bismill2.gif (3562 Byte)

TEGÂBÜN SÛRESI

 

Kur'an-i Kerim'in altmisdördüncü suresi. Ondokuz ayet, dörtyüzyirmibir kelime ve binyetmis harften ibarettir. Fasilasi, ra, dal, nun ve mim harfleridir. Medenî surelerden olup, Tahrim suresinden sonra nazil olmustur. Adini dokuzuncu ayetinde geçen "Tegâbun" kelimesinden almistir. Ibn Abbas ve Ata b. Yesar ilk onüç ayetin Mekke'de digerlerinin Medine'de nazil oldugunu söylemislerdir (Alûsî, Ruhu'l-Meânî, Kahire (t.y), XVIII, 119).

Sure, Medenî olmakla birlikte son bölümü hariç Mekkî surelerin özelliklerini tasimaktadir. Allah Teâlâ'nin, mülkün sahibi oldugunu, her seyi O'nun yarattigi ve kalplerde saklananlara kadar her seyi bildigi gibi hususlar zikredilerek, O'nun varligi, gücü ve kudreti hakkinda süphesi olanlar uyarilmaktadir. Ayrica, geçmiste helak edilmis kavimlerin haberlerinin birer ibret vesilesi olmasi gerektigi bildirilerek, onlarin helâklerinin sebebi olan sey olarak, kendilerine gösterilen apaçik mucizelere karsi peygamberlerini yalanlamaya devam etmis olmalari gösterilmektedir.

Surenin bu sekilde, iman ve öldükten sonra dirilme gibi inançla ilgili konulari islemesi, Mekkî olduguna dair rivâyetleri güçlendirildigi intibaini verebilir. Ancak, sadece bu sebepten dolayi bu görüsü benimsemek dogru degildir. Çünkü Medine'de nâzil olmus bir sûre pekâlâ iman konusunu Mekke'de inen âyetlerin üslûbunda ele alabilir. Surenin hitap ettigi zümrenin Mekkeli müsrikler, Medine çevresinde yasayan diger müsrik kabileler ve Medine'de henüz iman etmemis olan kimseler oldugu söylenebilir. Bunun yaninda imanin kalplerine yerlesmedigi münafiklar da bu zümreye dahil edilebilir. Ilk dört ayette tüm insanlara, besinci ayetten onuncu âyete kadar Kur'an'in davetini reddeden kimselere, buradan surenin sonuna kadar da Müslümanlara seslenmektedir.

Her sey Allah'i tesbih eder. Mülk O'na aittir ve O her seye kadirdir. Sure bu gerçegi vurgulayarak baslamaktadir:

"Göklerde ve yerde olanlar Allah'i tesbih ederler. Mülk O'nundur. O her seye kadirdir" (1)

Bütün insanlara yönelik hitapta su gerçekler yer almaktadir: Içinde yasanilan kainat sahipsiz degildir. Allah Teâlâ, onun yaratilisi ve mutlak sahibidir. O, her seyden münezzehtir. Bu kainatin bir yaratilis gayesi vardir. Onun maksatsiz bir sekilde eglence olsun diye yaratilmis oldugunu düsünmek çok yanlis bir zandir. Allah, insanlari en güzel sekilde yaratmistir. Insanlar basibos ve sorumsuz birakilmamislardir. Hiç bir sey O'nun ilminden gizli degildir. O, gizleneni de açiga vurulani da bilir:

blmosque.jpg (10184 Byte)"O, göklerde ve yerde olanlari bilir. Gizlediklerinizi de açiga vurduklarinizi da bilir. Allah, kalplerin özünü bilendir" (4)

Daha sonra hitap kâfirlere yönelmekte, onlari inkarlarinin sonucunda mutlaka cezalandirilacaklari konusunda uyarmaktadir.

Daha önce inkar edenlerin haberi size ulasmadi mi? Onlar yaptiklarinin cezasini tattilar. Onlar için can yakici bir azap vardir" (5)

Helâk olan geçmis kavimlerin helâk edilislerine sebep olan husus zikredildikten sonra, kâfirlerin öldükten sonra dirilmeyi inkar etmelerinin hiç bir dayanagi olmadigi, mutlaka gerçeklesecek olan bu olayin Allah için hiçte zor olmadigi bildirilmekte ve pesinden söyle buyurulmaktadir:

"O halde Allah'a, peygamberine ve indirdigimiz aydinlatici Kur'an 'a iman edin. Allah sizin yaptiklarinizi çok iyi bilir" (8)

Insanlarin dünya hayatinda isledikleri amelleri, kiyamet gününde önlerine kosulacaktir. Allah'in emirlerine uyanlar yaptiklarinin karsiligini, inkar edenler de islediklerinin karsiligini bulacaklardir:

"Inkar edip ayetlerinizi yalanlayanlara gelince, iste onlar Cehennemliklerdir. Orada ebediyyen kalacaklardir. O ne kötü bir dönüs yeridir!" (10)

Pesinden müminlere hitap edilerek, baslarina gelen musibetlerin kaynagi zikredilir ve birer imtihan vesilesi olan bu musibetlere sabredilmesi gerektigi, iman edip en zor sartlar altinda bile imanindan taviz vermeyen kimselerin kalplerinin Allah'in hidayet nuruyla dolacagi bildirildikten sonra, Allah'a, O'nun emirlerini insanlara ulastiran peygamberlere itaat edilmesi emredilmekte ve peygamberin görevinin açikça teblig etmekten baska bir sey olmadigi dile getirilmektedir.

Pesinden, akil sahipleri için inkar edilmesi mümkün olmayan ve gerçekligi hiç bir delile ihtiyaç duymayan her seyin kaynagi olan yüce Allah'in var oldugu ve O'ndan baska tapinilacak hiç bir ilahin bulunmadigi, "Allah vardir. O'ndan baska ilâh yoktur. Müminler sadece Allah'a güvensinler" (13) meâlindeki ifadeyle vurgulanmaktadir.

Daha sonra, müminler, hanimlari ve çocuklarina karsi uyarilarak, onlarla olan iliskilerde dengeli davranilmasi tavsiye edilmekte, onlardan düsman olanlarin bulunabilecegi dile getirilmektedir. Mallar ve çocuklarin birer imtihan araci oldugu hatirlatilarak, onlarin sevgisinin, Allah yolunda yürümekten alikoymasi tehlikesine karsi müminler uyarilmaktadir. Iman eden kimseler güçleri ölçüsünde Rablerinden korkmali, emirlerine itaat etmeli ve riziklandirildiklari mallardan O'nun emrettigi yerlere gönül hosnutlugu içerisinde harcamalidirlar:

"Gücünüzün yettigi kadar Allah'tan korkun. Emirleri dinleyin, itaat edin. Mallarinizi emrettigi yolda harcayin. Bu sizin için daha hayirlidir. Nefsinin cimriliginden korunmus kimseler, iste onlar, kurtulusa erenlerdir" (16)

Böyle davranip emirleri, ellerinden geldigi ölçüde yerine getirmeye çalisanlar, isledikleri seyler karsiliginda kat kat mükâfat bulacaklardir. Ayrica onlarin günahlari da bagislanacaktir. Allah Teâlâ, sükreden kullarina karsi rizk sahibidir. Iman eden kimselere karsi merhametinin bir tezahürü olarak, emir-tavsiye seklinde verilen, uyulmasi gereken hususlar dile getirildikten sonra sure su mealdeki ayet-i kerime ile son bulmaktadir:

"O, görüleni de, görülmeyini de bilir. O, Azîz'dir, Hakîm'dir" (19).

Ömer TELLIOGLU

Kaynak: Sâmil Islam ansiklopedisi