>II- KÂR MİKTARI AÇIKLANARAK
YAPILAN SATIŞLARIN ÖZELLİKLERİ
Kâr miktarı açıklanan satışlarda şu şartların bulunması gerekir:
A) Alış fiyatını veya mâliyeti Bilmek:
Kâr miktarı açıklanan bir satışta, ikinci alıcının, malın ilk alış fiyatını bilmesi gerekir. Çünkü satış bedelini bilmek, satım akdinin sıhhat şartlarındandır. Bu şart murabaha (kâr miktarı açıklanan satış) satışının benzeri olan başabaş (Tevliye) veya satışa sonradan ortak olma (işrâk) yahut zararına (vazîa) satış türlerini de kapsamına alır. Çünkü bütün bu satışlar anaparanın miktarının bilinmesi esasına dayanır. Malın ilk alış fiyatı bilinmezse bu eksiklik satış meclisinde giderilinceye kadar satım akdi fasit olur. Eğer taraflar bunu öğrenmeden meclisten ayrılmış olurlarsa fesat kesinleşir.
Anaparanın cins ve miktarının bilinmesi esası, güvene dayanan bütün satış çeşitleri için geçerlidir. Çünkü nasslarda bu akitler arasında bir ayırım yapılmamıştır. Allahü Teâlâ şöyle buyurur: “Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılıp Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah'ı çokça anın ki, kurtuluşa eresiniz”7/ a. “Rabbinizin lütfundan rızık aramanızda bir günah yoktur.”8 Bir malın alış fiyatı veya maliyeti üzerine bir kâr ekleyerek satmak, yüce Allah'ın lütfundan ticaret yoluyla istifade etmek demektir.
Hz. Peygamber'in hicret sırasında Ebû Bekir (r.a.)'ten bir deveyi kârsız olarak satın alması da anapara miktarının bilinmesini gerektiren bir uygulama örneğidir.9
B) Kâr Miktarını Bilmek:
Güvene dayalı satışlarda alış fiyatı veya maliyet açıklanınca, bunun üzerine ne kadar kâr eklendiği ortaya çıkmış olur. Kâr maktu bir miktar olabileceği gibi yüzde veya onda belli bir miktar olarak da belirlenebilir. “Şu malı 100 bin lira kârla satıyorum” veya “yüzde yirmi” yahut “onda iki kârla satıyorum” demek gibi. Kâr, satış bedelinin bir bölümünü teşkil eder. Bu yüzden satışın geçerli olması için satış bedelinin bilinmesi gerekir.
C) Anaparanın Mislî Şeylerden Olması:
Kâr miktarı açıklanan veya başabaş satılan mallarda anaparanın mislî olması gerekir. Ölçü veya tartı ile yahut standart olup sayı ya da uzunluk ölçüsü ile alım-satımı yapılan şeylere mislî denir. Çoğulu misliyâttır. Altın, gümüş, nakit para, buğday, arpa, inşaat demiri, çimento, sıfır kilometrede otomobil, kalite ve nitelikleri belirli kumaş gibi. Yukarıdaki nitelikleri taşımayan hayvan, ev, daira, dükkân, arsa, kullanılmış otomobil gibi şeyler ise kıyemî adını alır. Çoğulu kıyemiyât gelir. Bunların çarşı ve pazarda benzeri bulunmaz. Değerleri bilirkişi tarafından belirlenir. Bu yüzden tahmin ve zanna dayanır. Mislî mallar standart oldukları için genellikle fiyatları da standart olur. Kıyemîlerin ise kendileri gibi değerleri de standart değildir.
Diğer yandan mislî malların satışında kârın anapara cinsinden olması da şart değildir. Burada önemli olan anaparanın yanında kâr miktarının da bilinmesidir. Meselâ, 100 gram altın karşılığında alınan bir mal, 110 gram altına satılabileceği gibi, 100 gram altın 200 gram veya 100 gram altın ve 10 ölçek buğday karşılığında da satılabilir. Burada kârın gümüş veya buğday türünden belirlenmesi satım akdini murabaha satışı olmaktan çıkarmaz.
Eğer anapara mislî olmayan ticaret malları (urûz) niteliğinde ise böyle bir malın elinde ve mülkünde bu tür mal bulunmayan kimseye murabaha veya tevliye yoluyla satılması caiz olmaz. Çünkü murabaha anaparanın misline bir kâr ekleyerek, tevliye ise kâr eklemeksizin yapılan satış türleridir.
Buna göre, anapara ev, daire, arsa, elbise, kitap gibi standart olmayan kıyemî mal türünden ise iki durum düşünülebilir:
1. Alış bedeli yani anaparası kıyemî bir mal olan bir şeyin, elinde ve mülkünde bu tür mal olmayan bir kimseye murabahalı olarak satışı caiz değildir. Değeri ile de murabahalı satılamaz. Çünkü anapara kıyemî olduğu için, değerini tesbit etmek zan ve tahmine dayanır. Anapara tam olarak bilinmeyince de murabahalı satış yapılamaz. Ancak trampa niteliğindeki böyle bir alış-verişin serbest pazarlık yoluyla yapılması mümkündür.
2. Elinde ve mülkünde anapara türünden mal bulunan kimseye murabahalı olarak satışı ise şöyle olur:
a) Anaparadan ayrı olarak, belirli bir kâr tesbit edilirse satış geçerli olur. Meselâ; Bir emlâkçı bir daire karşılığında satın aldığı bir arsayı yeniden daireyi satın alan kimseye satmak istese, arsa değerlenmişse, dairenin yanında kâr olarak belli bir parayı veya başka bir malı da isteyebilir. Burada anapara ve kâr miktar ve nitelik olarak belirli olduğu için satış caiz olur.
b) Kâr, anaparanın yüzdesi olarak belirlenirse satış caiz olmaz. Çünkü misli olmayan anaparanın yüzdesi belirsiz olur ve değer de zan ve tahmine dayanır, meselâ; bir at karşılığında satın alınan, bir ineğin % 20 kârla satışı caiz olmaz. Çünkü böyle bir satışta kâr anapara cinsinden gerçekleşir. Burada ineğin bedeli değer olarak belirsiz olduğu için kâr oranını tesbit etmek mümkün olmaz. Gerçi bilirkişi aracılığı ile ineğe kıymet takdir ettirmek mümkün ise de bu, yukarıda da belirttiğimiz gibi tahmin ve zanna dayanır. Bu yüzden de gerçek anapara yerine geçmez.10
D) Eşit Miktarda Trampa Edilebilen Maddeler:
Ölçü, tartı veya standart olup sayı ile satılan mallar kendi cinsi ile mübadele edilirse, eşit miktarda ve peşin olarak trampa edilebilir. Bunlara ribevî mal denir. Altın, gümüş, para, buğday, arpa, hurma gibi. Bu maddeler kendi cinsleriyle yalnız tevliye (kârsız) satışına elverişli olup, murabaha veya zararına satışları caiz olmaz. Böyle bir durumda ölçü veya tartıdaki eksiklik ya da fazlalık faiz olur. Yüz kg. buğdayı yüz elli kg. buğdayla trampa etmek gibi. Bunlarda cins değişirse peşin olmak şartıyla miktarların değişmesi mümkündür. Yüz kg. buğdayı iki yüz kg. arpa ile trampa etmek gibi.
Burada trampa sonucu alınan mislî mal murabaha veya vazîa (zararına) yoluyla kendi cinsi karşılığında satılsa anaparadan eksik veya fazla olan kısım faiz olur.
Eğer cinsler ayrı olursa murabahalı satışta bir sakınca bulunmaz. Meselâ; yüz kg. buğdayı iki yüz kg. arpa ile trampa yaptıktan sonra, buğdayı alan bunu iki yüz elli kg. arpa karşılığında satsa, elli kg. arpa kâr olur.
Mübadelesi özel hükümlere bağlanan ribevî mallar hadis-i şerifte şöyle zikredilir:Altını altınla, gümüşü gümüşle, buğdayı buğdayla, arpayı arpayla, tuzu tuzla, hurmayı hurmayla eşit miktarda ve peşin olarak satınız. Eğer bunlar değişik cinsten olursa dilediğiniz gibi satış yapınız11 İleride faiz konusunu ayrıca inceleyeceğiz.
E) Murabaha Satışı İçin Önceki Akdin Sahîh Olması Gerekir:
Önceki akit fasit olursa murabaha satışı caiz olmaz. Çünkü murabaha, bir malı alış fiyatına belirli bir kâr ekleyerek satmaktır. Fâsit satım akdinde ise, mülkiyet hakkı, satın alınan malın bedeli ile değil değeri veya misli karşılığında sâbit olur.12 Bunun bir sonucu olarak, fâsit bir akitle satın alınan bir şeyi alıcı, satıcının izni ile kabzetmişse artık satıcıya, taraflarca belirlenen bedelini değil, malın değerini ödemesi gerekir. Bu değer de satış bedelinden az veya çok olabilir (bk. Fâsit ve batıl satım akitleri konusu).