X- İSLÂM’DA YA­SAK OLAN

SA­TIŞ­LA­RA TOP­LU BA­KIŞ

 

İslâm fert ve­ya top­lum için za­rar­lı olan, bün­ye­sin­de be­lir­siz­lik, al­dat­ma, hi­le, tek yan­lı ya­rar ve hak­sız ka­zanç gi­bi ni­te­lik­le­ri ta­şı­yan sa­tış tür­le­ri­ni ya­sak­la­mış­tır. Ço­ğun­luk müc­te­hit­ler ya­sak­lan­mış sa­tış tür­le­ri için “bâtıl” ve­ya “fâsit” te­ri­mi­ni eş an­lam­da kul­la­nır­ken Hanefîler te­mel­de ge­çer­siz olan sa­tı­şa “bâtıl”, ta­mam­lan­ma­sı müm­kün olan bir ek­sik­lik­ten do­la­yı bo­zuk olan sa­tı­şa ise “fâsit” te­ri­mi­ni kul­lan­mış­lar­dır. Bu­na gö­re meselâ; şa­rap sa­tı­şı bâtıl olur­ken, va­de be­lir­len­me­den ya­pı­lan sa­tış ak­di “fâsit” adı­nı alır. Bâtıl sa­tış ge­çer­siz olup her­han­gi bir so­nuç do­ğur­maz. Fâsit sa­tış ise ek­sik­lik gi­de­ri­le­rek ge­çer­li ha­le ge­ti­ri­le­bi­le­ce­ği gi­bi sa­tı­la­nın alı­cı­ya tes­li­mi, onun bu mal­da dö­nü­le­me­yen ta­sar­ruf­lar­da bu­lun­ma­sı ve­ya tü­ket­me­si gi­bi hal­ler­de sa­tış ke­sin­le­şir ve alı­cı bu ma­lın mis­li­ni ya da kabz gü­nün­de­ki de­ğe­ri­ni öde­me­yi üst­len­miş olur.

Ya­sak­la­ma ta­raf­la­rın eh­li­ye­tin­de, kul­la­nı­lan ifa­de­ler­de ve­ya sa­tış ko­nu­sun­da­ki bir ek­sik­lik­ten do­ğa­bi­le­ce­ği gi­bi, sa­tış­la il­gi­li bir ni­te­li­ğin, fa­sit bir şar­tın ve­ya şer’î bir ya­sa­ğın bu­lun­ma­sın­dan do­la­yı da or­ta­ya çık­mış ola­bi­lir. Aşa­ğı­da İslâm’a gö­re ha­ram ve­ya mek­ruh de­re­ce­sin­de ya­sak kap­sa­mı­na gi­ren alış-ve­riş çe­şit­le­ri­ni top­lu bir şe­kil­de ver­me­ye ça­lı­şa­ca­ğız.

 

  Ya­sak­lan­mış Bu­lu­nan Baş­lı­ca Sa­tış Tür­le­ri Şun­lar­dır:

 

  1. Akıl Has­ta­sı­nın Alış-Ve­ri­şi:

Akıl has­ta­sı­nın ya­pa­ca­ğı alış-ve­ri­şin ge­çer­li ol­ma­dı­ğı ko­nu­sun­da gö­rüş bir­li­ği var­dır. Çün­kü akıl ve tem­yiz gü­cü arı­za­la­nın­ca eda eh­li­ye­ti or­ta­dan kal­kar. Sar­hoş, bay­gın ve­ya uyuş­tu­ru­cu ala­rak tem­yiz gü­cü­nü kay­bet­miş olan kim­se­ler de bu ni­te­lik­te­dir.

An­cak Hanefîlere, bir kı­sım Şâfiîlere ve Mâlikîlerin ço­ğu­na gö­re ha­ram yol­la, ken­di is­te­ği ile sar­hoş ola­nın alış-ve­riş, bo­şa­ma gi­bi ta­sar­ruf­la­rı ge­çer­li sa­yıl­mış­tır. Hanbelîler ak­si gö­rüş­te­dir.

 

  2. Kü­çük Ço­cu­ğun Alış-Ve­ri­şi:

Tem­yiz gü­cü­ne sa­hip ol­ma­yan kü­çük ço­cuk­la­rın çok ba­sit şey­ler dı­şın­da alış-ve­riş­le­ri­nin ge­çer­li ol­ma­dı­ğı ko­nu­sun­da gö­rüş bir­li­ği var­dır. Tem­yiz gü­cü­ne sa­hip olan ço­cuk­la­rın er­gin­lik ça­ğı­na ka­dar ya­pa­cak­la­rı alış-ve­riş ise Hanefî, Mâlikî ve Hanbelîlere gö­re ve­li­le­ri­nin iz­ni­ne ve­ya icâzetine bağ­lı ola­rak ge­çer­li­dir. Ve­li izin ve­rir­se sa­tış yü­rür­lük ka­za­nır. Çün­kü kü­çük­le­rin de­nen­me­si, tec­rü­be ka­za­nıp ye­tiş­me­le­ri an­cak bu şe­kil­de müm­kün olur. Ni­te­kim Kur’an-ı Ke­rim’de şöy­le bu­yu­rul­muş­tur: “Ev­len­me ça­ğı­na ge­lin­ce­ye ka­dar ye­tim­le­ri de­ne­yin. Eğer rüş­de er­dik­le­ri­ni açık­ça gö­rür­se­niz mal­la­rı­nı ken­di­le­ri­ne ve­rin. Bü­yü­ye­cek­ler de mal­la­rı­na sa­hip ola­cak­lar en­di­şe­siy­le on­la­rın mal­la­rı­nı is­raf ede­rek, tez el­den ye­me­yin.”340 Mü­mey­yiz kü­çük­lük dev­re­si yak­la­şık ye­di yaş­la er­gin­lik ça­ğı ara­sın­da­ki dev­re­yi kap­sar.341

Di­ğer yan­dan mü­mey­yiz kü­çü­ğün ba­ğı­şı ka­bu­lü gi­bi ta­ma­men le­hi­ne olan ta­sar­ruf­la­rı ve­li­si­nin iz­ni­ne ge­rek ol­mak­sı­zın ge­çer­li ol­du­ğu gi­bi ödünç ver­me, bor­ca kefâlet gi­bi ta­ma­men za­ra­rı­na olan ta­sar­ruf­lar ve­li­nin iz­ni ol­sa bi­le yü­rür­lük ka­zan­maz.

Şâfiîlere gö­re ise er­gin­lik ça­ğı­na gel­me­yen ço­cuk­la­rın sa­tı­şı ge­çer­li de­ğil­dir. Çün­kü o eh­li­yet­siz­dir.

 

  3. Zor­la­nan Kim­se­nin (Mük­reh) Alış-Ve­ri­şi:

Bir kim­se zor­la­ma so­nu­cu bir ma­lı­nı sat­mak zo­run­da kal­sa Hanefîlere gö­re yet­ki­siz tem­sil­ci (fuzûlî) de ol­du­ğu gi­bi muâmele as­kı­da ka­lır. Yü­rür­lük ka­zanmaz. Eğer zor­la­nan ki­şi zor­la­ma kalk­tık­tan son­ra sa­tı­şa ica­zet ve­rir­se yü­rür­lük ka­za­nır. Ha­dis­te zor­la­ma­nın so­rum­lu­lu­ğu kal­dır­dı­ğı be­lir­ti­lir: “Şüp­he­siz Al­lah, üm­me­tim­den ya­nıl­ma­yı, unut­ma­yı ve zor­lan­dık­la­rı şe­yin hük­mü­nü kal­dır­mış­tır.”342

Mâlikîlere gö­re zor­la­na­nın sa­tı­şı bağ­la­yı­cı de­ğil­dir. Onun için sa­tı­şı fe­sih ve­ya de­vam et­tir­me ara­sın­da ter­cih yap­ma hak­kı var­dır. Hanbelîlere gö­re ise, sa­tı­şın ya­pıl­ma­sı sı­ra­sın­da rı­za bu­lun­ma­dı­ğı için böy­le bir sa­tış ge­çer­li de­ğil­dir.

 

  4. Yet­ki­siz Tem­sil­ci­nin (Fuzûlî) Alış-Ve­ri­şi:

Hanefî ve Mâlikîlere gö­re yet­ki­siz tem­sil­ci­nin sa­tı­şı, ger­çek mal sa­hi­bi­nin ica­ze­ti­ne bağ­lı ola­rak ge­çer­li­dir. Çün­kü son­ra­dan ve­ri­len ica­zet, ön­ce­den ve­ri­len izin gi­bi­dir. Şâfiî ve Hanbelîlere gö­re ise böy­le bir sa­tış pren­sip ola­rak ge­çer­li ol­maz. Çün­kü bir kim­se­nin ma­lik ol­ma­dı­ğı şe­yi sat­ma­sı ya­sak­lan­mış­tır. Ya­sak ise ya­sak­la­nan ak­din fa­sit ol­ma­sı­nı ge­rek­ti­rir.

 

  5. A’mâya Ya­pı­la­cak Sa­tış:

Ço­ğun­lu­ğa gö­re sa­tı­lan ma­lın ni­te­lik­le­ri be­lir­ti­le­rek amâya ya­pı­la­cak sa­tış ge­çer­li­dir. Çün­kü onun sa­tı­şa rı­za­sı var­dır. Şâfiîlere gö­re, ma­lın iyi­si­ni ve kö­tü­sü­nü ayır­det­me­ye gü­cü yet­me­ye­ce­ği için ona ya­pı­la­cak sa­tış ge­çer­li ol­maz. Çün­kü onun hak­kın­da akit ko­nu­su mec­hul sa­yı­lır.

 

  6. Kı­sıt­lı­nın (Mah­cur) Alış-Ve­ri­şi:

Se­fih­lik, iflâs ve­ya has­ta­lık ne­de­niy­le kı­sıt­lı bu­lu­nan kim­se­nin alış-ve­ri­şi Hanefî, Mâlikî ve Hanbelîlerin ter­cih edi­len gö­rü­şü­ne gö­re onu tem­sil eden ve­li­nin ica­ze­ti­ne bağ­lı ola­rak ge­çer­li­dir. Şafiîlere gö­re ise eh­li­ye­ti­nin bu­lun­ma­ma­sı ve sö­zü­ne iti­bar edil­me­me­si ne­de­niy­le onun sa­tı­şı ge­çer­li ol­maz.

Hanefî ve Mâlikîlere gö­re iflâs yü­zün­den kı­sıt­lı olan kim­se­nin sa­tı­şı ala­cak­lı­la­rın ica­ze­ti­ne bağ­lı ola­rak ge­çer­li­dir. Şâfiî ve Hanbelîlere gö­re ise böy­le bir sa­tış ge­çer­siz­dir. Müteahhirûn (son­ra­dan ge­len) Hanefî fa­kih­le­ri bor­cu ser­ve­ti­ni aş­mış olan kim­se­le­rin kı­sıt­lı ol­ma­sa­lar bi­le, ala­cak­lı­lar ra­zı ol­ma­dık­ça ba­ğış ve va­kıf gi­bi ta­sar­ruf­la­rı­nın yü­rür­lük ka­za­na­ma­ya­ca­ğı­ı­na fet­va ver­miş­ler­dir.

Ölüm has­ta­sı­nın teberrûları ise Mâlikîler dı­şın­da ço­ğun­lu­ğa gö­re, mal var­lı­ğı­nın üç­te bir sı­nır­la­rı için­de ge­çer­li­dir. Üç­te bi­ri aşan kıs­mı mi­ras­çı­la­rın ica­ze­ti­ne bağ­lı­dır. Mâlikîlere gö­re onun ta­şı­na­bi­lir mal­lar­da üç­te bir mik­ta­rın­da­ki ba­ğı­şı da yü­rür­lük ka­zan­maz. Ev, ara­zi, ağaç gi­bi de­ği­şik­li­ğe uğ­ra­ma­sın­dan kor­kul­ma­yan ta­şın­maz­lar­da ise bu ba­ğış ge­çer­li olur ve yü­rür­lük ka­za­nır.

 

  7. Hak­sız­lı­ğa Uğ­ra­ma Kor­ku­su (Tel­cie) Yü­zün­den Sa­tış:

Zu­lüm ve hak­sız­lı­ğa uğ­ra­yıp mal­la­rı­nı kay­bet­mek­ten kor­kan kim­se­nin ya­pa­ca­ğı sa­tış Hanefîlere gö­re “fa­sit”, Hanbelîlere gö­re “ba­tıl”dır. Gü­nü­müz­de ba­zı şe­hir imar plan­la­rın­da gös­ter­me­lik ye­şil alan­lar ilân edip, bu yö­re­de­ki ar­sa­la­rı ucuz ola­rak el­de et­tik­ten son­ra bu böl­ge­yi ye­şil alan ol­mak­tan çı­kar­ma du­rumun­da tel­cie sa­tı­şı, söz­ko­nu­su olur. Çün­kü ar­sa sa­hip­le­ri, ar­sa­la­rı ta­ma­men el­le­rin­den çı­ka­ca­ğı iz­le­ni­mi uyan­dı­rı­la­rak bas­kı al­tı­na alın­mış sa­yı­lır.

 

  8. Fi­i­len Alıp-Ver­me Yo­luy­la (Muâtât) Sa­tış:

Fi­ya­tı ön­ce­den bi­li­nen ve­ya eti­ke­ti üze­rin­de bu­lu­nan ya­hut sor­ma ile fi­ya­tı öğ­re­ni­len ba­zı mal­lar, pa­ra­sı ve­ri­le­rek icap-ka­bul­de bu­lun­mak­sı­zın sa­tın alın­mak­ta­dır. Ga­ze­te, der­gi, ek­mek, kib­rit, si­mit sa­tın alıp, hiç ko­nuş­ma­dan pa­ra­yı ver­mek gi­bi.

Ço­ğun­luk müc­te­hit­le­re gö­re böy­le bir sa­tış ge­çer­li­dir. Çün­kü sa­tış mal mü­ba­de­le­si­ne delâlet eden her şey­le mey­da­na ge­lir. Bu­na gö­re söz­le, işa­ret­le ve­ya baş­ka bir şey­le sa­tış ya­pı­la­bi­lir.

Şâfiîlere gö­re kar­şı­lık­lı alıp-ver­me ile sa­tış ak­di mey­da­na gel­mez. Çün­kü bü­tün akit­ler­de pren­sip ola­rak icap ve ka­bul bu­lun­ma­lı­dır. Sa­tı­şın esa­sı rı­za­ya da­ya­nır. Bu da söz­le ifa­de edi­lir­se or­ta­ya çı­kar. Al­lah Teâlâ şöy­le bu­yu­rur: “Ey iman eden­ler! Bir­bi­ri­ni­zin mal­la­rı­nı bâtıl ne­den­ler­le ye­me­yin. An­cak ara­nız­da kar­şı­lık­lı rı­za ile ya­pı­lan ti­ca­ret yo­luy­la olur­sa bu müs­tes­na­dır.” 343 Hz. Pey­gam­ber (s.a) de: “Sa­tış an­cak kar­şı­lık­lı rı­za ile­dir.” 344  bu­yur­muş­tur.

Di­ğer yan­dan ba­zı Şâfiî bil­gin­le­ri ba­sit ve önem­siz eş­ya­nın sa­tı­şın­da, fi­i­len alıp-ver­me yo­luy­la sa­tı­şı ca­iz gör­müş­ler­dir. en-Nevevî (ö.676/1277) gi­bi ba­zı bil­gin­ler de bu ko­nu­da ör­fe gö­re amel edi­le­bi­le­ce­ği­ni söy­le­miş­ler­dir.345

 

  9. Ya­zı ve­ya El­çi Ara­cı­lı­ğı ile Sa­tış:

Bu şe­kil­de ya­pı­lan sa­tı­şın ge­çer­li ol­du­ğu ko­nu­sun­da gö­rüş bir­li­ği var­dır. Ya­zı ve­ya el­çi­nin kar­şı ta­ra­fa ulaş­tı­ğı mec­lis sa­tım ak­di­nin ya­pıl­dı­ğı mec­lis sa­yı­lır. Eğer kar­şı ta­ra­fın ka­bu­lü bu mec­lis­ten son­ra ger­çek­le­şir­se sa­tış mey­da­na gel­mez.

 

  10. Sa­ğır Dil­si­zin Sa­tı­şı:

Sa­ğır-dil­si­zin an­la­şı­lan işa­re­ti ve­ya ya­za­ca­ğı ya­zı ile ya­pa­ca­ğı sa­tış ge­çerli­dir. Bu­ra­da işa­ret ve ya­zı za­ru­ret yü­zün­den ko­nuş­ma gi­bi ka­bul edil­miş­tir. Eğer dil­si­zin an­la­şı­lır bir işa­re­ti bu­lun­maz ve ya­zı yaz­ma­ya da gü­cü yet­mez­se yap­tı­ğı sa­tım ak­di ge­çer­li ol­maz.

 

 

11. Uyum­suz İcap ve Ka­bul İle Sa­tış:

Alış-ve­riş­te icap ve ka­bu­lün bir­bi­ri­ne uyum­lu şek­li­de ger­çek­leş­miş ol­ma­sı ge­re­kir. Ak­si hal­de sa­tım ak­di oluş­maz. Meselâ; bir ma­la sa­tı­cı bir mil­yon li­ra, alı­cı 800 bin li­ra fi­yat söy­le­se sa­tış bu şek­liy­le mey­da­na ge­le­mez. An­cak bir ta­raf ken­di is­te­ği ile kar­şı ta­ra­fa faz­la ve­rir­se bu sa­tı­şa za­rar ver­mez.

 

  12. Akit Mec­li­si­nin Bir­li­ği Bo­zu­la­rak Ya­pı­lan Sa­tış:

Sa­tı­şın ger­çek­leş­me­si için akit mec­li­si­nin bir­li­ği şart­tır. Ara­da el­çi, mek­tup, te­le­fon, te­leks gi­bi bir ara­cı ol­mak­sı­zın bir­bi­rin­den ay­rı yer­ler­de bu­lu­nan kim­se­ler alış-ve­riş ya­pa­maz. Ara­ya bu gi­bi ara­cı­lar gi­rin­ce iki yer hük­men bir sa­yıl­mış olur.

 

  13. Ke­sin­leş­me­den As­kı­da Bı­ra­kı­lan Sa­tış:

Bir şar­ta ve­ya ge­le­cek bir ta­ri­he bağ­la­nan sa­tış Hanefîlere gö­re fa­sit, ço­ğun­lu­ğa gö­re bâtıldır. Meselâ; “sen şu ma­lı­nı ba­na şu fi­ya­ta sat­mak şar­tıy­la ben de sa­na şu ma­lı sa­tı­yo­rum” ve­ya “şu ma­lı­mı bir ay son­ra sa­na şu fi­ya­ta sa­tı­yo­rum” de­mek gi­bi. An­cak mu­hay­yer­lik hak­kı olan sa­tış­la, baş­ka­sı­nın izin ve ica­ze­ti­ne bağ­lı bu­lu­nan alış-ve­riş­ler bu ko­nu­da is­tis­na teş­kil eder.

 

  14. Yok Olan ve­ya Yok Ol­ma Teh­li­ke­si Bu­lu­nan Şe­yin Sa­tı­şı:

Pa­ra pe­şin mal ve­re­si­ye bir sa­tış tü­rü olan se­lem dı­şın­da bu­lun­ma­yan bir ma­lın sa­tı­şı ca­iz gö­rül­me­miş­tir. Bu, ha­dis­le ya­sak­lan­mış­tır. Er­kek hay­va­nın me­ni­si­ni ve­ya di­şi­nin do­ğa­cak yav­ru­su­nu sat­mak gi­bi. Çün­kü bu­ra­da sa­tış ak­di­ni ifa ede­me­me ris­ki var­dır.

 

  15. Tes­lim Edi­le­me­yen Şe­yin Sa­tı­şı:

Ha­va­da­ki ku­şun ve­ya bü­yük su­da­ki ba­lı­ğın sa­tı­şı bâtıldır. Çün­kü bu­ra­da sa­tış ak­di­ni ye­ri­ne ge­ti­re­me­me teh­li­ke­si var­dır bü yüz­den de ha­dis­le ya­sak­lan­mış­tır.

 

16. Bor­cu Va­de­li Ola­rak Sat­mak:

Bir kim­se­nin ala­ca­ğı­nı borç­lu­su­na pe­şin ola­rak sa­ta­bi­le­ce­ği ko­nu­sun­da gö­rüş bir­li­ği var­dır. Ödünç ver­di­ği bir öl­çek buğ­da­yı, ödünç ala­na pe­şin pa­ra ile sat­ma­sı gi­bi. Zim­met bor­cu­nun ala­cak­lı ta­ra­fın­dan borç­lu­ya ve­ya üçün­cü bir ki­şi­ye va­de­li sa­tı­şı ise ca­iz de­ğil­dir. Çün­kü Hz. Pey­gam­ber bor­ca kar­şı­lık bor­cun sa­tı­şı­nı ya­sak­la­mış­tır. Bu­ra­da­ki ya­sa­ğın se­be­bi; tes­li­me güç ye­ti­re­me­me, fa­iz ve­ya al­dan­ma ri­zi­ko­su­nun bu­lun­ma­sı­dır (“Zim­met bor­cu olan şey­le­rin sa­tı­şı” ko­nu­su­na bkz).

17. Al­dan­ma Teh­li­ke­si Bu­lu­nan (Ga­rar) Sa­tış:

Mey­da­na ge­le­ce­ği ke­sin ol­ma­yan ve bir ta­raf için al­dan­ma teh­li­ke­si bu­lu­nan sa­tı­şa “ga­rar sa­tı­şı” de­nir. Ga­rar, ha­dis­le ya­sak­lan­mış­tır. Ga­rar­lı sa­tış­la­rın bir bö­lü­mü ba­tıl sa­tış çe­şi­di­ne gi­rer­ken bir bö­lü­mü de fa­sit sa­tış gru­bun­da yer alır. Hanefîler dı­şın­da­ki üç mez­he­be gö­re ga­rar sa­tı­şı çe­şit­le­ri bâtıl hük­mün­de bu­lu­nur.

Şu söz­leş­me­ler­de özel­lik­le alı­cı için al­dan­ma ri­zi­ko­su açık­ça gö­rü­lür. Ba­lık­çı­ya; “Ağı­nı su­ya bir de­fa at, ne ka­dar ba­lık çı­kar­sa 200 bin li­ra­ya alı­yo­rum” de­nil­se, hiç ba­lık çık­ma­ma­sı ha­lin­de sa­tış be­de­li kar­şı­lık­sız ka­lır. Yi­ne bir dal­gı­ca; “Bir da­lış­ta çı­ka­ra­ca­ğın sün­ger­le­ri 500 bin li­ra­ya alı­yo­rum” de­nil­se, dal­gı­cın hiç sün­ger çı­ka­ra­ma­ma­sı muh­te­mel ol­du­ğu gi­bi, ala­ca­ğı pa­ra mik­ta­rı de­ğiş­me­ye­ce­ği için ken­di­si­ni faz­la yor­ma­dan az mik­tar­da sün­ger­le ye­tin­me­si de müm­kün­dür.

Da­lın­da­ki mey­vey­le da­ha ön­ce top­lan­mış mey­ve­yi, ba­şa­ğın­da­ki buğ­day­la ha­sat edil­miş buğ­da­yı tah­min yo­luy­la tram­pa et­mek­te de ga­rar söz ko­nu­su­dur. Çün­kü ay­nı cins­ten olan iki ma­lın de­ği­şi­min­de ara­da­ki faz­la­lık fa­iz olur. An­cak hal­kın ye­me­lik ta­ze hur­ma ih­ti­ya­cı­nı kar­şı­la­mak ama­cıy­la az mik­tar­da ta­ze hur­ma­nın ku­ru hur­ma ile de­ği­şi­mi­ne (ariy­ye) Hz. Pey­gam­ber izin ver­miş­tir.

İbn Cü­zeyy ha­dis-i şe­rif­ler­le ya­sak­la­nan ga­rar­lı sa­tı­şın 10 çe­şi­di­nin bu­lun­du­ğu­nu tes­pit et­miş­tir. Bu çe­tiş­ler şun­lar­dır:

1. Ma­lın tes­lim güç­lü­ğü. Ka­çıp git­miş ve dön­me­miş hay­va­nı ve­ya hay­va­nın doğ­ma­mış olan yav­ru­su­nu ya­hut da yav­ru­nun yav­ru­su­nu sat­mak gi­bi.

2. Sa­tı­lan ma­lın ve­ya sa­tış be­de­li­nin cin­si­nin bi­lin­me­me­si.

3. Be­del­le­rin ni­te­li­ği­nin bi­lin­me­me­si. “Evim­de­ki bir el­bi­se­yi sa­na sat­tım” de­mek gi­bi.

4. Sa­tı­la­nın ve­ya sa­tış be­de­li­nin mik­ta­rı­nın bi­lin­me­me­si. “Ma­lı, gü­nün ra­yiç be­de­li ile sa­tı­yo­rum” de­mek gi­bi.

5. Ve­re­si­ye sa­tış­ta va­de­nin be­lir­len­me­me­si ve­ya be­lir­siz bir ta­ri­hin tes­pit edil­me­si. Meselâ; “Şu ma­lı Ali’nin yol­cu­luk­tan dö­nü­şü­ne ka­dar ve­ya Meh­med’in öle­ce­ği ta­ri­he ka­dar va­de­li ol­mak üze­re sa­na sa­tı­yo­rum” de­mek gi­bi.

6. Bir sa­tış­ta iki sa­tış yap­mak. Bu da fark­lı iki sa­tış be­de­lin­den bi­ri­si ile ma­lı sat­mak ve­ya iki mal­dan bi­ri­si­ni tek bir sa­tış be­de­li ile sat­mak şek­lin­de olur. “Ben sa­na şu el­bi­se­yi pe­şin yüz, bir yıl va­de­li iki yü­ze sa­tı­yo­rum” de­yip sa­tı­şın iki­sin­den bi­ri­si hak­kın­da bağ­la­yı­cı ol­ma­sı­dır. An­cak alı­cı bu iki fi­yat­tan bi­ri­si­ni ter­cih eder­se sa­tım ak­di bu fi­yat üze­rin­de ke­sin­leş­miş olur. “Ben sa­na şu iki mal­dan bi­ri­si­ni şu fi­ya­ta sa­tı­yo­rum” de­nil­me­si ha­lin­de de sa­tı­lan mal­da be­lir­siz­lik var­dır ve sa­tış fa­sit olur. An­cak sa­tış mec­li­sin­de alı­cı ter­ci­hi­ni bil­di­re­rek sa­tı­şı ge­çer­li ha­le ge­ti­re­bi­lir. Ak­si hal­de ta­raf­la­rın sa­tı­şı boz­ma hak­kı do­ğar.

7. İs­la­hı ve­ya iyi­leş­me­si umul­ma­yan şe­yin sa­tı­şı. Çü­rü­müş ma­lı ve­ya has­ta olup iyi­leş­me­si umul­ma­yan hay­va­nı sat­mak gi­bi.

8. Elin­de­ki ça­kıl ta­şı­nı atıp isa­bet et­tir­di­ği ma­lın sa­tıl­mış sa­yıl­ma­sı.

9. Münâbeze sa­tı­şı. Bu, sa­tı­cı­nın elin­de­ki ku­ma­şı alı­cı­ya at­ma­sı so­nu­cun­da sa­tı­şın mey­da­na gel­me­si yo­luy­la ya­pı­lan bir sa­tış tü­rü­dür.

10. Mülâmese sa­tı­şı: Bu, alı­cı­nın sa­tın ala­ca­ğı ma­la do­kun­ma­sı ile sa­tı­şın bağ­la­yı­cı ol­ma­sı­dır. Bu­ra­da ma­lı in­ce­le­me, eli­ne alıp bak­ma fır­sa­tı ve­ril­me­di­ği için alı­cı­nın al­dan­ma ih­ti­ma­li var­dır. İş­te bu on çe­şit sa­tış al­dan­ma ri­zi­ko­su bu­lun­du­ğu ve bir ta­kım be­lir­siz­lik­le­ri bün­ye­sin­de bu­lun­dur­du­ğu için “ga­rar sa­tı­şı” sa­yı­lır ve Rasûlullah (s.a)’ın ha­dis­le ya­sak­la­dı­ğı kap­sa­ma gi­rer.

 

  18. Ne­cis Olan ve­ya Necâset Ka­rı­şan Şe­yin Sa­tı­şı:

Şa­rap, do­muz, leş ve kan gi­bi ne­cis olan şey­le­rin sa­tı­şı­nın ge­çer­li ol­ma­dı­ğı ko­nu­sun­da gö­rüş bir­li­ği var­dır. Yi­ne ço­ğun­lu­ğa gö­re, meselâ; içi­ne fa­re düş­müş zey­tin ya­ğı ve bal gi­bi te­miz­len­me­si­ne imkân bu­lun­ma­yan ne­ca­set ka­rış­mış şey­le­rin sa­tı­şı da ge­çer­li de­ğil­dir.

Hanefîlere gö­re necâset  ka­rış­mış olan sı­vı bir ya­ğın;  de­ri ta­bak­la­mak, yağ­la­mak ve­ya mes­cid dı­şın­da­ki alan­lar­da ay­dın­lat­ma­da kul­lan­mak gi­bi, ye­mek dı­şın­da baş­ka amaç­lar­la sa­tıl­ma­sı ca­iz­dir. An­cak mur­dar öl­müş hay­va­nın ya­ğı bun­dan müs­tes­na­dır. Çün­kü bu yağ­dan ya­rar­lan­mak helâl de­ğil­dir. Di­ğer yan­dan kan gi­bi ne­cis olan ba­zı şey­le­rin za­ru­ret se­be­biy­le, eti yen­me­yen hay­van­la­rın ve ha­şe­ra­tın ise ken­di­le­rin­den ya­rar­lan­mak müm­kün ol­du­ğu tak­dir­de sa­tı­şı ca­iz gö­rül­müş­tür. Has­ta­ya nak­le­dil­mek üze­re ka­nı, ilâç ya­pı­mın­da kul­la­nıl­mak üze­re yı­lan vb. ha­şe­ra­tı, bek­çi­lik, av­cı­lık için kö­pe­ği sat­mak gi­bi.

 

  19. Su­yun Sa­tıl­ma­sı:

Ço­ğun­luk fa­kih­le­re gö­re mül­ki­yet al­tı­na alın­mış olan ve­ya kap­lar­da de­po­lan­mış bu­lu­nan su­yun ya­hut şa­hıs mül­kün­de bu­lu­nan pı­nar ve ku­yu gi­bi su kay­nak­la­rı­nın sa­tıl­ma­sı ca­iz­dir. An­cak top­lu­mun or­tak ma­lı sa­yı­lan de­niz, göl, ne­hir ile yi­ne umu­ma ait pı­nar, çeş­me, sar­nıç vb. mü­bah su­la­rın sa­tı­şı­nın ca­iz ol­ma­dı­ğı ko­nu­sun­da gö­rüş bir­li­ği var­dır. Di­ğer yan­dan bu gi­bi su­lar top­lu­ma za­rar ver­me­ye­cek bi­çim­de ka­ba dol­du­rul­muş olur­sa, şa­hıs mül­kü ha­li­ne ge­lir ve bu­nun sa­tıl­ma­sı ca­iz olur. Hz. Pey­gam­ber (s.a) su, ot ve ate­şin top­lu­mun or­tak ma­lı ol­du­ğu­nu be­lirt­miş­tir. Bu yüz­den bu üç çe­şit eko­no­mik de­ğe­rin ti­ca­ret me­taı ya­pıl­mak­sı­zın top­lum hiz­me­ti­ne su­nul­ma­sı amaç­lan­ma­lı­dır. Ni­te­kim ta­rih­te Fa­tih Sul­tan Meh­med, Bezm-i Âlem Va­li­de Sul­tan gi­bi ha­yır­se­ver­ler has­ta­ne, dâru’ş-şifâ, su ka­nal­la­rı ve sar­nıç­lar yap­tı­ra­rak de­po­lan­mış su­la­rı da İs­tan­bul hal­kı­nın hiz­me­ti­ne üc­ret­siz ola­rak sun­muş­lar­dır. İs­tan­bul’un 1920’ler­den ön­ce­ki önem­li su kay­nak­la­rı­nı va­kıf, se­bil ve hay­rat su­lar oluş­tu­ru­yor­du.

Gü­nü­müz­de de şe­hir çev­re­le­rin­de oluş­tu­ru­la­cak va­kıf ba­raj­lar­la şe­hir hal­kı­nın su ih­ti­ya­cı üc­ret­siz ola­rak kar­şı­la­na­bi­lir. Özel­lik­le bü­yük şe­hir­ler­de nü­fu­sun önem­li bir bö­lü­mü­nü yok­sul halk oluş­tur­mak­ta­dır. Bun­la­rın su pa­ra­sı­nı öde­mek için ne ka­dar zor­lan­dık­la­rı bi­lin­mek­te­dir. Di­ğer yan­dan yi­ne va­kıf elekt­rik sant­ral­le­ri ku­ru­la­rak top­lu­mun yal­nız mes­ken­ler­de kul­la­na­cak­la­rı su ve elekt­rik ih­ti­ya­cı bu yol­la kar­şı­la­na­bi­lir. Bu ko­nu­da ve­re­bi­len­den üc­ret alı­nıp iş­let­me mas­raf­la­rı­na kat­kı sağ­la­na­bi­lir. Yok­sul ol­du­ğu be­lir­le­nen­ler de üc­ret­siz ola­rak ya­rar­la­na­bi­lir. İslâm top­lu­mun­da es­ki dö­nem ha­yır sa­hip­le­ri­nin çok­ça yap­tır­dı­ğı yol, köp­rü ve çeş­me ha­yır­la­rı­nın ye­ri­ne gü­nü­müz­de şe­hir ba­raj­la­rı, alt üst ge­çit­ler; mum ve gaz lâmbası ile cad­de­le­ri ve mes­cit­le­ri ay­dın­lat­ma­nın ye­ri­ne de elekt­rik sant­ral­le­ri geç­miş­tir.

Zâhirîye mez­he­bi bil­gin­le­ri su­yun mut­lak ola­rak sa­tış ko­nu­su ya­pı­la­ma­ya­ca­ğı­nı söy­le­miş­ler­dir.

 

  20. Sa­tım Ak­din­de Bir Ta­kım Be­lir­siz­lik­le­rin Bu­lun­ma­sı:

Alış-ve­riş­ler­de sa­tı­cı ve alı­cı ara­sın­da an­laş­maz­lı­ğa yol aça­bi­le­cek de­re­ce­de bir be­lir­siz­li­ğin bu­lun­ma­ma­sı ge­re­kir. Ak­si hal­de sa­tış Hanefîlere gö­re fâsit, ço­ğun­lu­ğa gö­re bâtıl olur. Bu be­lir­siz­lik sa­tı­lan mal, sa­tış be­de­li, va­de, re­hin ve­ya ke­fi­lin çe­şi­di ile il­gi­li ola­bi­lir. Sa­tı­lan ma­lın ve­ya sa­tış be­de­li­nin mik­ta­rı­nın be­lir­len­me­me­si, ve­re­si­ye sa­tış­ta va­de ta­ri­hi­nin ko­nu­şul­ma­ma­sı, han­gi ma­lın re­hin, ki­min ke­fil ola­ca­ğı­nın tes­bit edil­me­me­si gi­bi. Sa­tış sı­ra­sın­da bu gi­bi ek­sik­lik­ler gi­de­ril­mez­se, sa­tı­cı ile alı­cı ara­sın­da an­laş­maz­lık çı­ka­bi­lir. Çün­kü her iki­si de bu gi­bi ek­sik­lik­le­ri ken­di ya­ra­rı yö­nün­de çö­züm­le­mek is­ter.

 

  21. Sa­tış Mec­li­sin­de Ha­zır Ol­ma­yan ve­ya Gö­rül­me­yen                       Şe­yin Sa­tı­şı:

Sa­tın alı­na­cak olan mal gö­rül­me­den ve ni­te­lik­le­ri de be­lir­len­me­den ya­pı­la­cak sa­tış ge­çer­li­dir. An­cak bu du­rum­da alı­cı için “gör­me mu­hay­yer­li­ği” hak­kı do­ğar. Ma­lı gö­rün­ce di­ler­se sa­tı­şı bo­zar, is­ter­se sür­dü­rür. Mâlikîlere gö­re, sa­tı­la­nın ni­te­lik­le­ri be­lir­ti­lir­se sa­tış ge­çer­li olur ve alı­cı için gör­me mu­hay­yer­li­ği hak­kı bu­lu­nur. Şâfiîlere gö­re gö­rül­me­yen şe­yin sa­tı­şı mut­lak ola­rak ge­çer­li de­ğil­dir.

22. Kabz­dan Ön­ce Sa­tış:

Hanefîlere gö­re ta­şı­na­bi­lir şey­le­rin kabz­dan ön­ce sa­tı­şı ca­iz de­ğil­dir. Çün­kü böy­le bir sa­tış sün­net­le ya­sak­lan­mış­tır.346 Fa­kat ta­şın­maz­la­rın kabz­dan ön­ce sa­tı­şı ca­iz gö­rül­müş­tür. Çün­kü bun­la­rın sa­tış sü­re­si ile tes­lim ta­ri­hi ara­sın­da bir de­ği­şik­li­ğe uğ­ra­ma­sı en­der rast­la­nan bir du­rum­dur. Bu yüz­den gay­ri men­kul­le­rin kabz­dan ön­ce alı­cı ta­ra­fın­dan baş­ka­sı­na sa­tıl­ma­sı ha­lin­de sa­tım ak­di­ni ye­ri­ne ge­tir­me­de güç­lük doğ­maz.

Şâfiîlere gö­re ise kabz­dan ön­ce sa­tış ya­sa­ğı ge­nel an­lam ifa­de eder, men­kul ve gay­ri men­kul tüm mal­la­rı kap­sa­mı­na alır. Ha­dis­te şöy­le bu­yu­rul­muş­tur: “Hz. Pey­gam­ber mal­la­rın sa­tın alın­dık­la­rı yer­de sa­tı­şı­nı, tüc­car on­la­rı ken­di yük­le­ri ara­sı­na gö­tü­rün­ce­ye ka­dar ya­sak­la­mış­tır.”347  Mâlikîler bu ko­nu­da­ki ya­sa­ğı yal­nız yi­ye­cek mad­de­le­ri­ne, Hanbelîler ise öl­çü, tar­tı ve­ya stan­dart olup sa­yı ile alı­nıp sa­tı­lan şey­le­re ait ka­bul et­miş­ler­dir. Ha­dis­te şöy­le bu­yu­ru­lur: “Bir yi­ye­cek sa­tın al­dı­ğın va­kit, onu tam ola­rak eli­ne ge­çir­me­dik­çe baş­ka­sı­na sat­ma.” 348

 

  23. Mey­ve ve Ekin­le­rin Kö­kün­de Sa­tı­şı:

Mey­ve ve ekin­le­rin he­nüz or­ta­ya çık­ma­dan ön­ce sa­tı­şı­nın ba­tıl ol­du­ğu ko­nu­sun­da gö­rüş bir­li­ği var­dır. Çün­kü çi­çe­ğin­de ve­ya çi­çek bi­le aç­ma­mış bir mey­ve­nin sa­tı­şı, ol­ma­yan bir şe­yin sa­tı­şı ni­te­li­ğin­de­dir. Ol­gun­laş­ma­dan ön­ce fa­kat ol­gun­la­şın­ca­ya ka­dar da­lın­da bı­rak­mak şar­tıy­la sa­tış ise icmâ ile ge­çer­li de­ğil­dir. Böy­le bir sa­tış Hanefîlere gö­re fa­sit, ço­ğun­lu­ğa gö­re bâtıldır. An­cak bu du­rum­da sa­tış bek­let­me­den ke­sim (ha­sat) şar­tıy­la ya­pı­lır­sa icmâ ile ge­çer­li olur. Hanefîlere gö­re ise sa­tış her­han­gi bir şart öne sür­mek­si­zin mut­lak ola­rak ya­pı­lır­sa ge­çer­li­dir.

İmam Mu­ham­med’e gö­re mey­ve ve ekin­ler ol­gun­la­şıp bü­yü­me­si­ni ta­mam­la­mış olur­sa, kö­kün­de bir sü­re da­ha kal­mak şar­tıy­la sa­tış ca­iz­dir. Ken­di­siy­le fet­va ve­ri­len gö­rüş bu­dur. Eğer bun­lar bü­yü­me­si­ni ta­mam­la­ma­mış olur­lar­sa sa­tış fa­sit olur.

Ba­zı sa­tış­lar da ni­te­lik, şart ve­ya şer’i bir ya­sak­la­ma ne­de­niy­le ya­sak­lan­mış bu­lu­nur. Aşa­ğı­da bun­la­rı açık­la­ya­ca­ğız.

 

  24. Ka­po­ra­lı Sa­tış (Arbûn Sa­tı­şı):

Ço­ğun­lu­ğa gö­re ka­po­ra­lı sa­tış ca­iz de­ğil­dir. Çün­kü sün­net­le ya­sak­lan­mış­tır. Hanefîlere gö­re böy­le bir sa­tış fâsit, Şâfiî ve Mâlikîlere gö­re sa­tış, sa­tı­cı alı­cı­ya ka­po­ra­yı ge­ri ver­me­mek şar­tıy­la ya­pıl­mış­sa bâtıldır. Hanbelîlere gö­re ise ka­po­ra­lı sa­tış­ta bir sa­kın­ca yok­tur. Çün­kü Hz. Pey­gam­ber (s.a) onu helâl kıl­mış­tır.

An­cak iki gö­rü­şün de  da­yan­dı­ğı ha­dis­ler za­yıf­tır (bk. yu­ka­rı­da “Fa­sit Sa­tış Çe­şit­le­ri” ko­nu­su).

 

  25. Iy­ne Sa­tı­şı (Ve­re­si­ye Pa­ha­lı Sa­tıp Ay­nı Ma­lı Ucuz Fi­yat­la                     Ge­ri Al­mak):

Sa­tı­cı ve alı­cı­nın ca­iz ol­ma­yan bir ama­ca ulaş­mak için ca­iz olan bir şe­yi yap­ma­sı­dır. Bir kim­se­nin kre­di sağ­la­mak ama­cıy­la, va­de­li ola­rak yük­sek fi­yat­la al­dı­ğı bir ma­lı, ay­nı ki­şi­ye pe­şin pa­ra­ya da­ha ucuz fi­yat­la sat­ma­sı­dır. Ki­mi za­man da ve­re­si­ye alan bu kim­se, ma­lı ön­ce üçün­cü bir ki­şi­ye sa­tar, bu da ay­nı ma­lı ön­ce­ki sa­tı­cı­ya dev­re­der.

Ebu Ha­ni­fe’ye gö­re ıy­ne sa­tı­şı üçün­cü bir ki­şi ara­ya gir­mek­si­zin ya­pıl­mış­sa fa­sit­tir. Şâfiî ve Zâhirîlere gö­re ise ke­ra­het­le bir­lik­te sa­hih­tir. Iy­ne sa­tı­şı Mâlikî ve Hanbelîlere gö­re kö­tü­lü­ğe gi­den yo­lu ka­pa­ma (sed­dü’z-zerâyi’) pren­si­bi­ne gö­re ba­tıl­dır.

 

  26. Fa­iz­li Sa­tış:

Hanefîlere gö­re nesîe ve faz­la­lık ri­ba­sı­nı içi­ne alan bir muâmele fa­sit, ço­ğun­lu­ğa gö­re ise bâtıldır. Çün­kü fa­iz ya­sa­ğı Ki­tap ve Sün­net­le sa­bit­tir.

 

  27. Ha­ram Kı­lın­mış Bir Be­del­le Sa­tış Yap­mak:

Şa­rap ve do­muz gi­bi ha­ram kı­lı­nan bir şe­yi sa­tış be­de­li ola­rak be­lir­le­yip ya­pı­la­cak sa­tış Hanefîlere gö­re fa­sit olup, akit bun­la­rın de­ğe­ri üze­rin­den ya­pıl­mış sa­yı­lır. Ço­ğun­lu­ğa gö­re ise böy­le bir sa­tış bâtıldır. Çün­kü Hz. Pey­gam­ber şa­rap, mur­dar hay­va­nın eti ve pu­tun sa­tı­şı­nı ya­sak­la­mış­tır.349

 

  28. Şe­hir­li­nin Köy­lü Adı­na Sa­tış Yap­ma­sı (Hâzırın Bâdî İçin                        Sa­tış Yap­ma­sı):

Seb­ze, mey­ve ve ta­ne­li bit­ki­le­ri üre­ten­le­rin bun­la­rı pa­zar­la­ma­sı sı­ra­sın­da al­dan­ma­ma­la­rı için İslâm’da bir ta­kım ön­lem­ler alın­mış­tır. Çün­kü ta­rım­la uğ­ra­şan çift­çi ve köy­lü ço­ğu za­man pi­ya­sa fi­yat­la­rı­nı iz­le­ye­mez, es­naf ve tüc­ca­rın bu ko­nu­da­ki tec­rü­be­le­ri kar­şı­sın­da al­dan­ma­ya ma­ruz ka­lır. Di­ğer yan­dan dı­şa­rı­dan mal ge­ti­ren­le­ri bel­li sa­yı­da ki­şi­le­rin kar­şı­la­yıp el­le­rin­den mal­la­rı­nı al­ma­sı ve on­lar adı­na sa­tış yap­ma­sı te­kel­leş­me­ye yol açar. Ay­nı cins ma­lı sa­tan az sa­yı­da ki­şi­le­rin ise ken­di ara­la­rın­da an­la­şa­rak fi­yat­la­rı sun’î ola­rak yük­selt­me­le­ri ve bu­nun top­lu­ma za­rar ver­me­si her za­man söz ko­nu­su ola­bi­lir.

Hz. Pey­gam­ber (s.a) şöy­le bu­yur­muş­tur: “Ne­bi (s.a) şe­hir­li­nin köy­lü adı­na sa­tı­şı­nı ya­sak­la­mış­tır. İs­ter­se bun­lar onun ba­ba­sı ve­ya kar­de­şi ol­sun­lar.”350  Bu­nun­la yi­ye­cek ve di­ğer ih­ti­yaç mad­de­le­ri­nin be­lir­li el­ler­de top­la­nıp, pi­ya­sa­ya kont­rol­lü bi­çim­de sü­rül­me­si ve bu yol­la fi­yat­la­rın sun’î ola­rak yük­sel­me­si ön­len­mek is­ten­miş­tir.

İslâm, dış mü­da­ha­le­ler­den uzak, ken­di için­de ser­best re­ka­be­te açık, akı­cı ve şef­faf bir ti­ca­ret pi­ya­sa­sı amaç­la­mış­tır. Câbir b. Ab­dil­lah (r.a)’ın nak­let­ti­ği aşa­ğı­da­ki ha­dis bu ama­cı açık­ça be­lir­le­mek­te­dir: “Şe­hir­li köy­lü adı­na sa­tış ya­pa­maz. İn­san­la­rı ken­di ha­li­ne bı­ra­kı­nız, Al­lah on­lar­dan bir bö­lü­mü­nü di­ğer­le­ri se­be­biy­le rı­zık­lan­dı­rır.”351

Dış­tan mal ge­ti­ren­le yer­le­şim mer­ke­zin­de bu­lu­nan tüc­car ara­sın­da şöy­le bir söz­leş­me söz ko­nu­su olur. Şe­hir­li sa­tı­cı köy­lü­ye ve­ya dı­şa­rı­dan mal ge­ti­re­ne; “Sen bu ma­lı ba­na bı­rak; ben onu se­nin adı­na ted­ri­cen sa­ta­yım.” Bu­nun ge­nel ola­rak şeh­re gi­ren bü­tün mal­lar için baş­vu­ru­lan bir yön­tem ol­du­ğu dü­şü­nü­lür­se o yö­re­de bel­li te­kel­ler olu­şur ve top­lum bun­dan za­rar gö­rür.

Hanefîlere gö­re böy­le bir sa­tış bel­de hal­kı­na za­rar ve­ri­yor­sa mek­ruh­tur. Şâfiî ve Hanbelîlere gö­re bu­ra­da ya­sak­la­nan hu­sus köy­lü­nün elin­den ma­lın gün­lük fi­ya­tın üs­tün­de bir fa­yat­la pey­der­pey sat­mak üze­re şe­hir­li ta­ra­fın­dan alın­ma­sı­dır. Fi­ya­tı bil­me­yen şe­hir­li­ler de bu kap­sa­ma gi­rer. Böy­le bir sa­tış­ta mu­hay­yer­lik hak­kı söz ko­nu­su olur. Mâlikîlere gö­re ise şe­hir dı­şın­dan ge­len (bâdî) ifa­de­si ha­dis­te bir ka­yıt olup, bu­nun­la pi­ya­sa fi­yat­la­rı­nı bil­me­yen kim­se­ler kas­te­dil­miş­tir. Mal­la­rın ve pi­ya­sa­nın fi­yat­la­rı­nı bi­len şe­hir ve köy hal­kı ise bu kap­sa­ma gir­mez. Fi­yat­la­rı bil­me­yen kim­se­nin bu şe­kil­de sa­tı­şı ile fe­sih hak­kı do­ğar.352

 

  29. Te­lak­kı’r-Rukbân (Ka­fi­le­le­ri Yol­da Kar­şı­la­ma) Ya­sa­ğı:

Bu, şe­hir­de sat­mak üze­re yi­ye­cek mad­de­si ge­ti­ren­le­rin yol­da kar­şı­la­nıp yük­le­ri­nin sa­tın alın­ma­sı­dır. Ta­vus’un İbn Ab­bas (r. anmuhâ)’dan nak­let­ti­ği bir ha­dis­te şöy­le bu­yu­ru­lur:

“Al­lah’ın Rasûlü bi­nit­li­le­ri yol­da kar­şı­la­ma­yı (pa­za­ra gel­me­den yük­le­ri­ni al­ma­yı) ve şe­hir­li­nin köy­lü adı­na sa­tış yap­ma­sı­nı ya­sak­la­mış­tır. Tâvus, İbn Ab­bas’tan; şe­hir­li­nin köy­lü adı­na sa­tı­şı­nın an­la­mı ne­dir? di­ye sor­muş, o da; “şe­hir­li köy­lü­ye ko­mis­yon­cu (sim­sar) olup onun adı­na ma­lı­nı sa­ta­maz” şek­lin­de ce­vap ver­miş­tir.” 353

Ha­dis-i şe­rif­te dı­şa­rı­dan mal ge­ti­ren­ler ge­nel­lik­le bi­nit­li ola­rak gel­dik­le­ri için ka­fi­le­ler­den söz edil­miş­tir. Mal ge­ti­ren­le­rin bi­nit­li ol­ma­sı ile ya­ya bu­lun­ma­sı ve­ya bir ki­şi ol­ma­sıy­la ka­la­ba­lık bu­lun­ma­sı ara­sın­da bir fark yok­tur.

Hanefîlere gö­re bi­nit­li­le­rin yol­da kar­şı­la­nıp yük­le­ri­nin alın­ma­sı bel­de hal­kı­na za­rar ve­ri­yor­sa mek­ruh­tur. Mal sa­hi­bi pi­ya­sa fi­yat­la­rı­nı öğ­re­nin­ce al­dan­dı­ğı­nı an­lar­sa sa­tış ak­di­ni bo­za­bi­lir. Çün­kü bu­ra­da­ki ya­sak­la­ma sa­tı­şın dı­şın­da ka­lan bir ne­de­ne da­ya­nır. Ni­te­kim ha­dis-i şe­rif­te böy­le bir du­rum­da sa­tı­cı­yı ko­ru­mak üze­re şöy­le bu­yu­rul­muş­tur:

“Ma­lın sa­hi­bi bu du­rum­da pa­za­ra var­dı­ğı za­man mu­hay­yer­lik hak­kı­na sa­hip­tir.” 354 Bu­ra­da sa­tı­şın ge­çer­li ol­du­ğu­na da işa­ret var­dır.

Mâlikîlere gö­re pa­zar es­na­fı­nın hak­kı ne­de­niy­le ca­iz de­ğil­dir, fa­sit­tir. Şâfiî ve Hanbelîlere gö­re al­dan­ma ha­lin­de mu­hay­yer­lik hak­kı söz ko­nu­su olur.

Gü­nü­müz­de ta­rım­la uğ­ra­şan çift­çi ve köy­lü­le­rin ürün­le­ri he­nüz ger­çek pi­ya­sa fi­yat­la­rı oluş­ma­dan ürün ha­sat edi­lir edil­mez, özel sek­tör ve dev­let sek­tö­rü ta­ra­fın­dan ilân edi­len fi­yat­lar­la sa­tın alın­mak­ta­dır. Çift­çi da­ha ön­ce­den özen­di­ri­len ban­ka ve tüc­car kre­di­le­riy­le borç­lan­dı­rıl­dı­ğı için ürü­nü­nü bel­li bir sü­re için­de sat­mak zo­run­da bı­ra­kıl­mak­ta­dır. Buğ­day, ar­pa, çay, fın­dık gi­bi önem­li ta­rım ürün­le­ri bel­li sa­yı­da dev­let ve­ya özel sek­tör ku­ru­lu­şu­nun eli­ne geç­tik­ten son­ra arz ve ta­lep den­ge­si so­nu­cun­da ya da pi­ya­sa­ya kont­rol­lü arz ya­pı­la­rak fi­yat­lar yük­sel­mek­te­dir. Böy­le­ce ta­rım ürün­le­rin­den asıl bü­yük kârı bu ku­ru­luş­lar sağ­la­mak­ta­dır. Yu­ka­rı­da­ki ha­dis­te be­lir­ti­len şe­hir ke­na­rın­da kar­şı­la­nan ve pi­ya­sa fiyat­la­rı­nı öğ­re­ne­me­den mal­la­rı el­le­rin­den alı­nan üre­ti­ci­ler­le, gü­nü­müz­de­ki da­ha ger­çek pi­ya­sa­nın oluş­ma­sı­na fır­sat bı­ra­kıl­ma­dan köy­lü­nün elin­den ürü­nü­nün alın­ma­sı ara­sın­da bü­yük ben­zer­lik var­dır. Bu­ra­da yi­ne köy­lü­nün arz ta­lep den­ge­siy­le fi­yat­la­rın oluş­ma­sı ko­nu­sun­da­ki pi­ya­sa fi­yat­la­rı­nı iz­le­ye­me­me­si, bü­yük ser­ma­ye çev­re­le­ri­nin ise bu ko­nu­da ge­niş tec­rü­be sa­hi­bi ol­ma­la­rı­nın önem­li ro­lü var­dır.

Ka­na­a­tı­mız­ca bu ko­nu­da dev­le­tin üre­ti­ci­yi ez­dir­me­ye­cek, on­la­rı borç yü­kü al­tı­na so­ka­rak, meselâ her yıl Ey­lül ayı için­de ürü­nü­nü ha­sat eder et­mez sat­mak zo­run­da kal­ma­ya­cak­la­rı bir dü­zen­le­me yap­ma­sı ge­re­kir. Ta­rım­la uğ­ra­şan­la­rın ken­di ürü­nü­nü de­po­la­yıp da­ha dü­zen­li ola­rak pi­ya­sa­ya sür­me­si ve hak­kı olan kârı al­ma­sı amaç­lan­ma­lı­dır. Bir İslâm top­lu­mun­da İslâm eko­no­mi­si­nin den­ge­le­ri için­de ta­rım­la uğ­ra­şan­la­rın da bu den­ge­den pa­yı­na dü­şe­ni ala­cak­la­rın­da şüp­he yok­tur.

 

           30. Ne­ceş Sa­tı­şı (Müş­te­ri Kı­zış­tı­rı­la­rak Fi­yat­la­rın                      Yük­sel­til­me­si):

Ba­zan ger­çek alı­cı ol­ma­dı­ğı hal­de, müş­te­ri kı­zış­tır­mak için alı­cı gi­bi dav­ra­nan ve bu yol­la fi­ya­tı sun’î ola­rak yük­sel­ten kim­se­ler olur. Müş­te­ri kı­zış­tı­ran ki­şi, sa­tı­cı ile an­la­şa­rak bu işi ya­par. Ya ona sa­tış­ta or­tak­tır, ya da on­dan sa­tış ba­şı­na bir ko­mis­yon alır.

Hz. Pey­gam­ber (s.a); “Müş­te­ri kı­zış­tır­ma­yı­nız” 354/a bu­yu­ra­rak bu­nu ya­sak­la­mış­tır.

Necş bir te­rim ola­rak sa­tış be­de­lin­de­ki sun’î ar­tı­şı ifa­de eder. Bu ar­tış sa­tı­cı­nın an­laş­ma­sı so­nu­cu ger­çek alı­cı ol­ma­yan fa­kat alı­cı gi­bi dav­ra­nan ki­şi ta­ra­fın­dan sağ­la­nır. Bun­lar her iki­si de gü­nah­ta or­tak olur­lar.

Gü­nü­müz­de özel­lik­le açık art­tır­ma­lar­da bu yo­la çok­ça baş­vu­rul­du­ğu gö­rü­lür. Ger­çek alı­cı ol­ma­dı­ğı hal­de sa­tı­şa gi­ren ba­zı kim­se­ler ki­mi za­man fi­ya­tın yük­sel­me­si­ni sağ­lar­ken ki­mi za­man da bir men­fa­at kar­şı­lı­ğın­da açık art­tır­ma­dan çe­ki­le­rek ma­lın çok ucu­za sa­tıl­ma­sı­nı sağ­la­mak­ta­dır. Bu son du­rum­da da sa­tı­cı ye­ri­ne alı­cı le­hi­ne men­fa­at sağ­lan­mak­ta­dır. İslâm’da açık art­tır­ma yo­luy­la sa­tış ca­iz gö­rül­müş, biz­zat Hz. Pey­gam­ber ta­ra­fın­dan da bu gi­bi sa­tı­şa baş­vu­rul­du­ğu ol­muş­tur. Meselâ; yok­sul bir sa­ha­be­nin bir eş­ya­sı açık art­tır­ma so­nu­cu en yük­sek fi­ya­tı ve­re­ne sa­tıl­mış­tır.

An­cak açık art­tır­ma­ya fe­sat ka­rış­tı­rıl­ma­ma­sı ge­re­kir. İslâm bil­gin­le­ri ne­ceş ya­pa­nın âsî ol­du­ğu ko­nu­sun­da gö­rüş bir­li­ği için­de­dir.

Ne­ceş sa­tı­şı mek­ruh ol­mak­la bir­lik­te ge­çer­li­dir. Bu ke­ra­het ma­lın ger­çek de­ğe­rin­den da­ha yük­sek bir fi­ya­ta sa­tıl­ma­sı ha­lin­de söz ko­nu­su olur. Bir kim­se alı­cı ol­ma­dı­ğı hal­de ma­lın ger­çek de­ğe­ri­ne ka­dar fi­ya­tı yük­selt­me­ye de­vam et­se bun­da bir sa­kın­ca bu­lun­maz. Çün­kü bu, ada­le­tin ger­çek­leş­me­si­ne yar­dım­cı olur. Di­ğer yan­dan açık art­tır­ma ile sa­tış en yük­sek fi­ya­tı ve­re­ne ma­lı sat­mak an­la­mı­na gel­di­ği için so­nuç­ta sa­tım ak­di ger­çek­le­şir. Dı­şa­rı­dan fi­ya­tı hi­le­li yol­lar­la aşı­rı yük­selt­me­ye ve­ya aşı­rı dü­şük tut­ma­ya ça­lı­şan­lar ise gü­nah yü­kü al­tı­na gir­miş olur­lar.

 

  31. Cu­ma Na­ma­zı Sı­ra­sın­da Alış-Ve­riş Yap­mak:

Cu­ma na­ma­zı için ezan okun­du­ğu za­man, çev­re­de bu­lu­nan bü­tün er­gin mü’min er­kek­le­rin top­lu ola­rak na­ma­za ka­tıl­ma­la­rı ge­re­kir. Kur’an-ı Ke­rim’de şöy­le bu­yu­ru­lur:

“Ey iman eden­ler! Cu­ma gü­nü na­ma­za çağ­rıl­dı­ğı­nız za­man, he­men Al­lah’ın zik­ri olan na­ma­za ko­şun. Alış-ve­ri­şi bı­ra­kın. Eğer bi­lir­se­niz bu si­zin için da­ha ha­yır­lı­dır. Na­maz kı­lın­dık­tan son­ra yer­yü­zü­ne da­ğı­lıp Al­lah’ın lut­fun­dan na­si­bi­ni­zi ara­yın, Al­lah’ı çok­ça anın ki kur­tu­lu­şa ere­si­niz.” 355

Cu­ma gü­nü nö­bet­te bu­lu­nan gü­ven­lik gö­rev­li­si, bek­çi, nö­bet­çi, has­ta, sa­kat, has­ta­ba­kı­cı gi­bi özür­lü olan­lar dışında356 cu­ma na­ma­zı kı­lı­nan yö­re­de­ki tüm er­gin müs­lü­man er­kek­le­rin alış-ve­ri­şi ve­ya baş­ka iş­le­ri­ni bı­ra­ka­rak cu­ma na­ma­zı­na git­me­le­ri farz-ı ayn’dır. Bu, ay­nı za­man­da din ve vic­dan öz­gür­lü­ğü­nün de bir ge­re­ği­dir. İşi bı­ra­kıp cu­ma na­ma­zı­na gi­diş ve dö­nüş sü­re­si Ebu Ha­ni­fe’ye gö­re ilk ezan­dan cu­ma na­ma­zı­nın far­zı­nı kı­lın­ca­ya ka­dar olan sü­re­dir. Di­ğer müc­te­hit­le­re gö­re ise bu sü­re imam hut­be için min­be­re çık­tı­ğı an­dan iti­ba­ren baş­lar ve far­zın so­nu­na ka­dar sü­rer.

Ha­ne­fi­le­re gö­re bu sü­re için­de alış-ve­riş yap­mak tah­ri­men mek­ruh ol­mak­la bir­lik­te ge­çer­li­dir. Şâfiîlere gö­re ha­ram, Mâlikîlerin meş­hur gö­rü­şü­ne gö­re ise fes­he­di­le­bi­lir ni­te­lik­te­dir. Hanbelîlere gö­re bu sü­re için­de ya­pı­la­cak alış-ve­riş pren­sip ola­rak ge­çer­li de­ğil­dir.357

 

  32. Şa­rap Fab­ri­ka­sı­na Üzüm Sat­mak:

Bir kim­se­nin doğ­ru­dan şa­rap üre­ti­ci­si­ne üzüm sat­ma­sı Hanefîlere ve Şâfiîlere gö­re so­nuç do­ğu­rur ve fa­kat hük­mü mek­ruh­tur. Çün­kü dış gö­rü­nüş ba­kı­mın­dan sa­tım ak­di rü­kün ve şart­la­rı­na uyu­la­rak ya­pıl­mış­tır. Sa­tı­şın gü­nah olu­şu ise bu ko­nu­da­ki fa­sit ni­yet ve­ya meşrû ol­ma­yan amaç yü­zün­den­dir. İslâm top­lu­mu­nun aley­hin­de ya da zu­lüm, kar­ga­şa ve hak­sız­lık yo­lun­da kul­la­na­ca­ğı açık olan ye­re si­lah sa­tı­şı ve­ya ha­ra­mın ya­yıl­ma­sı­na yar­dım­cı ola­cak ku­mar eğ­len­ce vb. âletlerin üre­til­me­si ve sa­tı­şı da bu ni­te­lik­te­dir. İslâm Dev­le­ti bu ko­nu­da ge­rek­li ted­bir­le­ri alır, top­lu­ma za­rar ve­re­cek üre­tim ve da­ğı­tı­mı en­gel­ler.

Mâlikî ve Hanbelîlere gö­re ise kö­tü­lü­ğe gi­den yo­lu ka­pa­mak (sed­dü’z-zerâyi’) ama­cıy­la bu gi­bi sa­tış­lar ba­tıl ka­bul edil­miş­tir. Fit­ne dö­ne­min­de ve­ya yol ke­sen­le­re si­lah sat­mak gi­bi. Fa­i­ze yol aça­bi­len “ıy­ne sa­tı­şı” da bu ni­te­lik­te­dir. Çün­kü ha­ra­mın ken­di­si gi­bi, bu ha­ra­ma gö­tü­ren, yol da ni­yet şek­lin­de bi­le ol­sa ha­ram­dır.

So­nuç ola­rak mü’mi­nin ha­ra­ma ve­ya ha­ra­mın güç­le­nip ya­yıl­ma­sı­na yol aça­cak üre­tim ve­ya ti­ca­ret çe­şit­le­rin­den sa­kın­ma­sı ge­re­kir.

 

                              33. Sa­tış Üs­tü­ne Sa­tış Yap­mak:

İslâm’da alış-ve­riş­ler mü’min­le­rin bir­bi­ri­ne za­rar ver­me­me­si, an­laş­maz­lı­ğa yol aç­ma­ma­sı ve­ya ak­din ta­raf­la­rın­dan bi­ri­si­ne ek bir ya­rar sağ­la­ma­ma­sı esas­la­rı­na da­ya­nır. Bu yüz­den sa­tı­cı ve alı­cı bel­li bir mal ve sa­tış be­de­li üze­rin­de anlaş­tık­tan son­ra baş­ka­sı­nın ara­ya gi­re­rek bu alış-ve­ri­şi boz­ma­sı ve bu ara­da alı­cı­ya ken­di ma­lı­nı sat­ma­ya kal­kış­ma­sı mü’min­ler ara­sın­da men­fa­at ça­tış­ma­la­rı­na yol açar.

Hz. Pey­gam­ber (s.a) şöy­le bu­yur­muş­tur: “Siz­den hiç­bir kim­se kar­de­şi­nin sa­tı­şı üze­ri­ne sa­tış yap­ma­sın”358 Başkasının sa­tı­şı­nı en­gel­le­me ya pa­zar­lık sı­ra­sın­da ya da mu­hay­yer­lik bu­lu­nan sa­tış­lar­da mu­hay­yer­lik sü­re­si için­de söz ko­nu­su olur. Pa­zar­lık sı­ra­sın­da sa­tı­cı ve alı­cı sa­tış üze­rin­de ka­rar ver­mek­le bir­lik­te he­nüz akit ta­mam­lan­ma­dan ön­ce bir baş­ka­sı ge­lip sa­tı­cı­ya; “Ben bu­nu sen­den da­ha yük­sek fi­yat­la alı­rım” di­ye­rek so­nuç­lan­mak üze­re bu­lu­nan sa­tı­şı bo­zar. Mu­hay­yer­lik ha­lin­de ise, bir kim­se meselâ; üç gün mu­hay­yer ol­mak üze­re bir ma­lı sa­tın alır, ona bu sü­re için­de baş­ka bi­ri­si ge­le­rek; “Sen bu sa­tı­şı fes­het, ben sa­na onun ben­ze­ri­ni da­ha ucu­za ve­re­yim ve­ya on­dan da­ha iyi­si­ni sa­ta­yım” di­ye­rek ön­ce­ki sa­tı­şı boz­du­rur. Ya da bu kim­se yi­ne mu­hay­yer­lik sü­re­si için­de sa­tı­cı­ya gi­dip; “Bu sa­tı­şı fes­het, ben bu ma­lı sen­den da­ha yük­sek fi­ya­ta sa­tın alı­rım” de­me­siy­le ger­çek­le­şir.

İslâm fa­kih­le­ri bü­tün bu şe­kil­le­rin ha­ram ol­du­ğu ve bu­nu ya­pan­la­rın âsî bu­lun­du­ğu ko­nu­sun­da gö­rüş bir­li­ği için­de­dir. Çün­kü yu­ka­rı­da sö­zü­nü et­ti­ği­miz “sa­tış üs­tü­ne sa­tış ya­sa­ğı” ifa­de­sin­den “mü’min kar­deş­li­ği” an­la­şı­lır. Sa­tış üs­tü­ne sa­tı­şın hük­mü­ne ge­lin­ce; Hanefî ve Şâfiîlere gö­re bu tür sa­tış gü­nah ol­mak­la bir­lik­te so­nuç do­ğu­rur. Mâlikî ve Hanbelîlere gö­re ise böy­le bir sa­tış fa­sit­tir.359

 

  34. Fasit bir Şart­la Sa­tış:

Bir sa­tım ak­din­de sa­tı­şın ni­te­li­ği ile uyu­şan şart­la­rın öne sü­rül­me­si mümkün ve ca­iz­dir. Bun­la­ra “sa­hih şart” de­nir. Sa­tı­cı­nın ma­lı ev­de tes­lim et­me­si, alı­cı­nın pa­ra­yı dö­viz cin­sin­den ver­me­si, ve­re­si­ye sa­tış­ta ke­fil ve­ya re­hin ve­ril­me­si şar­tıy­la sa­tış gi­bi. Bu­ra­da sa­tış ge­çer­li ol­du­ğu gi­bi be­lir­le­nen şart­lar da bağ­la­yı­cı­dır. Çün­kü Hz. Pey­gam­ber; “Müs­lü­man­lar ken­di ara­la­rın­da be­lir­le­dik­le­ri şart­la­ra uyar­lar” 360  bu­yur­muş­tur. An­cak ha­di­sin Tir­mi­zi ri­va­ye­tin­de “Helâlı ha­ram, ha­ra­mı helâl kı­lan şart müs­tes­na­dır.” 361 ilâvesi İslâm’ın pren­sip­le­ri ile çe­li­şen şart­la­rın ge­çer­li ol­ma­dı­ğı­na işa­ret et­miş­tir.

İslâm’ın alış-ve­riş­ler­de öne sü­rül­me­si­ni is­te­me­di­ği şart­lar eğer ta­raf­lar­dan yal­nız bi­ri­si­ne ek ya­rar sağ­la­yı­cı ni­te­lik­te ise “fa­sit”, sa­tı­cı ve­ya alı­cı­ya ya­ra­rı bu­lun­ma­dı­ğı gi­bi, bun­lar­dan bi­ri­si­ne za­rar­lı olan şart da “bâtıl şart” adı­nı alır (bk. yu­ka­rı­da “Şart Çe­şit­le­ri” ko­nu­su).

Hanefîlere gö­re fa­sit şart­la ya­pı­lan sa­tış  fa­sit olur. Bun­lar; sa­tım ak­di­nin ge­re­ği ol­ma­yan, ak­de uy­gun düş­me­yen, hak­kın­da şer’î hü­küm bu­lun­ma­yan, in­san­la­rın örf ha­li­ne de ge­tir­me­di­ği an­cak sa­tı­cı ve­ya alı­cı­dan bi­ri­si­ne tek yan­lı ya­rar sağ­la­yan şart­lar­dır. Sa­tı­cı­nın öğüt­me­si şar­tıy­la buğ­day, el­bi­se dik­me­si şar­tıy­la ku­maş sa­tın al­mak gi­bi. Bâtıl şart­la ya­pı­lan sa­tım ak­di ise sa­hih olur, fa­kat şart lağv ka­bul edi­lir. Bu ta­raf­lar­dan bi­ri­si için za­rar­lı olan şart­tır. Bir kim­se­nin bir ma­lı, alı­cı­nın baş­ka­sı­na sat­ma­ma­sı ve­ya ba­ğış­la­ma­ma­sı şar­tıy­la sat­ma­sı ha­lin­de bu­nun ne sa­tı­cı­ya ne de alı­cı­ya bir ya­ra­rı yok­tur. An­cak alı­cı­ya za­ra­rı var­dır. Çün­kü bir kim­se ge­rek duy­du­ğu za­man ma­lı­nı sa­ta­bil­me­li­dir. Bu hak­kı­nı kı­sıt­la­yan şart za­rar­lı­dır.

Şâfiîlere gö­re alış-ve­riş­te öne sü­rü­len şart mu­hay­yer­lik, va­de,  re­hin ve kefâlet gi­bi ta­raf­lar­dan bi­ri­si­ne ya­rar sağ­la­yı­cı ni­te­lik­te ise böy­le bir şart­la sa­tış ge­çer­li­dir. Eğer şart; sa­tın alı­nan ma­lın baş­ka­sı­na sa­tıl­ma­ma­sı ve­ya ba­ğış­lan­ma­ma­sı gi­bi sa­tım ak­di­nin so­nuç­la­rı ile çe­li­şen bir şart ise sa­tış ba­tıl olur. Bu, Mâlikîlerin gö­rü­şü­ne de uy­gun dü­şer.

 

  35. Bir Sa­tış­la İçi­çe Bu­lun­ma­sı Ca­iz Ol­ma­yan Al­tı Akit:

Sa­tış ak­di ile ay­nı kap­sam için­de yer ve­ril­me­yen al­tı akit şun­lar­dır: Ödül (ciâle), sarf, müsâkât (bağ-bah­çe or­tak­lı­ğı), or­tak­lık, ni­kah ve mudârâbe (emek-ser­ma­ye or­tak­lı­ğı).

“Ba­na şu ka­dar ödül ver­men ve­ya şu ka­dar dö­vi­zi şu fi­ya­ta boz­man ya­hut şu bah­çe­ni ba­kım ve su­la­ma­sı ba­na ait ol­mak üze­re çı­ka­cak mey­ve­le­ri eşit ola­rak pay­laş­mak şar­tıy­la, sa­na şu gay­ri men­ku­lü­mü şu fi­ya­ta sa­ta­rım.” de­nil­me­si gi­bi. Bu­ra­da gay­ri men­ku­lün be­de­li ile di­ğer akit­le­rin be­de­li ka­rış­mak­ta iç içe olan iki akit be­lir­siz­lik do­ğur­mak­ta­dır.

Hanefîlere gö­re böy­le bir sa­tı­şın hük­mü; fa­sit, Şâfiî ve Hanbelîlere gö­re ise bâtıldır. Mâlikîler ise hem sa­tış hem ki­ra, bir sa­tış için­de iki sa­tı­şın bir­lik­te ya­pı­la­bi­le­ce­ği­ni, bu­nun mu­hay­yer­lik tü­rün­den bir iş­lem ol­du­ğu­nu söy­le­miş­ler­dir. Ya­ni sa­tı­cı şar­ta uyup ikin­ci mu­a­me­le­yi ye­ri­ne ge­tir­me­di­ği tak­dir­de alı­cı­nın ak­di fes­het­me mu­hay­yer­li­ği bu­lu­nur.362