>IV- AKİT ÇEŞİTLERİ
Akitler çeşitli bakımlardan bölümlere ayrılmıştır:
A) Sahih ve Gayri Sahih Akit:
1. Sahih akit:
Rükün ve şartlarında bir eksiklik bulunmayan akitlerdir. İcap-kabul, akdi yapanlar, akdin konusu gibi ana unsurları tam olan akitler bu gruba girer. Akıllı ve ergin kimsenin meşrû bir malını peşin veya veresiye bir bedelle satması gibi. Hanefîler bunu, “Aslı ve vasfı bakımından meşrû olan akittir.” diye tanımlamışlardır. Sahih akit derhal sonuçlarını meydana getirir. Meselâ; ehliyetli bir kimse mütekavvim bir malını satınca, eğer satışta muhayyerlik yoksa, icap ve kabulün arkasından alıcının satılan malda, satıcının da satış bedeli üzerinde mülkiyet hakkı doğar.
2. Sahih olmayan akit:
Bu, esas unsurlarından veya şartlarından birisi bulunmayan akittir. İçki, domuz, kan, murdar ölmüş hayvan eti, ehliyetli olmayan kişinin satışı gibi.
a) Fâsit ve bâtıl akit ayırımı:
Hanefîlere göre sahih olmayan akitler fâsit ve bâtıl olmak üzere ikiye ayrılır. Ancak bu ayırım mülkiyetin nakli sonucunu doğuran veya akdi yapanları karşılıklı borç yükü altına sokan akitlere mahsustur. Satım, kira, hibe, karz, havâle, şirket, müzaraa, müsâkât ve taksim akdi gibi muameleler bu niteliktedir. Vekâlet, vesâyet gibi mâlî olmayan; âriyet ve vedîa vermek gibi tarafları karşılıklı borç yükü altına sokmayan mâlî akitlerde; ibadetlerde ve boşama, vakıf, kefâlet gibi tek yanlı iradeyle meydana gelen tasarruflarda ise fâsitle bâtıl arasında bir fark yoktur.
Hanefîler dışındaki çoğunluğa göre ise, hem ibadetler ve hem de akitler konusunda fasitle bâtıl aynı anlama gelir.
b) Fâsit ve bâtıl akit ayırımının dayandığı deliller:
Fâsit ve bâtıl akit ayırımı konusunda Hanefilerle diğer mezhepler arasındaki görüş ayrılığı, İslâm’daki bir yasağın akit üzerinde hangi ölçüde bir sonuç doğuracağını farklı anlamaya dayanır. Akitlerle ilgili İslâm’ın koyduğu bir yasağa uyulmadığı takdirde hem günaha girilir, hem de akit ortadan kalkar. Diğer bir görüşe göre yalnız günah olur, fakat akit geçerliliğini korur. Yine eksiklik akdin rükün veya şartlarıyla ilgili ise, farklı sonuç meydana gelir mi?
Hanefîlere göre, bazan İslâm’ın akitlerle ilgili yasağı, işleyene günah kazandırır, fakat akit geçerliliğini korur. Ancak bu yasak veya eksiklik akdin rükünlerinde, yani icap, kabul veya akdin konusunda olursa yahut bunları tamamlayan şartlarda bir eksiklik bulunursa akit batıl olur. Meselâ; akdin konusu, şarap veya domuz eti gibi, mübah değilse veya mal ya da satış bedeli ortada yoksa, ya da teslimi imkânsızsa akit bâtıl olur. Eğer hükmü tamamlayan veya hükümle ilgili olan bir şart eksikse akit fâsit olur, batıl olmaz. Bir satım akdinde ödenecek olan para miktarının veya ödeme vadesinin bilinmemesi gibi hükmün uygulanması sırasında anlaşmazlığa yol açacak eksiklikler sebebiyle akit fasit olur. Buna göre fasit akit; akdin vasfında, yani hüküm ve sonucunu tamamlayan şartlarında eksiklik bulunan akittir.53
Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîlere göre, akitle ilgili bir yasak, o akdin bir sonuç meydana getirmesine engel olur. Çünkü yasağa rağmen böyle bir akdi yapmak Allah’a isyandır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Kim bizim emrimize uymayan bir iş yaparsa kabul edilmez, kim dinimize onda olmayan bir iş sokarsa kabul edilmez”54 Ashab-ı kiram, hakkında yasak bulunan akitlerin bâtıl oluşu üzerinde görüş birliği içindedir. Bu yüzden onlar faizi ve müşriklerle yapılan evlenme akdini geçersiz saymışlardır. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de; “Allah alış-verişi helâl, faizi ise haram kıldı.”55 “İman etmedikçe müşrik kadınlarla evlenmeyin” 56 buyurulmuştur.57
Akitlerde fesat sebepleri dörttür: Çok bilinmezlik, garar (bir taraf için aldanma riski), korkutma ve bozucu nitelikteki şart.
c) Fâsit ve bâtıl akdin hükümleri:
Fasit akitte kabz veya teslim gerçekleşmişse, iki bedelin yani satılan malın ve satış bedelinin mülkiyetleri akdin taraflarına geçer. Fasit kira akdinde kiracı maldan yararlanma hakkına sahip olur, fiilen yararlanınca da kira bedelini ödemesi gerekir. Ancak fasit satım akdi, alıcıya belirlenen satış bedelini değil de, emsal bedeli veya malın pazar yerinde kabz günündeki değerini ödeme yükümlülüğü verir. Fasit kira akdinde de emsal kira bedeli ödenir. Ancak bunun miktarının akitte konuşulan bedeli aşmaması gerekir.
Şer’î hükümleri gözetmek için fasit akdin ya akdi yapanlardan birisince, ya da hakim tarafından feshedilmesi hakkı doğar. Bu hak, fesih engelleri ortaya çıkıncaya kadar kabzdan sonra da devam eder. Fesih engelleri şunlardır: 1) Malın helâkı veya tüketilmesi yahut buğdayın un, unun ekmek yapılması gibi şekil değiştirmesi. 2) Asıldan olmayan bitişik ilâvelerin meydana gelmesi. Unun yağ veya şekerle karışması, arsa üzerine bina yapılması, kumaşın boyanması. 3) Kabzedilen malda yeni bir satış, hibe, rehin veya vakıf gibi bir yolla tasarrufta bulunulması.
Bâtıl akit ise hiçbir sonuç meydana getirmez. Meselâ; satım akdinde iki bedelin (mal ve para) mülkiyeti taraflara geçmez. Bâtıl nikah kadına nafaka ve miras hakkı sağlamaz.
Ancak batıl satım akdinde satılan mal, alıcının elinde iken kasıt sonucunda telef olsa, misliyle veya değeriyle tazmin edilir. Batıl bir akitte zaman aşımı işlemez, bu yüzden uzun süre geçse bile akdin batıl olduğu ileri sürülebilir. Çünkü bâtıl yok hükmündedir. Fasit akitte ise zaman aşımı, tarafların fesih hakkı devam ettiği sürece uzar. Fesih engeli meydana gelince akit kesinleşir.58
d) Mekruh akitler:
Bazı akitler rükün, şart veya vasıflarında hiçbir eksiklik bulunmadığı halde, akdin kendisi dışında kalan bir sebepten ötürü yasaklanmış olabilir. Hanefîler bu gibi akitleri mekruh sayarken, çoğunluk mezhep müctehitleri haram kaul ederler.
Kendi dışında kalan bir sebeple yasaklanan başlıca muameleler şunlardır:
aa) Neceş satışı: Bu, bir kimsenin gerçek alıcı olmadığı halde sırf müşteri kızıştırıp fiyatı yükseltmek amacıyla alış-verişe karışmasıdır. Hz. Peygamber (s.a); “Sırf müşteri kızıştırmak için satışa girmeyiniz”59 buyurmuştur. Hanefilere göre, müşteri kızıştırma, eğer malın fiyatı gerçek değerini aşarsa mekruh olur. Eğer arttırma, mal değerini bulmadığı için yapılmışsa bunda bir sakınca bulunmaz. Burada adalet için yardımlaşılmış olur. Açık arttırma veya kapalı zarf usulü teklif olarak en yüksek fiyat verene malı satmak mümkün ve caizdir. Ancak açık arttırmaya da hile sokulmamalıdır.60
bb) Telakkı’r-rukbân yasağı: Şehirdeki bazı kimselerin köyden veya dışardan mal getirenleri yolda karşılayıp malları elinden almasıdır. Burada, üreticinin şehirdeki günlük rayiç fiyatları öğrenmesi engellenmekte, şehirli tüccarın onun elinden ucuza aldığı malı piyasaya kontrollü ve pahalı olarak sürmesi veya karaborsaya düşürmesi söz konusu olmaktadır. Hadiste şöyle buyurulur:
“Hz. Peygamber binitlileri yolda karşılamayı, yani pazara gelmeden yüklerini satın almayı yasaklamıştır.”61 Hanefîlere göre, bu şekilde üretici veya malı dışarıdan getiren kimse ile tüketici arasına girmek eğer topluma zarar veriyorsa tahrîmen mekruhtur. Eğer sun’î fiyat artışına yol açmıyorsa bunda bir sakınca bulunmaz.
cc) Şehirlinin köylü adına satış yapması: Şehirlinin köylüye ait ürünleri depolayıp, komisyoncu sıfatıyla piyasaya sürmesi yasaklanmıştır. Tavus’un, İbn Abbas (r. anhümâ)’dan naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: “Hz. Peygamber, şehirlinin köylü adına satış yapmasını yasaklamıştır. Tavus, İbn Abbas’tan böyle bir satışın şeklini sormuş, İbn Abbas; şehirli köylüye komisyonculuk (simsarlık) yapıp, onun malını satamaz, diye cevap vermiştir.” 62 Hz. Enes’ten nakledilen başka bir hadiste, köydeki mal sahibi ile şehirdeki komisyoncunun birbirinin oğlu veya babası bile olsa bunun caiz olmadığı belirtilir.63
Hanefîlere göre böyle bir komisyonculuk belde halkına zarar veriyorsa mekruh olur, aksi halde bunda bir sakınca bulunmaz. Mâlikîlere göre, neceş satışı gibi, bu şekil komisyonculuk da akdin feshini gerektirir.
dd) Cuma namazı sırasında satış yapmak: Cuma namazı ile yükümlü olanların cuma saatinde işlerini bırakıp namaza koşmaları gerekir. Sadece cemaate gelmemek için özürlü olan erkeklerle, gayri müslimler, kadın ve çocuklar bunun dışındadır. İşte cuma namazı sırasında namaza gitmeyip de bir takım günlük muameleler, akitler yapılırsa bu akitler geçerli olmakla birlikte mekruhtur. Şâfiîlere göre ise böyle bir akit haram olur. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de; “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman hemen Allah’ın zikri olan namaza koşun, alış verişi bırakın”64 buyurulmuştur.
Hanbelîlere göre bu sırada yapılan akitler geçerli olmaz, Mâlikîlerde meşhur olan görüşe göre ise akit feshedilir.
Cuma namazı vakti Hanefîlere göre ilk ezandan, çoğunluğa göre ise hatibin minbere çıkışından itibaren namazın sonuna kadar olan süredir.65
B) Sahih Akdin Çeşitleri:
Hanefî ve Mâlikîlere göre sahih olan akitler yürürlük kazanan (nâfiz) veya izne bağlı (mevkûf) bulunan akitler olmak üzere ikiye ayrılır:
1. Derhal uygulanabilen akit (nafiz):
Ehliyetli kimsenin rükün ve şartlarına uyarak yaptığı akitler derhal uygulanabilir. Meselâ; reşit kimsenin kendi malı üzerinde yaptığı akit; yine velî veya vasinin küçük çocuk veya kısıtlı adına yaptığı akit ile vekilin müvekkili adına yaptığı akit derhal sonuçlarını doğurur. Hükmü; kimsenin iznine bağlı olmaksızın akit yapıldıktan hemen sonra hükümleri meydana gelir.
Akitle birlikte yürürlük kazanan muâmeleler bağlayıcı (lâzım) olup olmaması bakımından da ikiye ayrılır.
Bağlayıcı (lâzım) akit; taraflardan birisinin, diğerinin rızası olmadan feshetme hakkının bulunmadığı akittir. Meselâ; satım ve kira akdi gibi. Bunlar tek yanlı irade ile feshedilemez. Akitlerde asıl olan bağlayıcı olmaktır. Çünkü Kur’an-ı Kerim‘de; “Ey iman edenler akitlerinizi yerine getirin” buyurulmuştur.
Bağlayıcı olmayan akit; müctehidlerin bazısı buna caiz akit de demişlerdir. Bu, akdi yapanlardan birisinin, diğerinin rızasına bağlı olmaksızın tek yanlı iradeyle feshedebildiği akittir. Vekâlet, âriyet ve vedîa verme ile muhayyerlik bulunan akitler bu niteliktedir.
2. Başkasının iznine bağlı olan akit (mevkûf):
Yürürlük kazanması başkasının iznine bağlı bulunan akitlere “mevkûf akit” denir. Bu tür akitler konu veya tasarruf ehliyeti ya da yetkisi üzerindeki bir eksiklik sebebiyle ortaya çıkar. Akit yapma yetkisi ya mâlik veya mâlikin temsilcisi olması, ayrıca akdin konusu üzerinde de kiracı, rehin alan gibi başka birisinin hakkının bulunmaması ile gerçekleşir. Bu yüzden mal sahibi veya onun temsilcisi olmayan bir kimsenin (fuzûlî) yaptığı akit ile kiradaki veya rehindeki bir mal üzerine yapılan akit mevkûf olur ve hak sahibi izin vermedikçe de yürürlük (nefâz) kazanmaz.66 Mecelle’de mevkûf akit şöyle tarif edilmiştir: “Mevkûf satım akdi, başkasının hakkı taalluk eden satıştır. Fuzûlî’nin satışı gibi” (Mad. III, 368) “Satım akdinin nâfiz olması için satıcı, satılan mala mâlik veya mal sahibinin vekili yahud vasîsi olmak, yahud da başkasının hakkı olmamak şarttır” (Mad 365)
C) İsmi Nass’la veya örfçe Belirlenen Akitler:
1. İsmi âyet veya hadisle belirlenen akitler:
Bunlar vahiy ve sünnette kendisine bir isim verilen ve genel şart ve esasları belirlenen akitlerdir. Satım, kira, hibe, rehin, vekâlet, kefâlet, havâle, karz, sulh, nikâh ve vasiyet gibi akitler bu niteliktedir.
2. İsmi örf tarafından belirlenen akitler:
Bunlar vahiy ve sünnette isim olarak yer almamakla birlikte toplumun ihtiyacı sebebiyle ortaya çıkan ve temelde nasslarla çelişmeyen akitlerdir. Toplumların gelişmesi, yeni keşif ve icatlar sonucunda yeni yararlanma şekillerinin ortaya çıkışı yeni bir takım sözleşme çeşitlerini de beraberinde getirmiştir. İstisnâ’ (sipariş verme) akdi, vefa satışı, çift kira akdi (icâreteyn), yeni taahhüt ve borç yükü altına girme sözleşmeleri, maden ve petrol aramaları için imtiyaz veren şirket çeşitleri, gazete ve dergi ilân, reklâm ve yayın sözleşmeleri bunlar arasında sayılabilir.67
Yukarıda da açıkladığımız gibi çoğunluk müctehidlere göre, nass’larla çelişmemek şartıyla yeni yeni akitler ortaya koymak mümkündür. Bu konuda Hanbelîler geniş serbestlik taraftarıdır. Hanefî, Şâfiî ve Mâlikîlere göre, kıyas, istihsan, örf, maslahat ve benzeri delillere dayanılarak yeni akit tipleri ortaya konulabilir.
D) Ayn’a (eşya) Bağlı Olup Olmama Bakımından:
Akitler ayn’a bağlı olup olmamasına göre, aynî olan ve aynî olmayan diye ikiye ayrılır:
1. Aynî akit: Akdin tamam olması ve sonuçlarının meydana gelmesi, akit konusu olan şeyin teslimini gerektiren akitlerdir. Bunlar beş tane olup şunlardır: Âriyet, vedîa, karz, hibe ve rehin.
Faiz cereyan eden (ribevî) malların birbiriyle mübadelesinde ise her iki karşılığın da akit meclisinde kabzedilmesi gerekir. Hz. Peygamber faiz cereyan eden maddelerden altı tanesini örnek olarak şöyle belirlemiştir: “Altını altınla, gümüşü gümüşle, buğdayı buğdayla, arpayı arpayla, tuzu tuzla, hurmayı hurmayla aynı miktarda ve peşin olarak trampa edin. Eğer bunlar değişik cinsten olursa, peşin olunca istediğiniz gibi satış yapınız.”68
Ölçü veya tartı ile yahut standart olup sayı ile satılan bütün mallar kıyas yoluyla bu hadis kapsamına alınmıştır. Buna göre, buğdayla inşaat demiri veya çimento mübadele edilse bunun peşin yapılması gerekir. Aksi halde “nesîe faizi” meydana gelir. İleride faiz konusunu geniş olarak açıklayacağımız için burada kısa geçiyoruz.
2. Aynî olmayan akit: Bu, mücerred icap ve kabul ile sonuçlarını doğuran, kabza gerek duyulmayan akittir. Yukarıda sözü edilen aynî akitler dışında kalan bütün akitler bu kapsama girer.
E) Bedelli ve Bedelsiz Akit:
1. Bedelli (İvazlı) akit: Bir malın mülkiyeti karşı tarafa bir bedel karşılığında geçiyorsa böyle akde “bedelli akit” denir. Mülkiyeti geçirilen şey, bir mal olsun veya bir yararlanma hakkı bulunsun sonuç değişmez. Meselâ; satış, kira, sarf, sulh, taksim, istisnâ’ (sipariş verme), müzâraa ve müsâkât (bağ-bahçe ortaklığı) gibi içinde bir karşılık (ivaz) bulunan ve iki taraf arasında mübadeleye dayanan akitler bu kapsama girer.
2. Bedelsiz akit: Bir şeyin mülkiyeti karşılıksız olarak intikal ederse buna bedelsiz veya teberru akdi denir. Hibe, sadaka, vakıf, ödünç verme gibi muâmeleler bu niteliktedir. Bunlara “temlîkât” denir. Temlîkât; mülkiyetin nakli sonucunu doğuran akit demektir.
Bir akit; ödünç verme, kefili kabul etme, bedel şartlı hibe gibi başlangıçta teberru akdi olup, sonra da karşı tarafın bedel vermesiyle akit bağlayıcı hale gelebilir. Bu gibi akitler de başlangıcı bakımından teberru, sonucu bakımından ise bedelli bir akit olur.
F) Tazmin Sorumluluğu Bakımından Akitler:
Akitler akdi yapanların ödeme sorumluluğu altına girip girmemesine göre şu kısımlara ayrılırlar:
1. Ödeme sorumluluğu gerektiren akitler: Satım, mal karşılığında sulh, karz gibi akitlerde akit konusu malı teslim alan taraf tazmin sorumluluğunu da yüklenmiş olur. Mal zayi olursa teslim alanın hesabına zayi olmuş bulunur.
2. Emânet akitleri: Âriyet, vedîa, şirket, vekâlet gibi akitlerde karşı tarafa teslim edilen mala emânet hükümleri uygulanır. Yukarıdaki akitlerden birisine dayanarak malı elinde bulunduran kimse “emîn” sayılır. Malın zayi olması halinde zayi olmada, kasıt, kusur veya ihmali bulunmadıkça tazmin sorumluluğu bulunmaz.
3. İki yönlü akitler: Meselâ; kira akdi bu niteliktedir. Kiralanan şey, kiracının kusuru olmaksızın zayi olsa tazmin sorumluluğu bulunmaz. Ancak kira konusu olan yararlanmada kiracının aleyhine zayi olmuş sayılır.