>III- MUÂMELELERLE İL­Gİ­Lİ

ŞER’İ HÜ­KÜM­LER BAĞ­LA­YI­CI MI­DIR?

 

İslâm di­ni semâvî din­ler zin­ci­ri­nin son hal­ka­sı­nı teş­kil eder. Va­hiy ve sün­net İslâm top­lu­mu­nun ih­ti­ya­cı olan ahı­ret ve­ya dün­ya­ya iliş­kin hü­küm­le­ri ge­tir­miş­tir. İba­det­le­re ait emir­ler ve iba­det­le­rin ya­pı­lış şe­kil­le­ri gi­bi, İslâm’ın ai­le, ti­ca­ret, eko­no­mi, mi­ras ve ben­ze­ri gün­lük ha­yat­la il­gi­li emir ve ya­sak­la­rı da de­li­lin du­ru­mu­na gö­re farz, va­cip, sün­net, müs­te­hap, ya da ha­ram, mek­ruh hü­küm­le­ri­ne ta­bi olur. Kur’an-ı Ke­rim ve sün­net bir bü­tün olup, bun­lar­dan yal­nız bi­ri­si­ne ta­bi olup, di­ğe­ri­ni inkâr et­mek ki­şi­yi din­den çı­ka­rır. Di­ğer yan­dan Kur’an-ı Ha­kim’in bir kı­sım hü­küm­le­ri­ni ka­bul edip bir kıs­mı­nı inkâr et­mek de ki­şi­yi din­den uzak­laş­tı­rır.

Al­lah Teâlâ şöy­le bu­yu­rur: “Al­lah’ı ve pey­gam­be­ri­ni inkâr eden­ler, Al­lah ve pey­gam­ber­le­ri ara­sın­da ay­rı­lık gö­ze­ten­ler; “On­la­rın bir kıs­mı­na ina­nır, bir kıs­mı­nı inkâr ede­riz” di­ye­rek, iki­si ara­sın­da bir yol tut­mak is­te­yen­ler, iş­te on­lar, ger­çek­ten kâfir olan­lar­dır. Biz kâfirler için al­çal­tı­cı bir azap ha­zır­la­mı­şız­dır.”46.

İslâm bir ko­nu­da açık bir hü­küm or­ta­ya ko­yun­ca, bu hü­küm mü’min­ler için bağ­la­yı­cı olur. Bu bir emir ola­bi­le­ce­ği gi­bi bir ya­sak da ola­bi­lir. İba­det em­ri ola­bi­le­ce­ği gi­bi, ti­ca­ret, ik­ti­sat, ev­len­me, bo­şan­ma gi­bi gün­lük mu­a­me­le­le­re ait de ola­bi­lir. Ar­tık İslâm’ın çö­züm ge­tir­di­ği ve­ya açık ya­sak koy­du­ğu bir ko­nu­da mü’min­le­re baş­ka bir al­ter­na­tif üret­me ve­ya ter­cih yap­ma hak­kı da ta­nın­ma­mış­tır. Çün­kü va­hiy ve sün­net sos­yal prob­lem­le­ri kö­ke­ni­ne i­ne­rek çö­zer ve top­lum­da ta­bii den­ge­le­ri ku­rar. Al­lah Teâlâ şöy­le bu­yu­rur: “Şüp­he­siz bu Kur’an, in­san­la­rı en doğ­ru yo­la gö­tü­rür. Sa­lih amel­ler iş­le­yen mü’min­le­re bü­yük bir mükâfat ol­du­ğu­nu, âhirete iman et­me­yen­le­re de can ya­kı­cı bir azap ha­zır­la­dı­ğı­mı­zı müj­de­ler.”47

Al­lah ve Resûlünün bü­tün emir ve ya­sak­la­rı­na uyul­ma­sı­nı bil­di­ren pek çok âyet var­dır. Bun­lar­da iba­det­ler­le gün­lük mu­a­me­le­ler ara­sın­da bir ayı­rım ya­pıl­maz. Ba­zı­la­rı şun­lar­dır:

“Ey iman eden­ler! Al­lah’a ita­at edin. Pey­gam­be­re ve siz­den olan ida­re­ci­le­re de ita­at edin. Eğer Al­lah’a ve âhiret gü­nü­ne iman edi­yor­sa­nız, ara­nız­da her­han­gi bir şey­de an­laş­maz­lı­ğa düş­tü­ğü­nüz za­man, onun hük­mü­nü Al­lah’a ve Rasûlüne ha­va­le edin. Bu da­ha ha­yır­lı ve so­nuç ba­kı­mın­dan da­ha gü­zel­dir.”48 An­cak ulu’l-emr’e ita­at İslâm’a uy­gun olan emir­ler­le sı­nır­lı­dır. Çün­kü Resûlullah (s.a); “Al­lah’a is­yan olan ko­nu­da ku­lu din­le­me ve ita­at yok­tur”49 bu­yur­muş­tur.

Os­man­lı İm­pa­ra­tor­lu­ğu’nun dün­ya­ya hük­met­ti­ği dö­nem­ler­de, ida­re­ci­le­rin İslâm’ın hü­küm­le­ri­ne ne de­re­ce bağ­lı ol­duk­la­rı­nı şu olay­dan da an­lı­yo­ruz:

Kanûnî Sul­tan Sü­ley­man (ö.1566 M.) son se­fe­ri olan Zi­get­var se­fe­ri­ne çı­kar­ken, ecel va­ki olur­sa nâşı ile bir­lik­te gö­mül­mek üze­re ve­zi­ri So­kol­lu Meh­med Pa­şa’ya bir pa­ket ve­rir. Kanûnî ve­fat edin­ce, So­kol­lu bu ema­ne­ti Şeyhülislâm Ebus­su­ud Efen­di (ö. 1573 M.)’ye ve­rir ve va­si­ye­ti bil­di­rir. Şeyhülislâm kab­re, ke­fen­li nâş dı­şın­da bir eş­ya­nın gö­mü­le­me­ye­ce­ği­ni bil­di­rir. Cey­lan de­ri­si boh­ça açıl­dı­ğın­da, için­den Kanûnî’nin tah­ta çık­tı­ğı gün­den son se­fe­ri­ne ka­dar ic­ra­a­tı­nın, önem­li sa­vaş ve uy­gu­la­ma­la­rı­nın meşrû ve İslâm’a uy­gun ol­du­ğu­nu bil­di­ren fet­va­lar çık­mış­tır. Fet­va­la­rın ço­ğun­da ken­di im­za­sı­nı gö­ren Şey­hü­lis­lam Ebus­su­ud Efen­di’nin ağ­la­ya­rak: “Sü­ley­man, Sü­ley­man. Sen ken­di­ni bu fet­va­la­ra da­ya­na­rak kur­tar­dın, fa­kat biz­le­ri kim kur­ta­ra­cak” de­di­ği nak­le­dil­miş­tir.50

Aşa­ğı­da­ki ayet­ler­de gün­lük mu­a­me­le­ler­de İslâmî hü­küm­le­ri gö­zet­me­nin ge­rek­li­li­ği açık­ça ifa­de bu­yu­ru­lur:

“Rab­bi­ne ye­min ol­sun ki, ara­la­rın­da­ki an­laş­maz­lık­lar­da se­ni ha­kem se­çip son­ra da ver­di­ğin hük­me iç­le­rin­de bir sı­kın­tı duy­ma­dan tam ola­rak bo­yun eğ­me­dik­çe, iman et­miş ola­maz­lar.”51

“Al­lah ve Resûlü, her­han­gi bir hu­sus­ta hü­küm ver­di­ği za­man, mü’min bir er­ke­ğin ve mü’min bir ka­dı­nın iş­le­rin­de baş­ka yo­lu seç­me hak­la­rı yok­tur. Kim Al­lah’a ve Resûlüne is­yan eder­se, şüp­he­siz ki o, açık­ça sa­pıt­mış­tır.” 52

Yü­ce Al­lah’ın em­ri­ne kar­şı ge­len­ler şöy­le uya­rı­lır:

“Al­lah’ın em­ri­ne kar­şı ge­len­ler, baş­la­rı­na bir belâ gel­me­sin­den ve­ya şid­det­li bir aza­ba uğ­ra­ma­la­rın­dan sa­kın­sın­lar.”53 Di­ğer yan­dan Ni­sa Sûresi’nin 12. âyetinde te­mel mi­ras his­se­le­ri be­lir­len­dik­ten son­ra, bu hü­küm­le­rin yap­tı­rım gü­cü­nü ifa­de eden de­va­mı iki âyette şöy­le bu­yu­ru­lur: “İş­te bun­lar, Al­lah’ın koy­du­ğu sı­nır­lar­dır. Kim Al­lah’a ve Rasûlüne ita­at eder­se, Al­lah onu al­tın­dan ır­mak­lar akan cen­net­le­re ko­yar. Ora­da ebedî ka­la­cak­lar­dır. İş­te bü­yük kur­tu­luş bu­dur. Kim de Al­lah’a ve Rasûlüne is­yan eder ve Al­lah’ın koy­du­ğu sı­nır­la­rı aşar­sa, Al­lah onu ebe­di ka­la­ca­ğı ce­hen­nem ate­şi­ne ko­yar. Ve onun için al­çal­tı­cı bir azap var­dır.”54

Hz. Pey­gam­ber (s.a)’in iba­det­ler ve­ya gün­lük muâmelelerle il­gi­li emir ve ya­sak­la­rı da üm­met için bağ­la­yı­cı­dır. Bu­nu biz­zat Yü­ce Al­lah şu âyetleriyle bil­dir­miş­tir: “Kim Rasûl’e ita­at eder­se, Al­lah’a ita­at et­miş olur.”55 “Pey­gam­ber si­ze ne ver­diy­se onu alın ve si­ze ne­yi ya­sak­la­dıy­sa on­dan sa­kı­nın. Al­lah’tan kor­kun. Çün­kü Al­lah’ın aza­bı çe­tin­dir.”56 “De ki: “Eğer Al­lah’ı se­vi­yor­sa­nız ba­na uyun ki, Al­lah da si­zi sev­sin ve gü­nah­la­rı­nı­zı ba­ğış­la­sın. Al­lah çok ba­ğış­la­yan ve çok mer­ha­met eden­dir.”57

Biz gün­lük muâmelelerin ai­le, mi­ras ve dev­let yö­ne­ti­mi gi­bi bö­lüm­le­ri­ni baş­ka bir araş­tır­ma­ya bı­ra­ka­rak, bu cilt­te ti­ca­ret, eko­no­mi ve ben­ze­ri ko­nu­la­rı ele ala­ca­ğız.