Mustafa Aydemir

 

Kılık Kıyafet ve  Modernite

 

 “Ey âdemoğulları! Size (şeytanın açmak istediği ) çirkin yerlerinizi örtecek bir libas indirdik. Takva libası ise o daha hayırlıdır.” (Araf 26)

 

 

İnsanoğlunun temel ihtiyaçlarından biri de elbisedir (libas). Yeryüzünün en şerefli yaratığı olan insan en güzel şekilde örtünmeli ve giyinmelidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Allah nimetini kulunun üzerinde görmeyi sever.” buyurmuştur.

 

Sosyolojik ve psikolojik açıdan da giyinme önemlidir. Kılık ve kıyafetler insanoğlunun içtimai statüsünü de tayin eder. Bu konuda ciddi mücadeleler verilmiştir. Kısaca kıyafeti tarif edecek olursak;

 

-Bir şeyin dışarıdan görünüşü, dış kısmı, bir kimsenin giydiklerinin tamamı, şekil, suret demektir.

 

Libas ise giyilecek şey, elbise, iç ve dış giysiler anlamına gelir.

 

Tesettür, kapanıp gizlenme, örtünme manasındadır.

 

Fıkhî tarifi ise, kadınların ve erkeklerin başkalarına haram olan yerlerinin gösterilmemesidir.

 

Rasulullah (s.a.v.) zamanında kadın giysileri:

 

1. Hımar: Başörtüsü

 

2. Dır-ı: Entari

 

3. İzar: Etek (erkekler de giymiştir)

 

4. Sirval: Şalvar (kadınlar için olanı)

 

5. Mırt: Dış elbise

 

6. Cilbab: Baştan aşağı örten çarşaf, ferace, şar gibi dış elbisenin adıdır.

 

Günümüze kadar tesettür konusu çok tartışmalara neden olmuş ise de inanan insanlar Kur’an ve sünnete tabi olmuştur, güçleri nisbetinde tesettüre riayet etmişlerdir.

 

18.-19. asırlarda müslümanlar her konuda olduğu gibi kılık ve kıyafet konusunda da maalesef modernite denilen hastalığa tutulmuştur. Toplumun bir kesimi bilhassa erkekler Avrupaî giysiler, konuşmalar yeni tarzlar tercih etmişlerdir. Ardından hanımlar batılı tarzda giyinmeyi tercih etmişler.

 

Tanzimat’ta başlayan batılılaşma cereyanı kılık kıyafette de kendisini hissettirmiş. Şehir merkezinde yaşayan beyler feslerini, sarıklarını, şalvarlarını çıkartıp batılı dostlarını taklit ederek onlar gibi ceket, pantolon, gömlek ve kravat giyinmeye başlamışlardır. Başlarında fötr şapka veya diğer şapka çeşitlerini kullanır olmuşlar, kendilerine de modern, aydın gençler imajını vermişlerdir. Kendileri gibi olmayanları da yobaz, gerici, çağdışı veya ilerlemeye engel çıkartanlar olarak nitelemişlerdir. Oysa ki İslam, özel bir elbiseyi farz kılmamıştır, örtünmeyi ve tesettürü emretmiştir, farz kılmıştır. Bu konuda Peygamber efendimiz (s.a.v.)’ in pek çok hadis-i şerifleri vardır.

 

Her işin hayırlısı vasat olanıdır. Kıyafet seçiminde de bu böyledir. Gösterişli insana kibir ve gurur verici giysilerden sakınılmalıdır. Müslümanın şahsında İslam’ı küçük düşürücü, eski-püskü, pejmurde giysilerden kaçınılmalıdır. Dinimiz varlık içerisinde yokmuş gibi yaşamayı uygun görmez. Allah verdiği nimeti yerli yerinde israf etmeden kullanmamızı emretmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

 

“Sizden biri bolluğa erişirse iş elbisesinden başka bir de Cuma elbisesi edinirse üzerine bir vebal yoktur.” buyurmuştur. (Ebu Davud, Salat 219)

 

Rasulullah (s.a.v.) şu iki kıyafeti yasakladı:

 

- Çok yüksek kıyafet

 

- Çok düşük kıyafet

 

Kılık ve kıyafet konusunda batılı tarza geçerken bazı devrimci kafaların düşüncesi   şuydu:

 

Eski olan, eskiden kalmış bulunan her nazariye, her kaide ve metot çirkindir. Öyleyse ilerlemeye manidir. Bu gibi unsurları cemiyet hayatından atmadıkça ilerleme mümkün değildir.

 

İnsan üzerinde ilerlemenin görüntüleri de ceket, pantolon, fötr şapka, kravat, kolalı gömlek, bayanlar içinde kısa kollu gömlek, dizlerde etek, başlarda fötr şapka idi. Tesettürden uzaklaşmak medenî olmanın ilk sinyalleri sayılıyordu.

 

Daha sonra bunların yerini daha modern kabul edilen Avrupaî giysiler aldı ve bunlar ithal edilerek yaygınlaşması sağlandı. Kamusal alanda başı ve baldırı açık giysiler şart koşuldu. Çarşaflı öğretmenler modern giysilerle öğretmenlik yapmaya başladılar. Erkekler sakal ve bıyıklarını kestiler. Kolalı ve ütülü elbiselerle gezmeye başladılar.

 

Modernite bir rüzgar gibi ülkenin her yerini sardı. Etkilenmeyen kalmadı. Bazen cebri bazen de gönüllü uygulamalar göze çarpmaktadır. Devlet dairelerinde görev almak isteyenlere belirli şartlara uyma zorunluluğu getirildi. Parayı ve makamı tercih edenler hizmet adı altında heva ve heveslerine uydular, açılıp saçıldılar. Tercih etmeyen ama insanlara faydalı olmayı arzu edenler bireysel faaliyetler yapmakla yetindiler. Kılık ve kıyafetlerinden taviz vermediler. Bu geçmişte olduğu gibi günümüzde de devam etmektedir. Oysa ki kılık ve kıyafet çok önemlidir. Öyle zamanlar olmuş ki erkeklerin giydiği yakasız gömlek kefene benzetilmiş, insanlar ölümü düşünmeye sevkedilmişler. Gömlek yakaları hilale benzetilmiş, hilal İslamî düşüncede birliği temsil ettiği için Allah inancını kuvvetlendirmiştir. Ayrıca gömlek yakası bitişince Kur’an harflerinden he(Ω) harfi oluşmuş, he harfi Allah’ı temsil ettiği için tercih konusu edilmiş. Bu ve buna benzer inançlar giysilere kadar indirgenmiştir.

 

Hristiyan aleminde 3’lü inanç hakim olduğu için üçgen oluşturan tarzlar mimaride olduğu gibi elbise modellerinde de tercih edilmiştir. Gömleklerin sivri uçları, ceketlerin yaka ve etek uçları üçgen şeklinde yapılmıştır.

 

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yahudi ve hristiyanlara benzemek hususunda ciddi uyarılarda bulunmuştur.

 

“Bizimle müşrikler arasındaki fark, kalansüve üzerindeki sarıklardır.”  buyurmuştur.

 

Kalansüve sarık sarmaya uygun başlıktır.

 

“Kim şöhret elbisesi giyerse, Allah ona zillet elbisesi giydirir.”

 

Buradaki şöhret elbisesi insanlara caka satmak,  insanları küçük görmek, horlamak, büyüklenmek kastıyla özel süslemelerle dikilen ve giyilen elbisedir.

 

İslam’ın emirleri âlemşumüldür, kıyamete kadar geçerlidir.

 

“Mü’min kadınlara söyle; gözlerini sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, zinetlerini açmasınlar. Bunlardan görünen kısmı müstesna (eller ve yüz), başörtülerini yakalarının üstüne koysunlar.”                   (Nur 31)

 

“Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu onların tanınıp, eza edilmemelerine daha uygundur. Allah çok  yarlığayıcıdır, çok esirgeyicidir.” (Ahzab 59)

 

Yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı gibi hangi zamanda ve konumda olursak olalım erkek veya kadın müslümanlar tesettüre uymak zorundadır. Uygulama konusunda da dikkat edilmesi gereken husus tesettürün Kur’an ve sünnet ölçülerine uygun olmasıdır.

 

Günümüzde müslüman erkek ve kadınların pek çoğu tesettüre uymamaktadır. Ne yazık ki, caddelerde, sokaklarda televizyon ekranlarında gördüklerimiz bizleri hayrete düşürmektedir. Bazen insan şunu demeyi bile düşünüyor; “başını aç da başörtülülere laf söyletme!”

 

Yine bakıyorsunuz kadınlar gibi süslenen erkekler. Ani karşılaşmalarda bayan sanıyorsunuz. Bu konuda Allah’ın Rasulü:

 

“Allah, erkeklere benzeyen kadınlara, kadınlara benzeyen erkeklere lanet etsin” buyurmuştur.

 

Ölçü gayet net. Erkek erkekçe giyinecek, kadın da tesettüre uygun kadınca giyinecek. Giyinmeden maksat tesettürdür. Nice giyindiğini zannedenler var ki çıplaktır. Seçilen giysiler erkek veya kadın vücut hatlarını belli etmeyecek ve göstermeyecek şekilde olmalıdır.

 

İslam ve modernite konusunda bilhassa kadın giysileri daha çok dikkat çekmektedir. Son zamanlarda iyiden iyiye belirgin, güya mesture diye adlandırılan giysiler, deniz giysileri, mankenler vasıtasıyla müslüman hanımlara teşhir edilmektedir. Üretici firma sahiplerine bakılırsa hizmet kastıyla bu yollara başvurduklarını söylüyorlar. Bence asıl gaye paradır. İslamî duyguları ve düşünceleri sömürüdür. Çünkü fiyatları, duyduğunuz zaman dudak uçuklatacak kadar pahalıdır. Bir de ünlü insanların hanımları envai çeşit elbiseler giyerler de televizyon ekranlarında arz-ı endam ederlerse Anadolu’da bunun muhakkak yansıması olur ve maalesef bu yansıma da İslam zaviyesinden sağlıklı bir yansıma değildir.

 

Sade kabul ettiğimiz çarşaf giyenler de moderniteden etkilenmektedir. Çarşafın renkleri, kalitesi, dikim evi ona uygun bayan çantası ve tabii ki ayakkabısı. Bütün bunlar bize gösteriyor ki modernite rüzgarına kapılmayan yok.

 

Son zamanlarda ise bazı İslamî hassasiyeti olduğu sanılan televizyon kanalları da buna iyiden iyiye katkıda bulundu. Çünkü kuruluşunda katkıları bulunan muhafazakar kesim özlemle beklediği televizyona kavuşmuştu. Öndekiler doğrudur duygusuna kapıldı. O televizyon kanallarında çıkan sanatçılar örnek alınır hale geldi. Anadolu seyircisi diğer televizyonlarda yayınlanan programları eleştirirken kendisinden zannettiği televizyondaki programları ve dizileri seve seve seyreder hale geldi. Yıllar önce müstehcen kabul edilen yerli filmler sabah saatlerinde kaçırılmayan diziler oldu. Reklam filmlerinin pek çoğu müstehcen sahneler içeriyor.

 

Sonuç olarak Allah Rasulü’nün hanımları, kızları ve kadın sahabilerin hassasiyetleri dikkate alınmalı, kadınımız ve erkeğimiz tesettürü özüyle birlikte benimsemelidir.

 

Peygamber Efendimizin dediği gibi, başka kavimlere benzemeden kendi kültürümüzle kendi kumaş ve motiflerimizle başkalarının dikkatini celp etmeden, Allah ve Rasulü’nün hoşuna gidecek, rızalarını kazanacak giysileri tercih etmeliyiz. Kılık ve kıyafetimizi ona göre uyarlamalıyız. Çünkü;

 

“Kim bir kavme benzemek isterse o ondandır.” buyuruyor Allah Rasulü.

 

Ne mutlu, O’nu ve hâlini örnek alanlara. Konumuzu kadın bir sahabiyeden alınan anekdotla noktalayalım.

 

Ümmü Hallat (r.a.) İslam saflarında çarpışarak şehit olan oğlundan haber almak için örtülerine bürünmüş olarak ve hiçbir şey olmamış gibi sakin sakin vakarla Rasulullah (s.a.v.)’in yanına geldiğinde onu bu halde gören oradaki sahabilerden biri :

 

“Ölen oğlundan haber almaya böyle örtülerine bürünmüş olarak, üstüne başını yırtmadan mı geldin” demiş.

 

Bu soruya karşı Ümmü Hallat r.anha’nın cevabı müslüman bir hanıma yakışır şekilde olmuş:

 

“Oğlumu kaybettiysem hayamı da  kaybetmedim ya” (Ebu Davud)

 

Kaynak: Ilkadim dergisi, 09-2004


 

.