> IV- MÜŞ­TE­Rİ­YE VE­RİL­ME­Sİ GE­RE­KEN BİL­Gİ­LER

 

A) Ve­ri­len Bil­gi­le­rin Doğ­ru Ol­ma­sı:

Kâr mik­ta­rı açık­la­na­rak ve­ya kârsız sa­tış ya­pıl­dı­ğı bil­di­ri­le­rek ya­pı­lan sa­tış­lar “emânet (gü­ve­ne da­ya­lı) sa­tış­la­rı”dır. Çün­kü alı­cı, sa­tı­cı­nın alış fi­ya­tı ve­ya ma­li­yet ko­nu­sun­da ver­di­ği bil­gi­le­re bir bel­ge ve­ya ye­min is­te­mek­si­zin gü­ven­miş­tir. Bu yüz­den onun bu gü­ve­ni­nin kö­tü­ye kul­la­nıl­ma­ma­sı ve et­ki al­tın­da bı­ra­kı­la­rak al­da­tıl­ma­ma­sı ge­re­kir. İslâmda ya­lan, hi­le ve al­dat­ma ya­sak­lan­mış­tır.

Kur'an-ı Kerîm'de şöy­le bu­yu­ru­lur: "Ey iman eden­ler! Al­lah'a ve pey­gam­be­re hâinlik et­me­yin. Ken­di­niz bi­lip du­rur­ken emânetlerinize de hâinlik et­me­yi­niz."22 Hz. Pey­gam­ber (s.a.) de şöy­le bu­yur­muş­tur:"Hi­le ya­pan biz­den de­ğil­dir" 23

"He­lal açık­tır, ha­ram da açık­tır. Bu iki­si ara­sın­da şüp­he­li bir ta­kım iş­ler var­dır. Bu yüz­den kal­bi­ne şüp­he ve­ren şe­yi bı­rak, şüp­he ver­me­ye­ni yap."24 "Kim Al­lah'a ve âhiret gü­nü­ne iman eder­se it­ham al­tın­da ka­la­bi­le­ce­ği yer­ler­de do­laş­ma­sın." 25

Mal­da son­ra­dan bir ayıp mey­da­na gel­se, sa­tı­cı kâr mik­ta­rı­nı açık­la­ya­rak sa­tış yap­mak is­te­di­ği tak­dir­de bu ayı­bı açık­la­mak zo­run­da mı­dır? Açık­la­ma­dı­ğı tak­dir­de ya­lan­cı du­ru­mu­na dü­şer mi?

Eğer ayıp semâvî bir âfet so­nu­cu ve­ya alı­cı ta­ra­fın­dan ya­hut can­lı hay­va­nın ken­di fi­i­li ile mey­da­na gel­miş­se Hanefîlerin ço­ğun­lu­ğu­na gö­re, böy­le bir mal, ayı­bı açık­lan­mak­sı­zın sa­tış be­de­li­nin ta­ma­mı ile mu­ra­ba­ha­lı (kâr mik­ta­rı açık­la­nan) yol­la sa­tı­la­bi­lir. Çün­kü ayıp­lı cü­ze, sa­tış be­de­li­nin her­han­gi bir par­ça­sı kar­şı­lık sa­yıl­maz. O, elin­de­ki ma­lı ulaş­tı­ğı son du­rum­la sat­mış olur.26

İmam Şâfii (ö. 204/819) ve Zü­fer (ö. 158/775)e gö­re ise ya­lan şüp­he­si­ni kal­dır­mak için son­ra­dan mey­da­na ge­len ayı­bın mu­ra­ba­ha­lı sa­tış tü­rün­de alı­cı­ya açık­lan­ma­sı ge­re­kir. Çün­kü ayıp ma­lın de­ğe­ri­ni ek­sil­tir.27

Ayıp, sa­tı­cı­nın ve­ya üçün­cü bir kim­se­nin fi­i­li ile mey­da­na gel­miş­se, bu du­rum açık­lan­ma­dık­ça mal mu­ra­ba­ha­lı ola­rak sa­tı­la­maz. Bu ko­nu­da gö­rüş bir­li­ği var­dır.28

Mal­da, sa­tı­cı­nın elin­de iken do­ğum, mey­ve, yün ve süt gi­bi zi­ya­de­ler mey­da­na gel­se, bu du­rum müş­te­ri­ye açık­lan­ma­dık­ça mu­ra­ba­ha­lı yol­la sa­tı­la­maz. Çün­kü Hanefîlere gö­re sa­tı­la­cak ma­lın ken­di­sin­den mey­da­na ge­len ar­tış­lar mal hük­mün­de olup sa­tış kap­sa­mı­na gi­rer ve âdeten tek sa­tış be­de­li bil­dir­mek­le ye­ti­ni­lir.29

An­cak bir ma­lı sa­tın alan ve­ya üre­ten kim­se ye­ni­den sa­tın­ca­ya ka­dar ki­ra ge­li­ri el­de et­se bu­nu müş­te­ri­ye açık­la­mak­sı­zın kar mik­ta­rı açık­la­nan yol­la sa­ta­bi­lir. Çün­kü bu­ra­da zi­ya­de (ar­tış) ma­lın ken­din­den mey­da­na gel­miş ol­maz ve bu yüz­den de ki­ra ge­li­ri mu­ra­ba­ha­lı sa­tış­ta sa­tış kap­sa­mı­na gir­mez.

Ve­re­si­ye sa­tın alı­nan bir mal, bu du­rum müş­te­ri­ye açık­lan­ma­dık­ça kâr mik­ta­rı açık­la­nan yol­la (mu­ra­ba­ha) sa­tı­la­maz. Çün­kü va­de­li sa­tış ço­ğu za­man sa­tış be­de­li­nin yük­sek tu­tul­ma­sı­na ne­den olur. Ma­lı pe­şin pa­ray­la sa­tın alan kim­se fi­yat­ta in­di­rim, yap­tır­ma imkânı bu­lur. Bu yüz­den ge­nel­lik­le pe­şin ve­ya ve­re­si­ye al­ma du­ru­mu­na gö­re alış fi­ya­tı fark­lı olur30 İleride ve­re­si­ye sa­tış ve va­de far­kı­nın hük­mü üze­rin­de ay­rı­ca du­ra­ca­ğız. An­cak ma­lı va­de­li al­mak bir fi­yat far­kı­na yol aç­ma­mış­sa, bu tak­dir­de bu­nun mu­ra­ba­ha yo­luy­la sa­tış­ta alı­cı­ya açık­lan­ma­sı ge­rek­mez.

Ve­re­si­ye sa­tın alı­nan bir mal, bu du­rum açık­lan­mak­sı­zın, kâr mik­ta­rı açık­la­nan yol­la sa­tıl­sa ve alı­cı bu­nu son­ra­dan öğ­ren­se, ma­lı tü­ket­me­di­ği sü­re­ce se­çim­lik hak­ka sa­hip olur. Di­ler­se sa­tım ak­di­ni bo­zar, di­ler­se tas­dik eder.31

İlk alı­cı ma­lı bir ala­ca­ğı kar­şı­lı­ğın­da sa­tın al­mış­sa, bu du­ru­mu açık­la­mak­sı­zın gü­ve­ne da­ya­nan bir akit­le sa­tış ya­pa­bi­lir. Bu­ra­da ilk alı­cı­nın et­ki al­tın­da ka­la­rak ma­lı borç­lu­sun­dan pa­ha­lı al­ma ih­ti­ma­li söz ko­nu­su ol­maz. An­cak mal bir ala­cak kar­şı­lı­ğın­da sulh yo­luy­la sa­tın alın­mış olur­sa, bu du­ru­mun kâr mik­ta­rı açık­la­nan bir yol­la sa­tı­şın­da açık­lan­ma­sı ge­re­kir. Çün­kü sulh, in­di­rim yap­ma ve ko­lay­lık gös­ter­me so­nu­cu­nu do­ğu­rur. Bu yüz­den ma­lı ikin­ci müş­te­ri­ye sa­tar­ken alış fi­ya­tın­da bir mü­sa­ma­ha olup ol­ma­dı­ğı­nı açık­la­mak ge­re­kir. Ala­cak­lı ala­ca­ğı­nı bir an ön­ce ala­bil­mek ve­ya alı­na­ma­yan bir ala­ca­ğı­nı el­de et­mek için, bu­nun kar­şı­lı­ğın­da ma­lı yük­sek fi­yat­la ka­bul et­mek zo­run­da kal­mış ola­bi­lir, ikin­ci sa­tış­ta bu du­rum müş­te­ri­ye açık­lan­ma­lı ki, ma­lın ger­çek de­ğe­ri ko­nu­sun­da ya­nıl­ma­sın.32

Sa­tın alı­nan bir mal, alı­cı­nın elin­de iken de­ğer­len­se, ye­ni de­ğer üze­rin­den be­lir­le­ne­cek fi­ya­tın üze­ri­ne bel­li bir kâr ek­le­ne­rek mu­ra­ba­ha yo­luy­la sa­tı­la­bi­lir. Bu du­ru­mun ye­ni alı­cı­ya açık­lan­ma­ma­sı al­dat­ma sa­yıl­maz. Çün­kü sa­tı­cı ye­ni de­ğe­re ek­le­di­ği kâr mik­ta­rı­nı açık­la­mak­la dü­rüst dav­ran­mış olur. An­cak ar­tık bu ma­lı şu fi­ya­ta al­dım de­mez, bel­ki ma­lın ye­ni de­ğe­ri şu­dur der. Bu ilk alış fi­ya­tı ile ye­ni de­ğer ara­sın­da fark ol­du­ğu za­man böy­le­dir. Eğer bun­lar bir­bi­ri­ne eşit olur­sa, hıyânet söz ko­nu­su olur ve ye­ni alı­cı du­ru­mu öğ­re­nin­ce mu­hay­yer­lik hak­kı­na sa­hip bu­lu­nur.

Yi­ne bir kim­se­nin mi­ras, va­sı­yet ve­ya ba­ğış yo­luy­la mâlik ol­du­ğu bir ma­la, ada­let­li bir bi­lir­ki­şi de­ğer koy­sa, son­ra ma­lik bu ma­lı kâr mik­ta­rı açık­la­nan (mu­ra­ba­ha­lı) yol­la sat­sa ca­iz olur. Çün­kü o, sö­zün­de doğ­ru söy­le­miş­tir.33

 

  B) Alı­cı­nın Yan­lış Bil­gi­ler­le Ya­nıl­tıl­ma­sı:

Kâr mik­ta­rı açık­la­na­rak ya­pı­lan sa­tış­ta, müş­te­ri­nin ya­nıl­tıl­dı­ğı üç şe­kil­de or­ta­ya çı­ka­bi­lir. Sa­tı­cı­nın ik­ra­rı, de­lil ve sa­tı­cı­nın ye­min­den ka­çın­ma­sı. Müş­te­ri­nin ya­nıl­tıl­ma­sı ise ya sa­tış be­de­li­nin ni­te­li­ği ya da mik­ta­rı ko­nu­sun­da olur.

 

  1. Sa­tış be­de­li­nin ni­te­li­ği ko­nu­sun­da ya­nılt­ma:

Bir kim­se va­de­li ola­rak sa­tın al­dı­ğı bir ma­lı, müş­te­ri­ye va­de­li sa­tın al­dı­ğı­nı bil­dir­mek­si­zin alış fi­ya­tı üze­ri­ne ek­le­ye­ce­ği bel­li bir kârla (murâbaha) ve­ya kârsız (tev­li­ye) ola­rak sat­sa, son­ra ikin­ci müş­te­ri bu du­ru­mu, öğ­ren­se, Hanefî müc­te­hit­le­ri­nin it­ti­fa­kı ile bu müş­te­ri mu­hay­yer­dir. Di­ler­se ma­lı sa­tış be­de­li­nin tü­mü ile alır, di­ler­se ak­di bo­za­bi­lir. Çün­kü murâbaha ve tev­li­ye sa­tı­şı ema­net sa­tış­la­rı olup ve­ri­len bil­gi­le­rin doğ­ru ol­ma­sı ge­re­kir. Bu­ra­da müş­te­ri, sa­tı­cı­nın ilk sa­tış be­de­li ile il­gi­li ola­rak ver­di­ği bil­gi­le­re gü­ve­ne­rek ma­lı al­ma­ya ka­rar ver­miş­tir. Bu yüz­den ikin­ci sa­tı­şın ya­lan ve hiyânetten ko­run­ma­sı delâlet yo­luy­la şart ko­şul­muş sa­yı­lır. Bu şart ger­çek­leş­me­yin­ce de alı­cı için mu­hay­yer­lik hak­kı sa­bit olur. Ni­te­kim ma­lın ayıp­lı ol­ma­sı hâlinde de du­rum böy­le­dir.

Ma­lın sulh be­de­li kar­şı­lı­ğı ola­rak alın­dı­ğı­nın açık­lan­ma­ma­sı ha­lin­de de ikin­ci müş­te­ri için mu­hay­yer­lik hak­kı do­ğar.34

 

  2. Sa­tış be­de­li­nin mik­ta­rı ile il­gi­li ya­nılt­ma:

Kâr mik­ta­rı açık­la­na­rak ve­ya kârsız ol­du­ğu be­lir­ti­le­rek ya­pı­lan bir sa­tış­ta alı­cı­nın sa­tış be­de­li­nin mik­ta­rı ko­nu­sun­da ya­nıl­tıl­ma­sı şu şe­kil­de or­ta­ya çı­ka­bi­lir.

Bir kim­se; Bu ma­lı on li­ra­ya sa­tın al­dım, şu ka­dar kârla sa­na sa­tı­yo­rum ve­ya on li­ra­ya al­dım, hiç kârsız yi­ne on li­ra­ya sa­na sa­tı­yo­rum de­se, da­ha son­ra bu ma­lı ger­çek­te do­kuz li­ra­ya al­dı­ğı or­ta­ya çık­sa böy­le bir muâmeleyi mez­hep müc­te­hit­le­ri şu şe­kil­de çö­zü­me ka­vuş­tur­muş­tur.

Ebû Hanîfeye (ö. 150/767) gö­re, sa­tı­cı­nın ya­nıl­tı­cı bil­gi ver­di­ği an­la­şı­lın­ca murâbahalı sa­tış­ta alı­cı mu­hay­yer­lik hak­kı­na sa­hip olur. Di­ler­se be­lir­le­nen sa­tış be­de­li­nin ta­ma­mı ile ma­lı alır, di­ler­se ak­di bo­za­bi­lir. Eğer sa­tış tev­li­ye (kârsız) yo­luy­la ya­pıl­mış­sa alı­cı­nın mu­hay­yer­lik hak­kı bu­lun­maz. Fa­kat sa­tış be­de­lin­den ya­nıl­tıl­dı­ğı mik­ta­rı dü­şe­bi­lir ve sa­tış ger­çek ana­pa­ra üze­rin­den ya­pıl­mış sa­yı­lır.

Meselâ; bir kim­se on bin li­ra­ya sa­tın al­dı­ğı ma­lı, on iki bin li­ra­ya al­dı­ğı­nı söy­le­ye­rek, % 25 kâr ek­le­mek su­re­tiy­le 15 bin li­ra­dan sat­sa, ikin­ci alı­cı son­ra­dan ger­çek alış fi­ya­tı­nın on bin li­ra ol­du­ğu­nu öğ­ren­se, di­ler­se ma­lı 15 bin li­ra­dan ka­bul eder, is­ter­se sa­tın al­mak­tan vaz­ge­çe­bi­lir.

Tev­li­ye­de (kârsız sa­tış) ise ya­nıl­tı­cı bil­gi, sa­tım ak­di­nin ni­te­li­ğin­de de­ği­şik­lik mey­da­na ge­ti­rir. Çün­kü tev­li­ye; alış fi­ya­tı­na ve­ya ma­li­ye­te ilâve yap­ma­dan kârsız bir sa­tış şek­li­dir. Bu­ra­da alış fi­ya­tı ile sa­tış be­de­li­nin eşit ol­ma­sı ge­re­kir. Alı­cı­yı et­ki­le­mek için ön­ce­ki alış fi­ya­tı­nı yük­sek gös­te­rip, hiç kârsız sa­tış yap­tı­ğı­nı söy­le­mek emânete hıyânet sa­yı­lır. Bu du­rum­da sa­tış, tev­li­ye ol­mak­tan çı­kıp, mu­ra­ba­ha sa­tı­şı şek­li­ni al­dı­ğı için, alı­cı­nın ra­zı ol­ma­dı­ğı, ye­ni bir akit çe­şi­di söz ko­nu­su­dur. Bu da ca­iz de­ğil­dir. Bu ne­den­le be­del­den alı­cı­nın ya­nıl­tıl­dı­ğı mik­tar dü­şü­rü­lür ve sa­tış ka­lan be­del­le, ya­ni ger­çek ana­pa­ra ile ya­pıl­mış olur.35

 

 

Meselâ; yu­ka­rı­da­ki ör­nek­te, sa­tış 12 bin li­ra­dan hiç kârsız (tev­li­ye) de­ni­le­rek ya­pıl­sa, fa­kat alı­cı son­ra­dan ger­çek alış fi­ya­tı­nın 10 bin li­ra ol­du­ğu­nu öğ­ren­se, alı­cı ya­nıl­tıl­dı­ğı faz­la­lı­ğı, ya­ni iki bin li­ra­yı dü­şür­me hak­kı­na sa­hip olur. Böy­le­ce sa­tış ger­çek ana­pa­ra olan 10 bin li­ra üze­rin­den ya­pıl­mış olur.

Ya­nıl­tı­cı bil­gi­ler­le sa­tı­lan mal, ikin­ci alı­cı­nın elin­de te­lef ol­sa ve­ya alı­cı onu ge­ri ver­me­den ön­ce tü­ket­se ya­hut da mal­da ge­ri ver­me­ğe en­gel ola­cak bir ku­sur mey­da­na gel­se, akit ta­raf­lar­ca be­lir­le­nen be­de­lin tü­mü ile bağ­la­yı­cı olur ve mu­hay­yer­lik hak­kı da dü­şer.36

Ebû Yu­suf'a (ö. 182/798) gö­re, ya­nıl­tı­cı bil­gi ve­ri­le­rek ya­pı­lan mu­ra­ba­ha ve tev­li­ye sa­tı­şın­da, ya­nılt­ma mik­ta­rı dü­şü­rü­lür, yu­ka­rı­da­ki ör­nek­te; 10 bin li­ra­ya alı­nan fa­kat alış fi­ya­tı 12 bin li­ra ola­rak gös­te­ri­len ma­lın % 25 kârla sa­tı­şın­da, bu kâr ger­çek alış fi­ya­tı olan 10 bin li­ra üze­ri­ne ek­le­ne­rek 12.500 li­ra­dan sa­tıl­mış olur. Tev­li­ye sa­tı­şın­da ise iki bin li­ra dü­şü­le­rek, sa­tış 10 bin li­ra­dan ya­pıl­mış sa­yı­lır. Ebû Yu­suf'un da­yan­dı­ğı esas şu­dur: Mu­ra­ba­ha ve tev­li­ye­de ilk se­men asıl­dır. Alı­cı­nın ya­nıl­tıl­dı­ğı or­ta­ya çı­kın­ca, ak­din ya­nıl­tı­cı bil­gi­ye da­ya­nan kıs­mı ge­çer­siz sa­yı­lır ve sa­tım­da­ki ge­ri ka­lan sa­tış be­de­li ile bağ­la­yı­cı ola­rak de­vam eder.

İmam Mu­ham­med'e (ö.189/805) gö­re ise, ikin­ci alı­cı mu­ra­ba­ha­da ve tev­li­ye­de mu­hay­yer­lik hak­kı­na sa­hip olur. Di­ler­se ma­lı sa­tış be­de­li­nin tü­mü kar­şı­lı­ğın­da alır, is­ter­se onu sa­tı­cı­ya ge­ri ve­rir. Da­yan­dı­ğı de­lil şu­dur: Alı­cı, sa­tım ak­di­nin bağ­la­yı­cı­lı­ğı­nı an­cak kar­şı­lık­lı rı­za ile be­lir­le­dik­le­ri be­del kar­şı­lı­ğın­da ka­bul et­miş­tir. Bu yüz­den akit  bu be­del ol­mak­sı­zın bağ­la­yı­cı ol­maz ve ya­nıl­tı­cı bil­gi­ler ne­de­niy­le de ken­di­si için mu­hay­yer­lik hakk­kı sa­bit olur. Ni­te­kim ma­lın ayıp­lı çık­ma­sı ha­lin­de de mu­hay­yer­lik sa­bit olur.37

Ya­nıl­tı­cı bil­gi­le­re da­ya­lı ola­rak za­ra­rı­na ya­pıl­dı­ğı söy­le­nen sa­tış­lar­da da yu­ka­rı­da açık­la­dı­ğı­mız mu­ra­ba­ha­lı sa­tış hü­küm­le­ri uy­gu­la­nır.. Çün­kü bu çe­şit sa­tış­lar­da alı­cı­yı ya­lan yol­la et­ki­le­ye­rek sa­tı­şa ra­zı et­me söz ko­nu­su­dur.

Hanefî mez­he­bi­ne gö­re, top­lu­ma ko­lay­lık ol­ma­sı için alış-ve­riş­le­re ka­rı­şa­bi­len ya­lan, hi­le ve ya­nıl­tı­cı bil­gi­ler­le il­gi­li ola­rak ken­di­siy­le fet­va ve­ri­len gö­rüş şu­dur:

Sa­tı­lan ma­lın ve­ya sa­tış be­de­li­nin ge­ri ve­ril­me­si yal­nız fâhiş ga­bin (aşı­rı ya­rar­lan­ma) ha­li olur ve sa­tı­şa al­dat­ma (tağrîr) da ka­rış­mış bu­lu­nur­sa ca­iz olur. Bu iki un­sur ya­ni fa­hiş ga­bin ve al­dat­ma ha­li bir­lik­te bu­lu­nun­ca sa­tım ak­di­ni boz­mak müm­kün ve câiz olur. Sa­tı­cı ve­ya dellâlın alı­cı­yı ya­nılt­ma­sı ve fâhiş ga­bin de­re­ce­sin­de bir fi­yat­la sa­tım ak­di­ni yap­ma­ya ra­zı et­me­si gi­bi.38Fâhiş ga­bin, aşı­rı kâr ve al­dat­ma ko­nu­su­nu ile­ri­de in­ce­le­ye­ce­ğiz. An­cak şu ka­da­rı­nı be­lir­te­lim ki fâhiş ga­bin; bir­den faz­la bi­lir­ki­şi­nin de­ğer­len­dir­me ala­nı dı­şın­da ka­lan çok yük­sek ve­ya çok dü­şük fi­ya­tı ifa­de eder, Me­cel­le, bu­nu men­kul ti­ca­ret eş­ya­sın­da % 5, hay­van­lar­da % 10 ve gay­ri men­kul­ler­de % 20 ve da­ha faz­la oran­lar­da em­sal fi­yat­la­rın dı­şı­na çık­mak ola­rak be­lir­le­miş­tir. Bu­nun al­tın­da ka­lan faz­la­lık­lar “ye­sir ga­bin (az al­dan­ma) ” sa­yı­lır. Hanefî mez­he­bin­de fa­hiş gab­ne al­dat­ma ek­len­me­dik­çe de sa­tı­şı bo­zup ma­lı ge­ri ver­mek ca­iz ol­maz.39