X- İSLÂM’DA YASAK OLAN
SATIŞLARA TOPLU BAKIŞ
İslâm fert veya toplum için zararlı olan, bünyesinde belirsizlik, aldatma, hile, tek yanlı yarar ve haksız kazanç gibi nitelikleri taşıyan satış türlerini yasaklamıştır. Çoğunluk müctehitler yasaklanmış satış türleri için “bâtıl” veya “fâsit” terimini eş anlamda kullanırken Hanefîler temelde geçersiz olan satışa “bâtıl”, tamamlanması mümkün olan bir eksiklikten dolayı bozuk olan satışa ise “fâsit” terimini kullanmışlardır. Buna göre meselâ; şarap satışı bâtıl olurken, vade belirlenmeden yapılan satış akdi “fâsit” adını alır. Bâtıl satış geçersiz olup herhangi bir sonuç doğurmaz. Fâsit satış ise eksiklik giderilerek geçerli hale getirilebileceği gibi satılanın alıcıya teslimi, onun bu malda dönülemeyen tasarruflarda bulunması veya tüketmesi gibi hallerde satış kesinleşir ve alıcı bu malın mislini ya da kabz günündeki değerini ödemeyi üstlenmiş olur.
Yasaklama tarafların ehliyetinde, kullanılan ifadelerde veya satış konusundaki bir eksiklikten doğabileceği gibi, satışla ilgili bir niteliğin, fasit bir şartın veya şer’î bir yasağın bulunmasından dolayı da ortaya çıkmış olabilir. Aşağıda İslâm’a göre haram veya mekruh derecesinde yasak kapsamına giren alış-veriş çeşitlerini toplu bir şekilde vermeye çalışacağız.
Yasaklanmış Bulunan Başlıca Satış Türleri Şunlardır:
1. Akıl Hastasının Alış-Verişi:
Akıl hastasının yapacağı alış-verişin geçerli olmadığı konusunda görüş birliği vardır. Çünkü akıl ve temyiz gücü arızalanınca eda ehliyeti ortadan kalkar. Sarhoş, baygın veya uyuşturucu alarak temyiz gücünü kaybetmiş olan kimseler de bu niteliktedir.
Ancak Hanefîlere, bir kısım Şâfiîlere ve Mâlikîlerin çoğuna göre haram yolla, kendi isteği ile sarhoş olanın alış-veriş, boşama gibi tasarrufları geçerli sayılmıştır. Hanbelîler aksi görüştedir.
2. Küçük Çocuğun Alış-Verişi:
Temyiz gücüne sahip olmayan küçük çocukların çok basit şeyler dışında alış-verişlerinin geçerli olmadığı konusunda görüş birliği vardır. Temyiz gücüne sahip olan çocukların erginlik çağına kadar yapacakları alış-veriş ise Hanefî, Mâlikî ve Hanbelîlere göre velilerinin iznine veya icâzetine bağlı olarak geçerlidir. Veli izin verirse satış yürürlük kazanır. Çünkü küçüklerin denenmesi, tecrübe kazanıp yetişmeleri ancak bu şekilde mümkün olur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur: “Evlenme çağına gelinceye kadar yetimleri deneyin. Eğer rüşde erdiklerini açıkça görürseniz mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler de mallarına sahip olacaklar endişesiyle onların mallarını israf ederek, tez elden yemeyin.”340 Mümeyyiz küçüklük devresi yaklaşık yedi yaşla erginlik çağı arasındaki devreyi kapsar.341
Diğer yandan mümeyyiz küçüğün bağışı kabulü gibi tamamen lehine olan tasarrufları velisinin iznine gerek olmaksızın geçerli olduğu gibi ödünç verme, borca kefâlet gibi tamamen zararına olan tasarruflar velinin izni olsa bile yürürlük kazanmaz.
Şâfiîlere göre ise erginlik çağına gelmeyen çocukların satışı geçerli değildir. Çünkü o ehliyetsizdir.
3. Zorlanan Kimsenin (Mükreh) Alış-Verişi:
Bir kimse zorlama sonucu bir malını satmak zorunda kalsa Hanefîlere göre yetkisiz temsilci (fuzûlî) de olduğu gibi muâmele askıda kalır. Yürürlük kazanmaz. Eğer zorlanan kişi zorlama kalktıktan sonra satışa icazet verirse yürürlük kazanır. Hadiste zorlamanın sorumluluğu kaldırdığı belirtilir: “Şüphesiz Allah, ümmetimden yanılmayı, unutmayı ve zorlandıkları şeyin hükmünü kaldırmıştır.”342
Mâlikîlere göre zorlananın satışı bağlayıcı değildir. Onun için satışı fesih veya devam ettirme arasında tercih yapma hakkı vardır. Hanbelîlere göre ise, satışın yapılması sırasında rıza bulunmadığı için böyle bir satış geçerli değildir.
4. Yetkisiz Temsilcinin (Fuzûlî) Alış-Verişi:
Hanefî ve Mâlikîlere göre yetkisiz temsilcinin satışı, gerçek mal sahibinin icazetine bağlı olarak geçerlidir. Çünkü sonradan verilen icazet, önceden verilen izin gibidir. Şâfiî ve Hanbelîlere göre ise böyle bir satış prensip olarak geçerli olmaz. Çünkü bir kimsenin malik olmadığı şeyi satması yasaklanmıştır. Yasak ise yasaklanan akdin fasit olmasını gerektirir.
5. A’mâya Yapılacak Satış:
Çoğunluğa göre satılan malın nitelikleri belirtilerek amâya yapılacak satış geçerlidir. Çünkü onun satışa rızası vardır. Şâfiîlere göre, malın iyisini ve kötüsünü ayırdetmeye gücü yetmeyeceği için ona yapılacak satış geçerli olmaz. Çünkü onun hakkında akit konusu mechul sayılır.
6. Kısıtlının (Mahcur) Alış-Verişi:
Sefihlik, iflâs veya hastalık nedeniyle kısıtlı bulunan kimsenin alış-verişi Hanefî, Mâlikî ve Hanbelîlerin tercih edilen görüşüne göre onu temsil eden velinin icazetine bağlı olarak geçerlidir. Şafiîlere göre ise ehliyetinin bulunmaması ve sözüne itibar edilmemesi nedeniyle onun satışı geçerli olmaz.
Hanefî ve Mâlikîlere göre iflâs yüzünden kısıtlı olan kimsenin satışı alacaklıların icazetine bağlı olarak geçerlidir. Şâfiî ve Hanbelîlere göre ise böyle bir satış geçersizdir. Müteahhirûn (sonradan gelen) Hanefî fakihleri borcu servetini aşmış olan kimselerin kısıtlı olmasalar bile, alacaklılar razı olmadıkça bağış ve vakıf gibi tasarruflarının yürürlük kazanamayacağıına fetva vermişlerdir.
Ölüm hastasının teberrûları ise Mâlikîler dışında çoğunluğa göre, mal varlığının üçte bir sınırları içinde geçerlidir. Üçte biri aşan kısmı mirasçıların icazetine bağlıdır. Mâlikîlere göre onun taşınabilir mallarda üçte bir miktarındaki bağışı da yürürlük kazanmaz. Ev, arazi, ağaç gibi değişikliğe uğramasından korkulmayan taşınmazlarda ise bu bağış geçerli olur ve yürürlük kazanır.
7. Haksızlığa Uğrama Korkusu (Telcie) Yüzünden Satış:
Zulüm ve haksızlığa uğrayıp mallarını kaybetmekten korkan kimsenin yapacağı satış Hanefîlere göre “fasit”, Hanbelîlere göre “batıl”dır. Günümüzde bazı şehir imar planlarında göstermelik yeşil alanlar ilân edip, bu yöredeki arsaları ucuz olarak elde ettikten sonra bu bölgeyi yeşil alan olmaktan çıkarma durumunda telcie satışı, sözkonusu olur. Çünkü arsa sahipleri, arsaları tamamen ellerinden çıkacağı izlenimi uyandırılarak baskı altına alınmış sayılır.
8. Fiilen Alıp-Verme Yoluyla (Muâtât) Satış:
Fiyatı önceden bilinen veya etiketi üzerinde bulunan yahut sorma ile fiyatı öğrenilen bazı mallar, parası verilerek icap-kabulde bulunmaksızın satın alınmaktadır. Gazete, dergi, ekmek, kibrit, simit satın alıp, hiç konuşmadan parayı vermek gibi.
Çoğunluk müctehitlere göre böyle bir satış geçerlidir. Çünkü satış mal mübadelesine delâlet eden her şeyle meydana gelir. Buna göre sözle, işaretle veya başka bir şeyle satış yapılabilir.
Şâfiîlere göre karşılıklı alıp-verme ile satış akdi meydana gelmez. Çünkü bütün akitlerde prensip olarak icap ve kabul bulunmalıdır. Satışın esası rızaya dayanır. Bu da sözle ifade edilirse ortaya çıkar. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Birbirinizin mallarını bâtıl nedenlerle yemeyin. Ancak aranızda karşılıklı rıza ile yapılan ticaret yoluyla olursa bu müstesnadır.” 343 Hz. Peygamber (s.a) de: “Satış ancak karşılıklı rıza iledir.” 344 buyurmuştur.
Diğer yandan bazı Şâfiî bilginleri basit ve önemsiz eşyanın satışında, fiilen alıp-verme yoluyla satışı caiz görmüşlerdir. en-Nevevî (ö.676/1277) gibi bazı bilginler de bu konuda örfe göre amel edilebileceğini söylemişlerdir.345
9. Yazı veya Elçi Aracılığı ile Satış:
Bu şekilde yapılan satışın geçerli olduğu konusunda görüş birliği vardır. Yazı veya elçinin karşı tarafa ulaştığı meclis satım akdinin yapıldığı meclis sayılır. Eğer karşı tarafın kabulü bu meclisten sonra gerçekleşirse satış meydana gelmez.
10. Sağır Dilsizin Satışı:
Sağır-dilsizin anlaşılan işareti veya yazacağı yazı ile yapacağı satış geçerlidir. Burada işaret ve yazı zaruret yüzünden konuşma gibi kabul edilmiştir. Eğer dilsizin anlaşılır bir işareti bulunmaz ve yazı yazmaya da gücü yetmezse yaptığı satım akdi geçerli olmaz.
11. Uyumsuz İcap ve Kabul İle Satış:
Alış-verişte icap ve kabulün birbirine uyumlu şeklide gerçekleşmiş olması gerekir. Aksi halde satım akdi oluşmaz. Meselâ; bir mala satıcı bir milyon lira, alıcı 800 bin lira fiyat söylese satış bu şekliyle meydana gelemez. Ancak bir taraf kendi isteği ile karşı tarafa fazla verirse bu satışa zarar vermez.
12. Akit Meclisinin Birliği Bozularak Yapılan Satış:
Satışın gerçekleşmesi için akit meclisinin birliği şarttır. Arada elçi, mektup, telefon, teleks gibi bir aracı olmaksızın birbirinden ayrı yerlerde bulunan kimseler alış-veriş yapamaz. Araya bu gibi aracılar girince iki yer hükmen bir sayılmış olur.
13. Kesinleşmeden Askıda Bırakılan Satış:
Bir şarta veya gelecek bir tarihe bağlanan satış Hanefîlere göre fasit, çoğunluğa göre bâtıldır. Meselâ; “sen şu malını bana şu fiyata satmak şartıyla ben de sana şu malı satıyorum” veya “şu malımı bir ay sonra sana şu fiyata satıyorum” demek gibi. Ancak muhayyerlik hakkı olan satışla, başkasının izin ve icazetine bağlı bulunan alış-verişler bu konuda istisna teşkil eder.
14. Yok Olan veya Yok Olma Tehlikesi Bulunan Şeyin Satışı:
Para peşin mal veresiye bir satış türü olan selem dışında bulunmayan bir malın satışı caiz görülmemiştir. Bu, hadisle yasaklanmıştır. Erkek hayvanın menisini veya dişinin doğacak yavrusunu satmak gibi. Çünkü burada satış akdini ifa edememe riski vardır.
15. Teslim Edilemeyen Şeyin Satışı:
Havadaki kuşun veya büyük sudaki balığın satışı bâtıldır. Çünkü burada satış akdini yerine getirememe tehlikesi vardır bü yüzden de hadisle yasaklanmıştır.
16. Borcu Vadeli Olarak Satmak:
Bir kimsenin alacağını borçlusuna peşin olarak satabileceği konusunda görüş birliği vardır. Ödünç verdiği bir ölçek buğdayı, ödünç alana peşin para ile satması gibi. Zimmet borcunun alacaklı tarafından borçluya veya üçüncü bir kişiye vadeli satışı ise caiz değildir. Çünkü Hz. Peygamber borca karşılık borcun satışını yasaklamıştır. Buradaki yasağın sebebi; teslime güç yetirememe, faiz veya aldanma rizikosunun bulunmasıdır (“Zimmet borcu olan şeylerin satışı” konusuna bkz).
17. Aldanma Tehlikesi Bulunan (Garar) Satış:
Meydana geleceği kesin olmayan ve bir taraf için aldanma tehlikesi bulunan satışa “garar satışı” denir. Garar, hadisle yasaklanmıştır. Gararlı satışların bir bölümü batıl satış çeşidine girerken bir bölümü de fasit satış grubunda yer alır. Hanefîler dışındaki üç mezhebe göre garar satışı çeşitleri bâtıl hükmünde bulunur.
Şu sözleşmelerde özellikle alıcı için aldanma rizikosu açıkça görülür. Balıkçıya; “Ağını suya bir defa at, ne kadar balık çıkarsa 200 bin liraya alıyorum” denilse, hiç balık çıkmaması halinde satış bedeli karşılıksız kalır. Yine bir dalgıca; “Bir dalışta çıkaracağın süngerleri 500 bin liraya alıyorum” denilse, dalgıcın hiç sünger çıkaramaması muhtemel olduğu gibi, alacağı para miktarı değişmeyeceği için kendisini fazla yormadan az miktarda süngerle yetinmesi de mümkündür.
Dalındaki meyveyle daha önce toplanmış meyveyi, başağındaki buğdayla hasat edilmiş buğdayı tahmin yoluyla trampa etmekte de garar söz konusudur. Çünkü aynı cinsten olan iki malın değişiminde aradaki fazlalık faiz olur. Ancak halkın yemelik taze hurma ihtiyacını karşılamak amacıyla az miktarda taze hurmanın kuru hurma ile değişimine (ariyye) Hz. Peygamber izin vermiştir.
İbn Cüzeyy hadis-i şeriflerle yasaklanan gararlı satışın 10 çeşidinin bulunduğunu tespit etmiştir. Bu çetişler şunlardır:
1. Malın teslim güçlüğü. Kaçıp gitmiş ve dönmemiş hayvanı veya hayvanın doğmamış olan yavrusunu yahut da yavrunun yavrusunu satmak gibi.
2. Satılan malın veya satış bedelinin cinsinin bilinmemesi.
3. Bedellerin niteliğinin bilinmemesi. “Evimdeki bir elbiseyi sana sattım” demek gibi.
4. Satılanın veya satış bedelinin miktarının bilinmemesi. “Malı, günün rayiç bedeli ile satıyorum” demek gibi.
5. Veresiye satışta vadenin belirlenmemesi veya belirsiz bir tarihin tespit edilmesi. Meselâ; “Şu malı Ali’nin yolculuktan dönüşüne kadar veya Mehmed’in öleceği tarihe kadar vadeli olmak üzere sana satıyorum” demek gibi.
6. Bir satışta iki satış yapmak. Bu da farklı iki satış bedelinden birisi ile malı satmak veya iki maldan birisini tek bir satış bedeli ile satmak şeklinde olur. “Ben sana şu elbiseyi peşin yüz, bir yıl vadeli iki yüze satıyorum” deyip satışın ikisinden birisi hakkında bağlayıcı olmasıdır. Ancak alıcı bu iki fiyattan birisini tercih ederse satım akdi bu fiyat üzerinde kesinleşmiş olur. “Ben sana şu iki maldan birisini şu fiyata satıyorum” denilmesi halinde de satılan malda belirsizlik vardır ve satış fasit olur. Ancak satış meclisinde alıcı tercihini bildirerek satışı geçerli hale getirebilir. Aksi halde tarafların satışı bozma hakkı doğar.
7. İslahı veya iyileşmesi umulmayan şeyin satışı. Çürümüş malı veya hasta olup iyileşmesi umulmayan hayvanı satmak gibi.
8. Elindeki çakıl taşını atıp isabet ettirdiği malın satılmış sayılması.
9. Münâbeze satışı. Bu, satıcının elindeki kumaşı alıcıya atması sonucunda satışın meydana gelmesi yoluyla yapılan bir satış türüdür.
10. Mülâmese satışı: Bu, alıcının satın alacağı mala dokunması ile satışın bağlayıcı olmasıdır. Burada malı inceleme, eline alıp bakma fırsatı verilmediği için alıcının aldanma ihtimali vardır. İşte bu on çeşit satış aldanma rizikosu bulunduğu ve bir takım belirsizlikleri bünyesinde bulundurduğu için “garar satışı” sayılır ve Rasûlullah (s.a)’ın hadisle yasakladığı kapsama girer.
18. Necis Olan veya Necâset Karışan Şeyin Satışı:
Şarap, domuz, leş ve kan gibi necis olan şeylerin satışının geçerli olmadığı konusunda görüş birliği vardır. Yine çoğunluğa göre, meselâ; içine fare düşmüş zeytin yağı ve bal gibi temizlenmesine imkân bulunmayan necaset karışmış şeylerin satışı da geçerli değildir.
Hanefîlere göre necâset karışmış olan sıvı bir yağın; deri tabaklamak, yağlamak veya mescid dışındaki alanlarda aydınlatmada kullanmak gibi, yemek dışında başka amaçlarla satılması caizdir. Ancak murdar ölmüş hayvanın yağı bundan müstesnadır. Çünkü bu yağdan yararlanmak helâl değildir. Diğer yandan kan gibi necis olan bazı şeylerin zaruret sebebiyle, eti yenmeyen hayvanların ve haşeratın ise kendilerinden yararlanmak mümkün olduğu takdirde satışı caiz görülmüştür. Hastaya nakledilmek üzere kanı, ilâç yapımında kullanılmak üzere yılan vb. haşeratı, bekçilik, avcılık için köpeği satmak gibi.
19. Suyun Satılması:
Çoğunluk fakihlere göre mülkiyet altına alınmış olan veya kaplarda depolanmış bulunan suyun yahut şahıs mülkünde bulunan pınar ve kuyu gibi su kaynaklarının satılması caizdir. Ancak toplumun ortak malı sayılan deniz, göl, nehir ile yine umuma ait pınar, çeşme, sarnıç vb. mübah suların satışının caiz olmadığı konusunda görüş birliği vardır. Diğer yandan bu gibi sular topluma zarar vermeyecek biçimde kaba doldurulmuş olursa, şahıs mülkü haline gelir ve bunun satılması caiz olur. Hz. Peygamber (s.a) su, ot ve ateşin toplumun ortak malı olduğunu belirtmiştir. Bu yüzden bu üç çeşit ekonomik değerin ticaret metaı yapılmaksızın toplum hizmetine sunulması amaçlanmalıdır. Nitekim tarihte Fatih Sultan Mehmed, Bezm-i Âlem Valide Sultan gibi hayırseverler hastane, dâru’ş-şifâ, su kanalları ve sarnıçlar yaptırarak depolanmış suları da İstanbul halkının hizmetine ücretsiz olarak sunmuşlardır. İstanbul’un 1920’lerden önceki önemli su kaynaklarını vakıf, sebil ve hayrat sular oluşturuyordu.
Günümüzde de şehir çevrelerinde oluşturulacak vakıf barajlarla şehir halkının su ihtiyacı ücretsiz olarak karşılanabilir. Özellikle büyük şehirlerde nüfusun önemli bir bölümünü yoksul halk oluşturmaktadır. Bunların su parasını ödemek için ne kadar zorlandıkları bilinmektedir. Diğer yandan yine vakıf elektrik santralleri kurularak toplumun yalnız meskenlerde kullanacakları su ve elektrik ihtiyacı bu yolla karşılanabilir. Bu konuda verebilenden ücret alınıp işletme masraflarına katkı sağlanabilir. Yoksul olduğu belirlenenler de ücretsiz olarak yararlanabilir. İslâm toplumunda eski dönem hayır sahiplerinin çokça yaptırdığı yol, köprü ve çeşme hayırlarının yerine günümüzde şehir barajları, alt üst geçitler; mum ve gaz lâmbası ile caddeleri ve mescitleri aydınlatmanın yerine de elektrik santralleri geçmiştir.
Zâhirîye mezhebi bilginleri suyun mutlak olarak satış konusu yapılamayacağını söylemişlerdir.
20. Satım Akdinde Bir Takım Belirsizliklerin Bulunması:
Alış-verişlerde satıcı ve alıcı arasında anlaşmazlığa yol açabilecek derecede bir belirsizliğin bulunmaması gerekir. Aksi halde satış Hanefîlere göre fâsit, çoğunluğa göre bâtıl olur. Bu belirsizlik satılan mal, satış bedeli, vade, rehin veya kefilin çeşidi ile ilgili olabilir. Satılan malın veya satış bedelinin miktarının belirlenmemesi, veresiye satışta vade tarihinin konuşulmaması, hangi malın rehin, kimin kefil olacağının tesbit edilmemesi gibi. Satış sırasında bu gibi eksiklikler giderilmezse, satıcı ile alıcı arasında anlaşmazlık çıkabilir. Çünkü her ikisi de bu gibi eksiklikleri kendi yararı yönünde çözümlemek ister.
21. Satış Meclisinde Hazır Olmayan veya Görülmeyen Şeyin Satışı:
Satın alınacak olan mal görülmeden ve nitelikleri de belirlenmeden yapılacak satış geçerlidir. Ancak bu durumda alıcı için “görme muhayyerliği” hakkı doğar. Malı görünce dilerse satışı bozar, isterse sürdürür. Mâlikîlere göre, satılanın nitelikleri belirtilirse satış geçerli olur ve alıcı için görme muhayyerliği hakkı bulunur. Şâfiîlere göre görülmeyen şeyin satışı mutlak olarak geçerli değildir.
22. Kabzdan Önce Satış:
Hanefîlere göre taşınabilir şeylerin kabzdan önce satışı caiz değildir. Çünkü böyle bir satış sünnetle yasaklanmıştır.346 Fakat taşınmazların kabzdan önce satışı caiz görülmüştür. Çünkü bunların satış süresi ile teslim tarihi arasında bir değişikliğe uğraması ender rastlanan bir durumdur. Bu yüzden gayri menkullerin kabzdan önce alıcı tarafından başkasına satılması halinde satım akdini yerine getirmede güçlük doğmaz.
Şâfiîlere göre ise kabzdan önce satış yasağı genel anlam ifade eder, menkul ve gayri menkul tüm malları kapsamına alır. Hadiste şöyle buyurulmuştur: “Hz. Peygamber malların satın alındıkları yerde satışını, tüccar onları kendi yükleri arasına götürünceye kadar yasaklamıştır.”347 Mâlikîler bu konudaki yasağı yalnız yiyecek maddelerine, Hanbelîler ise ölçü, tartı veya standart olup sayı ile alınıp satılan şeylere ait kabul etmişlerdir. Hadiste şöyle buyurulur: “Bir yiyecek satın aldığın vakit, onu tam olarak eline geçirmedikçe başkasına satma.” 348
23. Meyve ve Ekinlerin Kökünde Satışı:
Meyve ve ekinlerin henüz ortaya çıkmadan önce satışının batıl olduğu konusunda görüş birliği vardır. Çünkü çiçeğinde veya çiçek bile açmamış bir meyvenin satışı, olmayan bir şeyin satışı niteliğindedir. Olgunlaşmadan önce fakat olgunlaşıncaya kadar dalında bırakmak şartıyla satış ise icmâ ile geçerli değildir. Böyle bir satış Hanefîlere göre fasit, çoğunluğa göre bâtıldır. Ancak bu durumda satış bekletmeden kesim (hasat) şartıyla yapılırsa icmâ ile geçerli olur. Hanefîlere göre ise satış herhangi bir şart öne sürmeksizin mutlak olarak yapılırsa geçerlidir.
İmam Muhammed’e göre meyve ve ekinler olgunlaşıp büyümesini tamamlamış olursa, kökünde bir süre daha kalmak şartıyla satış caizdir. Kendisiyle fetva verilen görüş budur. Eğer bunlar büyümesini tamamlamamış olurlarsa satış fasit olur.
Bazı satışlar da nitelik, şart veya şer’i bir yasaklama nedeniyle yasaklanmış bulunur. Aşağıda bunları açıklayacağız.
24. Kaporalı Satış (Arbûn Satışı):
Çoğunluğa göre kaporalı satış caiz değildir. Çünkü sünnetle yasaklanmıştır. Hanefîlere göre böyle bir satış fâsit, Şâfiî ve Mâlikîlere göre satış, satıcı alıcıya kaporayı geri vermemek şartıyla yapılmışsa bâtıldır. Hanbelîlere göre ise kaporalı satışta bir sakınca yoktur. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) onu helâl kılmıştır.
Ancak iki görüşün de dayandığı hadisler zayıftır (bk. yukarıda “Fasit Satış Çeşitleri” konusu).
25. Iyne Satışı (Veresiye Pahalı Satıp Aynı Malı Ucuz Fiyatla Geri Almak):
Satıcı ve alıcının caiz olmayan bir amaca ulaşmak için caiz olan bir şeyi yapmasıdır. Bir kimsenin kredi sağlamak amacıyla, vadeli olarak yüksek fiyatla aldığı bir malı, aynı kişiye peşin paraya daha ucuz fiyatla satmasıdır. Kimi zaman da veresiye alan bu kimse, malı önce üçüncü bir kişiye satar, bu da aynı malı önceki satıcıya devreder.
Ebu Hanife’ye göre ıyne satışı üçüncü bir kişi araya girmeksizin yapılmışsa fasittir. Şâfiî ve Zâhirîlere göre ise kerahetle birlikte sahihtir. Iyne satışı Mâlikî ve Hanbelîlere göre kötülüğe giden yolu kapama (seddü’z-zerâyi’) prensibine göre batıldır.
26. Faizli Satış:
Hanefîlere göre nesîe ve fazlalık ribasını içine alan bir muâmele fasit, çoğunluğa göre ise bâtıldır. Çünkü faiz yasağı Kitap ve Sünnetle sabittir.
27. Haram Kılınmış Bir Bedelle Satış Yapmak:
Şarap ve domuz gibi haram kılınan bir şeyi satış bedeli olarak belirleyip yapılacak satış Hanefîlere göre fasit olup, akit bunların değeri üzerinden yapılmış sayılır. Çoğunluğa göre ise böyle bir satış bâtıldır. Çünkü Hz. Peygamber şarap, murdar hayvanın eti ve putun satışını yasaklamıştır.349
28. Şehirlinin Köylü Adına Satış Yapması (Hâzırın Bâdî İçin Satış Yapması):
Sebze, meyve ve taneli bitkileri üretenlerin bunları pazarlaması sırasında aldanmamaları için İslâm’da bir takım önlemler alınmıştır. Çünkü tarımla uğraşan çiftçi ve köylü çoğu zaman piyasa fiyatlarını izleyemez, esnaf ve tüccarın bu konudaki tecrübeleri karşısında aldanmaya maruz kalır. Diğer yandan dışarıdan mal getirenleri belli sayıda kişilerin karşılayıp ellerinden mallarını alması ve onlar adına satış yapması tekelleşmeye yol açar. Aynı cins malı satan az sayıda kişilerin ise kendi aralarında anlaşarak fiyatları sun’î olarak yükseltmeleri ve bunun topluma zarar vermesi her zaman söz konusu olabilir.
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: “Nebi (s.a) şehirlinin köylü adına satışını yasaklamıştır. İsterse bunlar onun babası veya kardeşi olsunlar.”350 Bununla yiyecek ve diğer ihtiyaç maddelerinin belirli ellerde toplanıp, piyasaya kontrollü biçimde sürülmesi ve bu yolla fiyatların sun’î olarak yükselmesi önlenmek istenmiştir.
İslâm, dış müdahalelerden uzak, kendi içinde serbest rekabete açık, akıcı ve şeffaf bir ticaret piyasası amaçlamıştır. Câbir b. Abdillah (r.a)’ın naklettiği aşağıdaki hadis bu amacı açıkça belirlemektedir: “Şehirli köylü adına satış yapamaz. İnsanları kendi haline bırakınız, Allah onlardan bir bölümünü diğerleri sebebiyle rızıklandırır.”351
Dıştan mal getirenle yerleşim merkezinde bulunan tüccar arasında şöyle bir sözleşme söz konusu olur. Şehirli satıcı köylüye veya dışarıdan mal getirene; “Sen bu malı bana bırak; ben onu senin adına tedricen satayım.” Bunun genel olarak şehre giren bütün mallar için başvurulan bir yöntem olduğu düşünülürse o yörede belli tekeller oluşur ve toplum bundan zarar görür.
Hanefîlere göre böyle bir satış belde halkına zarar veriyorsa mekruhtur. Şâfiî ve Hanbelîlere göre burada yasaklanan husus köylünün elinden malın günlük fiyatın üstünde bir fayatla peyderpey satmak üzere şehirli tarafından alınmasıdır. Fiyatı bilmeyen şehirliler de bu kapsama girer. Böyle bir satışta muhayyerlik hakkı söz konusu olur. Mâlikîlere göre ise şehir dışından gelen (bâdî) ifadesi hadiste bir kayıt olup, bununla piyasa fiyatlarını bilmeyen kimseler kastedilmiştir. Malların ve piyasanın fiyatlarını bilen şehir ve köy halkı ise bu kapsama girmez. Fiyatları bilmeyen kimsenin bu şekilde satışı ile fesih hakkı doğar.352
29. Telakkı’r-Rukbân (Kafileleri Yolda Karşılama) Yasağı:
Bu, şehirde satmak üzere yiyecek maddesi getirenlerin yolda karşılanıp yüklerinin satın alınmasıdır. Tavus’un İbn Abbas (r. anmuhâ)’dan naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur:
“Allah’ın Rasûlü binitlileri yolda karşılamayı (pazara gelmeden yüklerini almayı) ve şehirlinin köylü adına satış yapmasını yasaklamıştır. Tâvus, İbn Abbas’tan; şehirlinin köylü adına satışının anlamı nedir? diye sormuş, o da; “şehirli köylüye komisyoncu (simsar) olup onun adına malını satamaz” şeklinde cevap vermiştir.” 353
Hadis-i şerifte dışarıdan mal getirenler genellikle binitli olarak geldikleri için kafilelerden söz edilmiştir. Mal getirenlerin binitli olması ile yaya bulunması veya bir kişi olmasıyla kalabalık bulunması arasında bir fark yoktur.
Hanefîlere göre binitlilerin yolda karşılanıp yüklerinin alınması belde halkına zarar veriyorsa mekruhtur. Mal sahibi piyasa fiyatlarını öğrenince aldandığını anlarsa satış akdini bozabilir. Çünkü buradaki yasaklama satışın dışında kalan bir nedene dayanır. Nitekim hadis-i şerifte böyle bir durumda satıcıyı korumak üzere şöyle buyurulmuştur:
“Malın sahibi bu durumda pazara vardığı zaman muhayyerlik hakkına sahiptir.” 354 Burada satışın geçerli olduğuna da işaret vardır.
Mâlikîlere göre pazar esnafının hakkı nedeniyle caiz değildir, fasittir. Şâfiî ve Hanbelîlere göre aldanma halinde muhayyerlik hakkı söz konusu olur.
Günümüzde tarımla uğraşan çiftçi ve köylülerin ürünleri henüz gerçek piyasa fiyatları oluşmadan ürün hasat edilir edilmez, özel sektör ve devlet sektörü tarafından ilân edilen fiyatlarla satın alınmaktadır. Çiftçi daha önceden özendirilen banka ve tüccar kredileriyle borçlandırıldığı için ürününü belli bir süre içinde satmak zorunda bırakılmaktadır. Buğday, arpa, çay, fındık gibi önemli tarım ürünleri belli sayıda devlet veya özel sektör kuruluşunun eline geçtikten sonra arz ve talep dengesi sonucunda ya da piyasaya kontrollü arz yapılarak fiyatlar yükselmektedir. Böylece tarım ürünlerinden asıl büyük kârı bu kuruluşlar sağlamaktadır. Yukarıdaki hadiste belirtilen şehir kenarında karşılanan ve piyasa fiyatlarını öğrenemeden malları ellerinden alınan üreticilerle, günümüzdeki daha gerçek piyasanın oluşmasına fırsat bırakılmadan köylünün elinden ürününün alınması arasında büyük benzerlik vardır. Burada yine köylünün arz talep dengesiyle fiyatların oluşması konusundaki piyasa fiyatlarını izleyememesi, büyük sermaye çevrelerinin ise bu konuda geniş tecrübe sahibi olmalarının önemli rolü vardır.
Kanaatımızca bu konuda devletin üreticiyi ezdirmeyecek, onları borç yükü altına sokarak, meselâ her yıl Eylül ayı içinde ürününü hasat eder etmez satmak zorunda kalmayacakları bir düzenleme yapması gerekir. Tarımla uğraşanların kendi ürününü depolayıp daha düzenli olarak piyasaya sürmesi ve hakkı olan kârı alması amaçlanmalıdır. Bir İslâm toplumunda İslâm ekonomisinin dengeleri içinde tarımla uğraşanların da bu dengeden payına düşeni alacaklarında şüphe yoktur.
30. Neceş Satışı (Müşteri Kızıştırılarak Fiyatların Yükseltilmesi):
Bazan gerçek alıcı olmadığı halde, müşteri kızıştırmak için alıcı gibi davranan ve bu yolla fiyatı sun’î olarak yükselten kimseler olur. Müşteri kızıştıran kişi, satıcı ile anlaşarak bu işi yapar. Ya ona satışta ortaktır, ya da ondan satış başına bir komisyon alır.
Hz. Peygamber (s.a); “Müşteri kızıştırmayınız” 354/a buyurarak bunu yasaklamıştır.
Necş bir terim olarak satış bedelindeki sun’î artışı ifade eder. Bu artış satıcının anlaşması sonucu gerçek alıcı olmayan fakat alıcı gibi davranan kişi tarafından sağlanır. Bunlar her ikisi de günahta ortak olurlar.
Günümüzde özellikle açık arttırmalarda bu yola çokça başvurulduğu görülür. Gerçek alıcı olmadığı halde satışa giren bazı kimseler kimi zaman fiyatın yükselmesini sağlarken kimi zaman da bir menfaat karşılığında açık arttırmadan çekilerek malın çok ucuza satılmasını sağlamaktadır. Bu son durumda da satıcı yerine alıcı lehine menfaat sağlanmaktadır. İslâm’da açık arttırma yoluyla satış caiz görülmüş, bizzat Hz. Peygamber tarafından da bu gibi satışa başvurulduğu olmuştur. Meselâ; yoksul bir sahabenin bir eşyası açık arttırma sonucu en yüksek fiyatı verene satılmıştır.
Ancak açık arttırmaya fesat karıştırılmaması gerekir. İslâm bilginleri neceş yapanın âsî olduğu konusunda görüş birliği içindedir.
Neceş satışı mekruh olmakla birlikte geçerlidir. Bu kerahet malın gerçek değerinden daha yüksek bir fiyata satılması halinde söz konusu olur. Bir kimse alıcı olmadığı halde malın gerçek değerine kadar fiyatı yükseltmeye devam etse bunda bir sakınca bulunmaz. Çünkü bu, adaletin gerçekleşmesine yardımcı olur. Diğer yandan açık arttırma ile satış en yüksek fiyatı verene malı satmak anlamına geldiği için sonuçta satım akdi gerçekleşir. Dışarıdan fiyatı hileli yollarla aşırı yükseltmeye veya aşırı düşük tutmaya çalışanlar ise günah yükü altına girmiş olurlar.
31. Cuma Namazı Sırasında Alış-Veriş Yapmak:
Cuma namazı için ezan okunduğu zaman, çevrede bulunan bütün ergin mü’min erkeklerin toplu olarak namaza katılmaları gerekir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
“Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman, hemen Allah’ın zikri olan namaza koşun. Alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılıp Allah’ın lutfundan nasibinizi arayın, Allah’ı çokça anın ki kurtuluşa eresiniz.” 355
Cuma günü nöbette bulunan güvenlik görevlisi, bekçi, nöbetçi, hasta, sakat, hastabakıcı gibi özürlü olanlar dışında356 cuma namazı kılınan yöredeki tüm ergin müslüman erkeklerin alış-verişi veya başka işlerini bırakarak cuma namazına gitmeleri farz-ı ayn’dır. Bu, aynı zamanda din ve vicdan özgürlüğünün de bir gereğidir. İşi bırakıp cuma namazına gidiş ve dönüş süresi Ebu Hanife’ye göre ilk ezandan cuma namazının farzını kılıncaya kadar olan süredir. Diğer müctehitlere göre ise bu süre imam hutbe için minbere çıktığı andan itibaren başlar ve farzın sonuna kadar sürer.
Hanefilere göre bu süre içinde alış-veriş yapmak tahrimen mekruh olmakla birlikte geçerlidir. Şâfiîlere göre haram, Mâlikîlerin meşhur görüşüne göre ise feshedilebilir niteliktedir. Hanbelîlere göre bu süre içinde yapılacak alış-veriş prensip olarak geçerli değildir.357
32. Şarap Fabrikasına Üzüm Satmak:
Bir kimsenin doğrudan şarap üreticisine üzüm satması Hanefîlere ve Şâfiîlere göre sonuç doğurur ve fakat hükmü mekruhtur. Çünkü dış görünüş bakımından satım akdi rükün ve şartlarına uyularak yapılmıştır. Satışın günah oluşu ise bu konudaki fasit niyet veya meşrû olmayan amaç yüzündendir. İslâm toplumunun aleyhinde ya da zulüm, kargaşa ve haksızlık yolunda kullanacağı açık olan yere silah satışı veya haramın yayılmasına yardımcı olacak kumar eğlence vb. âletlerin üretilmesi ve satışı da bu niteliktedir. İslâm Devleti bu konuda gerekli tedbirleri alır, topluma zarar verecek üretim ve dağıtımı engeller.
Mâlikî ve Hanbelîlere göre ise kötülüğe giden yolu kapamak (seddü’z-zerâyi’) amacıyla bu gibi satışlar batıl kabul edilmiştir. Fitne döneminde veya yol kesenlere silah satmak gibi. Faize yol açabilen “ıyne satışı” da bu niteliktedir. Çünkü haramın kendisi gibi, bu harama götüren, yol da niyet şeklinde bile olsa haramdır.
Sonuç olarak mü’minin harama veya haramın güçlenip yayılmasına yol açacak üretim veya ticaret çeşitlerinden sakınması gerekir.
33. Satış Üstüne Satış Yapmak:
İslâm’da alış-verişler mü’minlerin birbirine zarar vermemesi, anlaşmazlığa yol açmaması veya akdin taraflarından birisine ek bir yarar sağlamaması esaslarına dayanır. Bu yüzden satıcı ve alıcı belli bir mal ve satış bedeli üzerinde anlaştıktan sonra başkasının araya girerek bu alış-verişi bozması ve bu arada alıcıya kendi malını satmaya kalkışması mü’minler arasında menfaat çatışmalarına yol açar.
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: “Sizden hiçbir kimse kardeşinin satışı üzerine satış yapmasın”358 Başkasının satışını engelleme ya pazarlık sırasında ya da muhayyerlik bulunan satışlarda muhayyerlik süresi içinde söz konusu olur. Pazarlık sırasında satıcı ve alıcı satış üzerinde karar vermekle birlikte henüz akit tamamlanmadan önce bir başkası gelip satıcıya; “Ben bunu senden daha yüksek fiyatla alırım” diyerek sonuçlanmak üzere bulunan satışı bozar. Muhayyerlik halinde ise, bir kimse meselâ; üç gün muhayyer olmak üzere bir malı satın alır, ona bu süre içinde başka birisi gelerek; “Sen bu satışı feshet, ben sana onun benzerini daha ucuza vereyim veya ondan daha iyisini satayım” diyerek önceki satışı bozdurur. Ya da bu kimse yine muhayyerlik süresi içinde satıcıya gidip; “Bu satışı feshet, ben bu malı senden daha yüksek fiyata satın alırım” demesiyle gerçekleşir.
İslâm fakihleri bütün bu şekillerin haram olduğu ve bunu yapanların âsî bulunduğu konusunda görüş birliği içindedir. Çünkü yukarıda sözünü ettiğimiz “satış üstüne satış yasağı” ifadesinden “mü’min kardeşliği” anlaşılır. Satış üstüne satışın hükmüne gelince; Hanefî ve Şâfiîlere göre bu tür satış günah olmakla birlikte sonuç doğurur. Mâlikî ve Hanbelîlere göre ise böyle bir satış fasittir.359
34. Fasit bir Şartla Satış:
Bir satım akdinde satışın niteliği ile uyuşan şartların öne sürülmesi mümkün ve caizdir. Bunlara “sahih şart” denir. Satıcının malı evde teslim etmesi, alıcının parayı döviz cinsinden vermesi, veresiye satışta kefil veya rehin verilmesi şartıyla satış gibi. Burada satış geçerli olduğu gibi belirlenen şartlar da bağlayıcıdır. Çünkü Hz. Peygamber; “Müslümanlar kendi aralarında belirledikleri şartlara uyarlar” 360 buyurmuştur. Ancak hadisin Tirmizi rivayetinde “Helâlı haram, haramı helâl kılan şart müstesnadır.” 361 ilâvesi İslâm’ın prensipleri ile çelişen şartların geçerli olmadığına işaret etmiştir.
İslâm’ın alış-verişlerde öne sürülmesini istemediği şartlar eğer taraflardan yalnız birisine ek yarar sağlayıcı nitelikte ise “fasit”, satıcı veya alıcıya yararı bulunmadığı gibi, bunlardan birisine zararlı olan şart da “bâtıl şart” adını alır (bk. yukarıda “Şart Çeşitleri” konusu).
Hanefîlere göre fasit şartla yapılan satış fasit olur. Bunlar; satım akdinin gereği olmayan, akde uygun düşmeyen, hakkında şer’î hüküm bulunmayan, insanların örf haline de getirmediği ancak satıcı veya alıcıdan birisine tek yanlı yarar sağlayan şartlardır. Satıcının öğütmesi şartıyla buğday, elbise dikmesi şartıyla kumaş satın almak gibi. Bâtıl şartla yapılan satım akdi ise sahih olur, fakat şart lağv kabul edilir. Bu taraflardan birisi için zararlı olan şarttır. Bir kimsenin bir malı, alıcının başkasına satmaması veya bağışlamaması şartıyla satması halinde bunun ne satıcıya ne de alıcıya bir yararı yoktur. Ancak alıcıya zararı vardır. Çünkü bir kimse gerek duyduğu zaman malını satabilmelidir. Bu hakkını kısıtlayan şart zararlıdır.
Şâfiîlere göre alış-verişte öne sürülen şart muhayyerlik, vade, rehin ve kefâlet gibi taraflardan birisine yarar sağlayıcı nitelikte ise böyle bir şartla satış geçerlidir. Eğer şart; satın alınan malın başkasına satılmaması veya bağışlanmaması gibi satım akdinin sonuçları ile çelişen bir şart ise satış batıl olur. Bu, Mâlikîlerin görüşüne de uygun düşer.
35. Bir Satışla İçiçe Bulunması Caiz Olmayan Altı Akit:
Satış akdi ile aynı kapsam içinde yer verilmeyen altı akit şunlardır: Ödül (ciâle), sarf, müsâkât (bağ-bahçe ortaklığı), ortaklık, nikah ve mudârâbe (emek-sermaye ortaklığı).
“Bana şu kadar ödül vermen veya şu kadar dövizi şu fiyata bozman yahut şu bahçeni bakım ve sulaması bana ait olmak üzere çıkacak meyveleri eşit olarak paylaşmak şartıyla, sana şu gayri menkulümü şu fiyata satarım.” denilmesi gibi. Burada gayri menkulün bedeli ile diğer akitlerin bedeli karışmakta iç içe olan iki akit belirsizlik doğurmaktadır.
Hanefîlere göre böyle bir satışın hükmü; fasit, Şâfiî ve Hanbelîlere göre ise bâtıldır. Mâlikîler ise hem satış hem kira, bir satış içinde iki satışın birlikte yapılabileceğini, bunun muhayyerlik türünden bir işlem olduğunu söylemişlerdir. Yani satıcı şarta uyup ikinci muameleyi yerine getirmediği takdirde alıcının akdi feshetme muhayyerliği bulunur.362