II- SELEM AKDİ (PARA PEŞİN MAL VERESİYE SATIŞ)

A) Selemin Tarifi ve Dayandığı Deliller:

Selem veya selef akdi; peşin parayı standart (mislî) bir malla vadeli olarak mübadele etmektir. Selemin konusu olan mal; nitelikleri tam olarak belirlenebilen ve zimmet borcu olabilen standart şeylerdir. Buğday, arpa, standart kumaş gibi. Başka bir deyimle selem; hazır bir bedeli zimmette nitelikleri belirli bir bedel karşılığında belli bir vadeye kadar satmaktır. Burada anapara peşin verilir, zimmet borcu olan mal ise veresiye olur. (38) Şâfiî ve Hanbelîlerin tarifi ise şöyledir: Selem; akit meclisinde kabzedilen peşin bir bedelle, zimmette nitelikleri belli bir malı vadeli olarak satmaktır. (39)

Selem’in meşrû oluşu Kitap, Sünnet ve İcmâ delillerine dayanır. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Belli bir vadeye kadar borç verdiğiniz zaman onu yazın.” (40) İbn Abbas (r. anhümâ) selem akdinin Allah’ın kitabı ile helal kılındığını söylemiş ve delil olarak da bu ayeti zikretmiştir. (41) Yine İbn Abbas’ın şöyle dediği nakledilmiştir: “Resûlullah (s.a) Medine’ye hicret ettiği zaman, Medineliler meyvelerde bir, iki hatta üç yıllığına selef (selem) akdi yapıyorlardı. Hz. Peygamber selemin esaslarını şöyle belirledi: Bir şeyde selem yapacak olan kimse belirli ölçüde, belirli tartıda belirli zamana kadar yapsın.” (42)

İbnü’l-Münzir, selemin caiz olduğu konusunda görüş birliği olduğunu belirttikten sonra şöyle der: “Çünkü selem, insanların muhtaç olduğu bir muâmeledir. Zira; tarım, meyvecilik veya ticaretle uğraşanların çeşitli zamanlarda krediye ihtiyacı olur. İşte selem onlara muhtaç oldukları bu finansmanı sağlamış olur.

Diğer yandan selem, bulunmayan şeyin (madûm) satışı yasağının bir istisnasıdır. Bu istisna; ihtiyaç, ekonomik maslahat ve hadise dayalı istihsan yoluyla yapılmıştır. (43)

Selemin rüknü icap ve kabuldür. Satım akdi icap ve kabul ile meydana geldiği gibi, selem de icap ve kabul ile meydana gelir. Meselâ; alıcı satıcıya sulama ile üretilen yüz kile Kanada cinsi buğdayı üç ayın sonunda filan yerde bana teslim etmek üzere şu kadar peşin para ile selem yapmak istiyorum dese, satıcı bu teklifi kabul edince selem akdi meydana gelmiş olur.

Selem “satış (bey’)” sözcüğü ile de yapılabilir. Meselâ; bir kimse “şu kadar şu cins buğdayı sana selem yoluyla sattım” dese, alıcı da kabul edince satım akdi değil selem meydana gelir. Satış gibi selemin hükmü de iki bedelle mülkiyet hakkının sabit olmasıdır. Yani alıcı selem konusu malda, belirlenen tarihte; satıcı ise anaparada (satış bedeli) derhal mülkiyet hakkına sahip olur. Fakat selem fasit olduğu takdirde alıcının, selem konusu şeyi alma hakkı yoktur. Ancak satıcıdan, vermiş olduğu bedeli geri alabilir. (44)

 

B) Selem Akdinin Şartları:

Mezhep imamları selem akdinin geçerli olması için şu altı şartın bulunması gerektiği konusunda görüş birliği içindedir. Bedellerin cins, nitelik ve miktarının bilinmesi, malın teslim tarihinin belirlenmesi, anapara miktarının tespit edilmesi, bedelin teslimi masraf gerektirecekse teslim yerinin kararlaştırılması gerekir. Diğer yandan selem akdine yalnız mislî mallar konu olabilir. Bunlar da ölçü veya tartı ile yahut standart olup sayı ile alınıp satılan ve çarşı-pazarda benzeri bulunabilen şeylerdir. Buğday, arpa, inşaat demiri, çimento, sıfır kilometrede yeni otomobil bu niteliktedir. Selemde anapara ve malla ilgili olan şartları şu şekilde açıklayabiliriz:

1) Anapara ile ilgili şartlar:

Selemdeki anapara, alış-verişteki satış bedeli (semen) yerindedir. Ancak bu ikisi arasında bazı farklar vardır. Anapara ile ilgili şartları şu şekilde açıklayabiliriz:

a) Anaparanın cinsini belirlemek: Selemde peşin ödenecek bedelin altın, gümüş, Türk parası, Alman markı veya Suudi Arabistan Riyali gibi cinsinin belirlenmiş olması gerekir.

b) Nevini belirlemek: Bir beldede birden çok para çeşidi kullanılıyorsa paranın çeşidini de belirlemek gerekir. Türk lirası, Kuveyt Dinarı, Kanada Doları gibi.

c) Niteliğin belirlenmesi: Aynı çeşit paralar arasında nitelik farkı varsa, bunun da belirtilmesi gerekir. İyi, orta veya değeri düşük (mağşûş) para gibi.

Yukarıdaki üç şartın amacı, selemdeki bilinmezliği kaldırmaktır. Çünkü bu konulardaki bilinmezlik tarafları anlaşmazlığa götürür ve selemi fasit kılar. (45)

d) Anaparanın miktarının belirlenmiş olması: Bedelin cinsi ve nevi yanında miktarının da bilinmesi gerekir. Şu kadar altın veya şu miktar Türk lirası gibi. Bu yüzden selemde miktarı belirsiz “şu bedel” denilmesi yeterli olmaz.

Çoğunluk müctehitlere göre ise anaparanın topluca görülmesi yeterli olup, ayrıca miktarını bilmek şart değildir. Meselâ; 22 ayar altından yapılmış bir gerdanlık bedel olarak verilmek suretiyle bir ton inşaat demiri üzerinde selem akdi yapılsa bu caiz olur. Çünkü gerdanlığın görülmesi onun miktarı hakkında bir fikir verir. (46)

e) Anaparanın selem akdinin yapıldığı mecliste, taraflar birbirinden ayrılmazdan önce satıcıya teslim edilmesi gerekir. Burada, anaparanın ayn (belirli mislî bir mal) veya deyn (zimmet borcu) olması sonucu değiştirmez. Çünkü selem, satıcıya üretimini yapabilmesi veya ticaretini geliştirebilmesi için ihtiyacı olan finansmanı sağlama yoludur. Satış bedeli (anapara) peşin verilmezse bu amaç gerçekleşmez. Muâmeleye “selem” veya “selef” adının verilmesi anaparanın peşin verilmesi yüzündendir.

Eğer anapara nakit para gibi bir zimmet borcu olursa, bunun da peşin olarak teslimi gerekir. Böylece “borç karşılığında borcun satışını yasaklayan” hadis-i şerife muhalefet edilmemiş olur. (47) Çünkü selemde satılan şey alıcıya teslim edilinceye kadar bir zimmet borcudur.

İmam Mâlik’e göre ise selemde anaparanın üç gün veya daha az süreyle geciktirilmesi caiz olur. Bunun belirli bir mal veya zimmet borcu olması da sonucu değiştirmez. (48)

2) Selem konusu olan malla (müslemün fîh) ilgili şartlar:

Hanefilere göre selem konusu malla ilgili olarak belirlenen şartlar şunlardır:

a) Malın cinsinin bilinmesi: Buğday, arpa, demir, çimento, şu model yeni nakil aracı gibi.

b) Nevinin bilinmesi: Sert buğday, Kanada tipi buğday veya şu fabrika üretimi demir yada çimento gibi.

c) Niteliğin belirlenmesi: Bu yılın ürünü olan buğday; iyi, orta veya düşük kalite buğday gibi.

d) Miktarın belirlenmesi: Bu da ağırlık ölçüsü, hacim veya uzunluk ölçüsü ile yahut standart olup sayı ile belirlenir. Anaparanın özellikleri arasında da saydığımız bu dört şart selem akdinden “bilinmezliği” kaldırmak için öngörülmüştür. Çünkü zimmet borcunda cins, nevi, nitelik ve miktarın belirsiz oluşu anlaşmazlığa götürür. Bu da akdi fasit kılar. Hz. Peygamber: “Sizden kim selem yaparsa belirli vadeye kadar belirli ölçekte, belirli tartıda yapsın.” (49) buyurmuştur.

e) Selemde anapara ile selem konusu malın faiz cereyan eden şeylerden olmaması gerekir. Ölçü veya tartı birliği olan şeylere cins birliği olursa fazlalık faiz olduğu gibi, cinsleri ayrı olmakla birlikte ağırlık veya hacim ölçüsü ile alış-verişi yapılan şeylerin peşin olarak mübadelesi gerekir. Aksi halde “nesîe ribası” meydana gelir. Meselâ; peşin verilen yüz ölçek buğday üç ay sonra alınacak yüz yirmi ölçek buğdayla veya iki yüz ölçek arpa ile mübadele edilse aynı cinste “fazlalık”, arpada ise “nesîe ribası” meydana gelir. Faiz cereyan edecek iki bedel arasında bu şekilde yapılacak selem akdi ise fasit olur.

Mâlikîlere göre anapara ile malın cinsleri ayrı olunca, bunlar arasında vade caiz olur. Altın ve gümüş arasında yapılacak selem ise faiz olur. Ancak altın veya gümüş peşin verilerek hayvanlarda, ticaret eşyasında ve yiyecek maddelerinde selem akdi yapılması caizdir. (50)

f) Selem konusu malın belirleme ile belirli hale gelen şeylerden olması gerekir. Bu yüzden altın veya gümüş para, türk lirası, mark veya dolar gibi belirleme ile belirli hale gelmeyen şeyler selem konusu yapılamaz. Çünkü selem konusu mal (müslemün fîh), satılan mal durumunda olup, bu da belirleme ile belirli hale gelir. Dinar, dirhem ve para çeşitleri ise bedelli (ivaz) akitlerde belirleme ile belirli hale gelmezler.

Külçe, erimiş veya kalıba dökülmüş haldeki altın ve gümüşün selem konusu yapılıp yapılamayacağı konusunda iki görüş vardır: 1) Bunlar basılı dirhem hükmünde olup selem caiz değildir. 2) Ticaret malı (urûz) hükmünde olup, selem caizdir.

Ebû Hanife ve Ebû Yusuf’a göre, bakır, nikel gibi madenlerden basılan fels çeşidi paralar sayı ile selem konusu olabilir. Çünkü bunlar mutlak satış bedeli olmayıp, diğer sayı ile alınıp satılan şeyler gibi belirleme ile belirli hale gelirler. İmam Muhammed’e göre ise bunlar semen niteliğinde olup, bunların selem konusu yapılması da caizdir. (51)

g) Selem konusu malın tesliminin belirli bir vadeye bağlanmış olması gerekir.

Hanefî, Mâlikî ve Hanbelîlere göre, selem akdinin vadeli olması gerekir. Aksi halde selem geçerli olmaz. Çünkü Hz. Peygamber selemin esaslarını belirtirken “... belirlenmiş bir vadeye kadar” buyurmuştur. Bu hadis vadeyi emretmiş olup, emir uymayı gerektirir. Nitekim selem konusu malın miktarının da hacim veya ağırlık ölçüsü ile belirlenmiş olması istenmiştir. (52)

Şâfiîlere göre ise selem akdi peşin veya vadeli olarak yapılabilir. Eğer sözleşme sırasında “peşin” veya “vadeli” olacağı konuşulmamış olur ve selem konusu mal da hazır bulunursa, selem peşin olarak meydana gelmiş sayılır. Çünkü vadeli selem caiz olunca, aldanma riskini kaldıracağı için peşin selemin öncelikle caiz olması gerekir. Hadisteki “... belirli vadeye kadar ” ifadesi vadesiz selem yapılmasına engel değildir. (53)

Selemde en kısa süre Hanefî ve Hanbelîlere göre bir ay kadardır. Çünkü bu peşin için en uzun, vadeli ödemede ise en kısa süredir. Mâlikîlere göre en kısa süre yarım aydır.

İslâm fakihleri selemde vadenin belirlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği içindedir. Delil: “Siz belirli bir vadeye kadar borç verdiğiniz zaman, onu yazınız” (54) ayeti ile “... belirli bir vadeye kadar selem yapsın” (55) hadisidir. Diğer yandan selemde vade, satıcının selem konusu malı temin edeceği bir süredir. Bu belirsiz olursa alıcı için risk meydana gelir. Satıcı da düzenli bir ticaret imkânı bulamaz. (56)

h) Selem konusu malın çarşı ve pazarda akit sırasından teslim tarihine kadar aynı çeşit ve nitelikte var olması gerekir.

Eğer bu mal, akit sırasında veya vade tarihinde mevcut olmaz yahut bu ikisi arasında meyve, sebze, süt gibi insanların elinde bitmiş bulunursa selem akdi caiz olmaz. Çünkü bu takdirde satıcının malı teslime gücü yetmez.

Bu duruma göre belli bir köyün veya yalnız belli toprakların ürünü olan buğday, arpa vb.’nin seleme konu yapılması geçerli olmaz. Çünkü semâvî bir âfetle bu yerlerin ürünü telef olursa, satıcının teslime gücü yetmez. Buna karşılık bir ülke veya belde ürününü şart koşmak caizdir. Çünkü bunların telefle arkasının kesilmesi söz konusu olmaz. Türkiye, Irak veya Mısır ürünü buğday gibi.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîlere göre, selem konusu malın arkasının kesilmemesi güvende olunca onun yalnız vade tarihinde var olması yeterlidir. Bu yüzden akit sırasında var olup olmaması sonucu değiştirmez. Çünkü burada önemli olan, satıcının teslime güç yetirmesidir. Nitekim Hz. Peygamber Medine’ye hicret edince, insanlar meyvelerde bir veya iki yıllığına selem akdi yapıyorlardı. O, “Selem yapacak kimse bunu, belirli bir ölçekte, veya belirli bir tartıda ve belirli süreye kadar yapsın” buyurdu. (57) Fakat selem konusu malın akit süresinde mevcut olmasını şart koşmadı. Çünkü yıl ortalarında bu ürünlerin bulunmadığı zamanlar da olabilir. (58)

Hanefîlere göre, selem konusu malın teslim tarihi geldiğinde, mal teslimi güç olacak şekilde insanların elinde bulunmasa, alıcı malın meydana gelmesini beklemekle, selem akdini feshetmek arasında seçimlik hakka sahip olur. Akit feshedildiği takdirde anaparayı geri ister. (59)

i) Selem akdinin kesin olması ve taraflardan birisi veya her ikisi için “şart muhayyerliği” taşımaması gerekir.

Buna göre, bir kimse peşin para karşılığında bir ton buğday üzerinde üç gün muhayyer olmak üzere selem akdi yapsa ve satıcı anaparayı teslim alıp, taraflar birbirinden ayrılmış bulunsalar selem akdi fasit olur. Çünkü şart muhayyerliği ile satışın caiz oluşu kıyasın aksine, insanların buna olan ihtiyacı yüzünden sünnetle sabit olmuştur. Bu yüzden ona bir başka konu kıyas yapılamaz. Diğer yandan selemde muhayyerliğe ihtiyaç bulunmaz. Çünkü muhayyerliğin meşrûluğu aldanmaya (gabn) engel olmak içindir. Selem ise temelde aldanma ve satış bedelinin eksikliği esasına bina edilmiş bir muameledir. Bu yüzden müctehitler finansman darlığı çeken esnaf ve tüccarın selem yoluna başvurduğunu dikkate alarak selem akdine “beyu’l-mefâlîs (iflâs edenlerin yaptığı satış şekli)” adını vermişlerdir.

Selemde görme muhayyerliği hakkının da sabit olmayacağı konusunda görüş  birliği vardır. Çünkü zimmet borcunda görme muhayyerliği cereyan etmez. Eğer alıcıya bu hak tanınır ve görünce malı beğenmezse, borç yeniden satıcının zimmetine döner ve malı başka bir misil ile ödemesi gerekir. Alıcının bunu da geri vermesi halinde bu uyfulama uzar gider. Bu yüzden selem nitelikler üzerinde yapılır ve mal niteliklere uygun olarak teslim edilirse alıcının bunu kabul etmesi gerekir.

Selem konusu malda alıcının ayıp muhayyerliği hakkı ise sabit olur. Çünkü bu, malın teslimine engel teşkil etmez. (60)

j) Selem konusu malın teslimi külfet ve masraf gerektirecekse akdi ifa yerinin belirlenmesi gerekir.

Buğday, arpa, marka ve modeli belirli yeni bir nakil aracı gibi şeylerin selem konusu olması halinde, bunların nerede teslim edileceğinin de konuşulması gerekir. Çünkü çoğu zaman selem sözleşmesi bu malların üretildiği ya da pazarlandığı yer dışında acenta, büro, temsilcilik vb. yerlerde yapılır. Ayrıca nakil sırasında bir takım yol riskleri de söz konusu olur. Bu yüzden Ebu Hanife’ye göre akit yeri, kendiliğinden “ifa yeri” olarak belirli hale gelmiş sayılmaz. İfa yerinin belirsiz olması ise taraflar arasında anlaşmazlığa yol açabilir.

Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e göre aksi kararlaştırılmadıkça akit yeri ifa yeri olarak kabul edilir ve selem geçerli olur. Ancak selem sözleşmesi seyir halindeki gemide, uçakta veya dağın üstündeki bir otelde yapılmış bulunursa, teslim yeri buraya en yakın, uygun bir yer olur. (61)

Selem konusu şey mücevherat, inci, mercan gibi teslimi külfet ve masraf gerektirmeyen, taşınması kolay menkullerden ise Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’den bir rivayete göre akit yeri ifa yeri sayılır. Hanefîlerin daha sağlam bir rivayetine göre ise taraflardan birinin diğeri ile bir araya geldiği yer teslim yeridir. Bu konuda her yer eşit sayılır. Çünkü teslimi taşıma ve masraf gerektirmeyen şeylerde, yer değişikliği mâliyeti etkilemez. (62)

k) Selem konusu malın nitelikleri tam olarak belirlenebilen ve zimmet borcu olabilen şeylerden olması gerekir. Bunlar da standart yani mislî sayılan şeylerdir. Hacim veya uzunluk ölçüsü yahut ağırlık ölçüsü ile vehayut da standart olup sayı ile alınıp satılan şeyler bu niteliktedir. Buğday, arpa, susam, pirinç, yağ, bal, misk, bakır, demir, kurşun, kalay, tunç, peynir, et, pamuk, fındık, çay, ceviz, kömür, saman, odun, tahta, çimento, portakal, limon, mandalina, topraktan üretilen kaplar, kalıbı standart kerpiç, tuğla, veya boru, metre ile alınıp satılan tekstil ürenleri, standart yedek parçalar, nakil araçlarının lastikleri, sıfır kilometrede yeni nakil araçları, makine ve techizatları, üzerinde selem sözleşmesi yapılmaya elverişli bulunan mallardandır. Bunların miktarları ve teslim tarihi yanında niteliklerinin de belirlenmesi gerekir.

Ancak miktarı ve nitelikleri belirlenemeyen mallarda, genel olarak hayvanlarda ve selem sözleşmesinden ifa tarihine kadar olan sürede çarşı ve pazarda sürekli olarak bulunmayan şeylerde selem sözleşmesi geçerli olmaz. Çünkü selem konusu mal bir zimmet borcu (deyn) olup, bunun bilinmesi ancak niteliklerini belirlemekle olabilir. Miktarı ve nitelikleri belirlenemeyen malda ise bilinmezlik anlaşmazlığa yol açar. Bu yüzden karpuz, kavun, kabak, ayva ve nar gibi standart olmayan kıyemiyâtta selem akdi geçerli değildir. Ancak bunlarda da standartlık sağlandığı takdirde, nitelikleri belirlenebilir hale gelirse selem sözleşmesi yapılabilir. (63)

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîlere göre hayvanda selem caizdir. Delil hayvanın karz (ödünç) verilebileceğini bildiren hadistir. Ebû Râfî (r.a) Hz. Peygamber’in iki yaşlarındaki bir deveyi ödünç olarak aldığını bunun yerine altı yaşlarında daha değerli bir deveyi verdiğini nakletmiştir. (64)

Hanefîlere göre Ebû Râfi’ hadisi neshedilmiştir. Diğer yandan İbn Abbas (r. anhümâ) Rasûlullah (s.a)’ın hayvanlarda selemi yasakladığını bildirmiştir. (65) Çoğunluğa göre ise hayvan ve balık eti üzerinde selem akdi yapılabilir. (66)

Elbise ve kumaş üretimi daha önceki yüzyıllarda standart olmadığı için bunlar üzerinde selem akdinin caiz olmadığı öne sürülmüşse de günümüzde standart seri üretim sayesinde çeşitli kumaş veya konfeksiyon yapan firma ve fabrikaların üretimi de selem akdine elverişli hale gelmiştir.

Günümüzde un ve ekmek fabrikalarının üretimi de artık standart olduğu için bunlar üzerinde de selem sözleşmesi yapılabilir ve bunların karz-ı hasen olarak verilmesi de caiz olur. Çünkü insanların buna ihtiyacı vardır.

 

C) Selem Akdi İle Satım Akdi Arasındaki Farklar:

Selem akdi çeşitli bakımlardan satım akdinden ayrılır. Bunları şu maddelerde toplayabiliriz:

1) Selemde anapara veya selem konusu mal yerine başka cins bir şeyi vermek (istibdâl) caiz değildir. Çünkü selemde anaparanın kabzı şart olup, istibdâl buna engel olur. Bu takdirde satıcı anaparanın bedeli olan başka çeşit bir malı kabzetmiş olur ki, birşeyin bedeli o şeyin kendisi değildir.

Satım akdindeki satış bedeli ise bir zimmet borcu olunca başka cins bir şeyle değiştirilebilir. Çünkü satış bedelinin peşin olarak kabzedilmesi şart olmadığı için “bedel” anlam bakımından onun yerine geçer. Altın, gümüş ve para mübadelesi gibi sarf muâmelelerinde pazarlık yapılan cins yerine başka cins bir bedel verilemez. Çünkü, burada bedellerin gerçek anlamda peşin kabzedilmesi gerekir.

Selem konusu malın kabzdan önce başka cinsle değiştirilmesi de caiz değildir. Çünkü onun değiştirilmesi satışı yapılan belirli bir malın, o sırada başka cins bir malla değiştirilmesi gibi olur. Selem konusu mal da “satılan mal (mebî)” durumundadır. Onun zimmet borcu olması sonucu değiştirmez. Diğer yandan taşınır bir malın kabzdan önce satışı da caiz değildir. (67)

2) Selem akdinin konusu olan mal “bölünebilir” nitelikte olunca, bunun bir bölümü üzerinde ikale yapmak (karşılıklı rıza ile selem akdini bozma) caiz olur. Burada alıcı, malın teslim tarihinden önce veya teslim sırasında bir bölümünü ve anaparadan bunu karşılık olanın dışında kalanı alır. Çünkü bir şeyin bütünü üzerinde ikale geçerli olunca, bir bölümü üzerinde de geçerli olur.

Meselâ; peşin para verip, bir ton buğdayı üç ay sonra teslim almak üzere selem akdi yapan kimse, daha sonra paranın yarısını geri alsa, selem akdi yarım ton buğday üzerinde devam eder. Ancak selemin konusu yeni otomobil gibi bölünemeyen bir mal olursa, ikale bütünü üzerinde yapılırsa caiz, aksi halde caiz olmaz. (68)

İmam Mâlik’e göre selemde kısmî ikale geçerli olmayıp, böyle bir durumda selem akdi fasit olur. (69)

3) Selem konusu malda havale, kefâlet veya rehin:

Selemde satıcının (müslemün ileyh) selem konusu malın üretilip teslim edilmesi yükümlülüğünü başka bir kimseye havale etmesi mümkün ve caizdir. Bu durumda o, borçtan kurtulmuş olur. (70) Meselâ; A firması ile belli bir tarihte teslim alınmak üzere yüz bin metre standart bir kumaş için selem sözleşmesi yapılsa, daha sonra bu firmanın üretim çeşidini değiştirmesi veya işçilerin greve gitmesi gibi bir nedenle bu yükümlülüğünü B firmasına havale etmesi mümkündür. Burada B’nin bu yükümlülüğü yerine getirmesini sağlamak A firmasının görevidir. Bu yüzden alıcı için bir zarar söz konusu olmaz. Diğer yandan selem konusu mal için alıcının kefil veya rehin (ipotek) istemesi de caizdir. Çünkü bu gibi teminatlar vadeli borçlanmalar için meşrû kılınmıştır. (71) Ayrıca alıcının selem konusu malla ilgili haklarını belirleyen yazılı bir belgeyi de satıcıdan istemelidir. Bu belgeye “selem senedi” adı verilebilir.

4) Alıcı selem konusu malda kabzdan önce tasarrufta bulunabilir mi?

Bir selem sözleşmesinde satıcı kabzdan önce anaparada tasarrufta bulunamayacağı gibi, alıcı da (rabbu’s-selem) selem konusu olan malda kabzdan önce satım, başka bir malla değişim, ortaklık tesisi, murâbaha veya tevliye yoluyla satış gibi tasarruflarda bulunamaz. (72) Selem konusu malın, prensip olarak menkullerden olması gerektiği için, bunlarda da alıcının kabzdan önce tasarrufta bulunması yasaklanmıştır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Bir gıda maddesini satın alan kimse, onu kabzetmedikçe satmasın.” (73)

Ancak selem akdiyle standart bir malı belli bir tarihte teslim alacak olan kimse, aynı cins mal üzerinde başka bir selem sözleşmesi yaparak 3. bir şahsa zimmet borcu olarak borçlansa bu ikinci selem sözleşmesi de geçerli olur. Çünkü ilk selem akdi gerçekleşmese bile, ikinci selemle borçlanılan malı, piyasadan temin ederek teslim mümkün olur. Meselâ; peşin para ile, nitelikleri belli 10 ton fındığı 3 ay sonra teslim almak üzere selem akdi yapan kimse, yeni bir selem sözleşmesiyle 3. bir şahsa 10 ton fındığı peşin para ile 3 ay sonrası için borçlansa, bu mümkün ve caizdir. Bu durumda o, ilk selem akdinden doğan 10 ton fındığı teslim alamazsa, piyasadan sağlayacağı aynı kalitedeki başka 10 ton fındıkla zimmet borcunu ödeme imkânına sahip olur.

Kâmil Miras (ö.1376/1958) kabzdan önce satışın piyasaya etkisini şöyle açıklar: Satın alınan bir malın, henüz kabz ve teslim alınmadan önce satışı yolu açık bırakılırsa, bir ambarda depo edilmiş mal, yerinden oynamadan elden ele, dilden dile dolaşa dolaşa sebepsiz yere fiyatı yükseltilmiş olur. (74)

Sonuç olarak selem sözleşmeleri yoluyla bir İslâm toplumunda esnaf, tüccar ve sanayicilerin finansman temin etmesi mümkündür. Ancak, selemde anaparanın tamamı peşin olarak verilmeli ve daha sonra mala gelebilecek zamlar malın fiyatına yansıtılmamalıdır. Çünkü satış bedelinin (anapara) verildiği tarihte satıcıya kârıyla birlikte selem konusu malı temin edebilmek imkânı verilmiştir. Bu yüzden alıcının, malın teslimine kadar meydana gelebilecek fiyat değişikliklerinden etkilenmemesi gerekir. Meselâ; çıkacak yeni bir traktör için üç ay önceden bedelin tamamını vererek fabrika veya acenta ile “selem sözleşmesi” yapan kimse artık yeni bir ek ödeme yapmadan selem konusu aracı alma hakkına sahip olur.

Alıcı anaparanın bir bölümünü vermiş olursa, bu selem sözleşmesinden çok “kapora” niteliğinde olmalıdır (bk. “Kapora” konusu). Ancak böyle bir durumda selem konusu mal bölünebilir nitelikte ise anaparaya karşılık olan kadarında selem devam etmiş olur. Meselâ; üç ay sonra teslim alınmak üzere on ton buğday üzerinde selem sözleşmesi yapılsa, ancak paranın yarısının peşin, yarısının da malın teslimi sırasında verilmesi kararlaştırılsa, sadece beş ton buğday için selem meydana gelmiş olur. Geri kalan beş ton buğday için satıcı ile yeni bir “satım sözleşmesi” yapılması gerekir. Aynı şeyi meselâ traktör için söylemek mümkün olmaz. Yüz milyonluk bedelin yalnız on milyonunu peşin yatıran kimse, selem konusu mal bölünebilir olmadığı için satıcıya kapora vermiş sayılır. Ancak standart olmayıp sanat yönü bulunan mal siparişlerinde ise “istisna akdi” söz konusu olur. Aşağıda bu akdi inceleyeceğiz.