslümanlar, bu yönetime hizmet
etmek istemisler fakat Islâm'in talimati ve müslüman atalarinin sergiledigi örnekler
önlerine dikilmis ve utanmislardi. Bu yüzden suurlarini pasif hale getirmek suretiyle bu
âyetin hakiki anlamindan sarfi nazar ettiler ve peygamberin gayriislâmî kanunlarla
yönetilen bir ülkenin gayrimüslim yöneticisine hizmet etmek azmiyle memuriyet pesine
düstügü seklinde saptirdilar. Oysa peygamberin kendi kissasi bize öyle bir hisse
vermedi ki, tek bir müslümanin bile yalniz basina, islâmî safvetiyle, imani, akli ve
hikmetiyle tüm bir ülkede islâmî bir inkilap olusturabilecegini; gerçek bir
mü'minin, ahlâkî seciyesini gerektigi gibi,kullanarak, bütün bir ülkeyi ordusuz,
cephanesiz ve donanimsiz fethedebilecegini ögretmektedir" (Tefhîmü'l-Kur'an,
Mevdudî, 2, 443).
h)
Yukarida da izah edildigi gibi Hz. Yûsuf'un babasinin annesinin ve kardeslerinin ona
secde etmeleri yanlis yorumlanip Allah'tan baskalarina (büyüklere, hükümdarlara)
önlerinde kapanarak secde edilebilir sonucu çikarilamaz. Oradaki "sücceden"
kelimesi saygiyla selâmlamak' demektir.
i)
Hz. Yakub'un oglunun kokusunu çok uzaklardan duymasi ya da gömlegi yüzüne sürünce
gözlerinin iyilesmesinde yadirganacak birsey yoktur. Bir kere Allah isterse en olmayacak
gibi görünen seyleri kendi gücüyle oldurur. Diger yönden, bilimsel olarak da her iki
olay mümkündür.
Fedakâr
KIZMAZ
Kaynak: Sâmil
Islam ansiklopedisi
Sâmil Islam ansiklopedisi tarihi programini
Enfal Shop'tan temin edebilirsiniz...