VI- MUFAVADA ORTAKLIĞI

A) Tanımı:

Bu, eşitlik esasına dayanan bir ortaklık çeşididir. Sermaye miktarlarının eşit olması, kâr ve zararın paylaşılmasının da eşitlik esasına göre çözümlenmesi gerekir. Ortaklar birbirinin hem vekili ve hem de kefili durumundadırlar. Ortakların şirket sermayesi olabilecek özel mülkleri bulunmaz. Özellikle tamamen şirket hesabına çalışan, bunun dışında hiçbir özel mülkü bulunmayan, tüm harcamalarını şirketten yapan aile şirketleri, kardeşler veya baba ile çocukları arasındaki bazı ortaklıklar bu gruba girebilir. Bir bakıma ortakların sorumluluğuna tüm mal varlıkları girdiği için dışa karşı güçlü bir ortaklık söz konusu olur.

İbn Mace’nin naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: “Üç ticaret muamelesinde bereket vardır. Bunlar: Va’deli satış, mufavada ortaklığı ve satmak için değil de yemek için buğdayla arpayı karıştırmaktır.” (180)

Ortaklar arasında sermaye eşitliği bozulursa, bu ortaklık “ınan şirketi”ne döşür. Mufavada şirketini Hanefi ve Mâlikîler caiz görürken, Şâfiî mezhebi bunu uygulama bakımından mümkün görmemiştir. Hanbeliler de Şâfiiler gibi düşünür. (181) Bunlara göre mufavadada eşitlik, istenilen anlamda gerçekleşmez.

 

B) Şartları:

1) Her ortağın vekâlet ve kefâlet ehliyetine sahip olması gerekir. Bu da onların hür, akıllı, ergin ve reşid olmalarını gerektirir. Çünkü burada her ortağın yapacağı tasarruf diğerlerini bağlar.

2) Başta ve sonda miktar ve değer olarak sermayelerin eşit olması gerekir. Bu eşitlik bozulursa ortaklık şekil değişdirir ve inana dönüşür.

3) Ortaklardan herbirinin sahip olduğu ve şirket malı olmaya elverişli bulunan mallarının ortaklığa dahil edilmesi gerekir. Altın, gümüş, nakit para gibi. Ancak ticaret malı (urûz), gayri menkul, alacak ve kayıp mal gibi mufavada sermayesi olmağa elverişli bulunmayan şeylerde ortaklık bağlayıcı olmaz.

4) Müfavada kârda eşitlik prensibi gözetilmelidir. Eğer bir ortak için eşitliği bozan kâr konuşulmuşsa mufavada bozulur.

5) Müfavada bütün ticaret işlerinde eşitliği gerektirir. Bu yüzden bir ortak diğerlerinden ayrı olarak kendisine ait bir ticaret yapamaz. Buna göre Ebu Hanife ve İmam Muhammed böyle bir ortaklıkta bütün ortakların müslüman olmasını şart koşar. Onlara göre bir müslümanla gayri müslim arasında müfavada geçerli olmaz. Çünkü meselâ; zımmî olan bir gayri müslimin, müslümana caiz olmayan şarap ve domuz ticareti gibi bir ticareti yapması caizdir. Ebu Yusuf’a göre ise müslümanla gayri müslim arasında mufavada ortaklığı caizdir. Çünkü ehliyet, vekalet ve kefalet bakımından aralarında eşitlik vardır. (182)